(Manastırlı) Hamdi Martonaltı Kimdir?
İngilizlerin İstanbul işgalini, başladığı anda kritik bir telgrafla Ankara’daki meclise bildiren kahraman Ahmet Hamdi Martonaltı’nın hayatı.
Her şey Avusturya-Macaristan prensi Franz Ferdinand’ın, 28 Haziran 1914 tarihinde Gavrilo Princip tarafından suikasta uğraması ile başladı.
O ana kadar her şey yolunda giderken yavaş yavaş gelişen teknoloji ve sanayi devriminin askeri alandaki etkisi güçlü devletlere yeni topraklar için bir imkân sunuyordu. İyi ama bu nasıl olacaktı? Biriken ekonomiler, birbirinden bağımsız ve hızlı bir şekilde gelişen ülkeler- toplumlar, tıbbi gelişmeler, motor gücü git gide sanayileşen ülkelerde artmıştı. Tüm bu gelişmeleri, tarih boyunca olduğu gibi bir yerde değerlendirmek lazımdı. O yer ise savaştı.
Avrupa'nın durumu şöyleydi:
- İngiltere tarihinde belki de hiç olmadığı kadar güçlüydü ve yeni donanmaya sahipti.
- Almanya süper güç olmak ve çevre ülkelerden toprak almaya çalışıyordu.
- Fransa, Almanya'nın kendisinden aldığı Alsace-Lorraine bölgesini geri istiyordu.
- Avusturya-Macaristan ve Osmanlı Devleti güçlerini geri kazanmak istiyordu.
- Bulgaristan ve Yunanistan Balkanlar’da tek güç olmak istiyordu.
- Rusya yüzyıllardır sıcak denizlere inmek istiyordu.
Sırbistan, Rusya koruması altındaydı. Rusya ise Fransa ile dosttu. Böylece herkes birbirine savaş açtı. Dünya savaşının çıktığını anlayan Fransa, müttefiki olan İngiltere'ye savaşa girmesi için davette bulundu.
Tüm bu çıkarlar doğrultusunda iki taraf oluştu. Biri İtilaf Devletleri diğeri İttifak Devletleri; İtilaf Devletleri: İngiltere, Fransa, Rusya, Yunanistan, Japonya, İtalya, Romanya, Sırbistan ve ABD; İttifak Devletleri: Avusturya-Macaristan, Almanya, Osmanlı Devleti ve Bulgaristan.
Almanların bir planı vardı. Rusların sınıra gelmesi için geçen sürede Fransa ile savaşıp Paris'e girmeyi planladılar. Ancak Fransa, sınır hattında çok güçlü bir savunma kurdu. Almanlar, Fransız savunma hattını geçemeyince tarafsız olan Belçika üzerinden Fransa'ya girmek istedi. Böylece savaşa Belçika da katılmış oldu. Belçika'nın tarafsız olmasına rağmen savaşa girmesinden dolayı İngiltere'de savaşa girdi.
Doğu cephesinde Ruslar, batı cephesinde ise Belçika ve Fransa ile savaşan Almanlar iki cephede de başarılı sonuçlar alıyordu. Öyle ki Paris önlerine kadar ilerlemişlerdi. Herkes Almanların savaşı kazanacağını bekliyordu. Ancak Fransızlar kaybetmek yerine ölmeyi tercih edince Alman cephelerinde gedikler oluştu ve siper savaşına başladılar. Bekle ve savaş stratejisine dayalı olan siper savaşlarında her iki kuvvet de bir hayli perişan olmuştur.
İngilizler, Almanlara deniz yolu ile erzak girmesini engelliyordu. Bu konuda daha fazla müttefike ihtiyaç olduğu için savaşa iki yeni ülke katıldı: Japonya ve İtalya. Japonya, Alman adalarını ele geçirdi ve böylece erzak ve yeni asker akışını kesti.
Almanlar bu kadar ülke ile başa çıkamayacağını anlayınca yeni müttefikler edinmek istedi ve Osmanlı Devleti’ni savaşa çağırdı. Balkanlarda kaybettiği toprakları geri almak isteyen Osmanlı Devleti, Karadeniz'de devriye gezerken Rus limanlarını bombaladı ve savaşa girdi. Almanların yeni müttefiki İngilizleri savaşmak için cezbetmişti. Çünkü Ortadoğu petrollerini elde etmek için iyi bir fırsattı.
Osmanlı Devleti Kafkaslar'da Ruslarla savaşmak için harekete geçti. Ancak kış şartlarına yeteri kadar hazır olmadıkları için 90 bin askeri Sarıkamış’ta donarak şehit oldu. Ortadoğu'da savaşı kazanan İngilizler daha sonra Çanakkale boğazından geçerek İstanbul’u işgal etmek istediler fakat Osmanlı Devleti ile karşı karşıya geldikleri Çanakkale Savaşı'nda başarılı olamadılar.
Tüm bunlar yaşanırken savaşı başlatan Avusturya-Macaristan hala Sırbistan ile savaşıyor ve üstünlük sağlayamıyordu. Yeni bir müttefik lazımdı. Sırbistan'a komşu Bulgaristan. Osmanlı Devleti gibi Balkanlarda toprak kazanmak isteyen Bulgaristan da savaşa girdi ve Sırbistan, Arnavutluk ve Karadağ savaşı kaybetti.
Yıllarca sefalet çeken Almanlar buna daha fazla dayanamadı ve 20 yıl sonra 2. Dünya Savaşı'nı başlattı.