Amerika'nın En Güçlü Silahı: Hayal Gücü

11.01.2021 / Deneme / Genel

225 senelik köksüz bir geçmişe sahip Amerika Birleşik Devletleri’nin kısa sürede dünya otoritesi olmasını sağlayan en temel sebep.

Amerika'nın En Güçlü Silahı: Hayal Gücü

Ünlü düşünür Konfüçyüs’ün bir sözü vardır: “Bir milleti değiştirmek istiyorsanız önce gençlerini değiştirmelisiniz. Gençlerini değiştirmek istiyorsanız da yeni bir kültür ekmelisiniz.”.

Bir kültür nasıl ekilir?”, “Neyle sulanır?” ya da “Nasıl filizlenir?” sorularına herkes, aldığı eğitimler çerçevesinde bir cevap verebilir. Ama bu cevapların en derininde yatan temel maden hayal gücüdür. Hayal gücü, değişimin aracıdır. Önce fikirsel olarak sizi değiştirir, sonra fiziksel olarak çevrenizi. Sonra sizin ve çevrenizin dayandığı sınırları şekillendirir. Onlarla mücadele etmek ve hayatta kalmak ister. Hatta daha da ileriye giderek onlara hükmetme arzusu ile yanıp tutuşur. En sonunda da olağanüstü bir güç olarak, önündeki tüm parametreleri birer domino taşı gibi birbiri ardınca devirir.

hayal gücü, önündeki tüm parametreleri birer domino taşı gibi birbiri ardınca deviren olağan üstü bir güçtür

Somut ve basit bir örnek vermek gerekirse; sanayi devrimi sonrası hızlanan ve kolaylaşan üretim, elde edilen ürünleri fazlalaştırdı ve bunları aynı hızda tüketilebilecek bir hale getirmek adına, ilgi çekici, cicili bicili reklam kampanyaları ile tüketim algısı oluşturuldu. Birçok şeye sahip olması gerektiği düşüncesiyle yabani bir hayvan gibi rafları boşaltan tüketiciler, iş adamlarının ve fabrika sahiplerinin iştahını kabartarak, yenilikçi ve gelişim öngören farklı bir üretim politikasına geçilmesine sebep oldu.

Bugün aldığınız herhangi bir A ürünü, siz onu aldığınız sırada en yüksek kalite ve verime sahipken, bir başka gün tüketilmesi çok da doğru olmayan bir ürünmüş gibi lanse edilerek A+ segmentine yükseltildi ve insanoğlu, sanki ona daha çok ihtiyacı varmış gibi hissederek doyumsuz tüketime devam etti.

Peki tüm bunların Amerika ile ilgisi ne? Tüketici, müşteri ya da insanoğlu olarak adlandıracağımız ve tabi ki kendimizi tenzih edeceğimiz bu kitlenin, temelinde olmayan şeyleri olmuş gibi algılamasını bir fırsat olarak gören Amerika, bir ürün olarak ulus ve milletini piyasaya sürmeye karar verdi. Halihazırda 2.Dünya Savaşı’ndan bir “abi” edasıyla sıyrılan bu toplama devlet, elindeki kozu çok iyi değerlendirerek geleceğe büyük yatırımlar yapmaya başladı.

Uzun uzadıya giremeyeceğim ama velhasıl kelam diyerek sözü kitle iletişim araçlarına (radyo, TV, telefon vb.) getireceğim; nitekim Amerika, hayal gücünü çok yakından hissedeceğimiz hatta somut bir şekilde dokunacağımız bir hale getirdi. Sinema adı verilen sanatı, başarısızlıklarının üstünü örtmek, kendi adına başarı atfetmek, ilgi odağı olmak ve kahramanlar yaratmak gibi birçok kültürel algı yerleşimi için kullandı. Ve başarılı da oldu çünkü yeni ve meyvesi lezzetli bir kültür ekimi sonucunda, ithal edilen sineması ile neredeyse tüm dünyanın gençlerine ulaşabildi.

amerikan western sineması cowboy kültür algısı

İşte en bilindik örnekleri; Western sinema türünde, beyazların, aslında köken olarak Amerika yerlisi olan (o zamanlar kızılderili olarak adlandırdığımız) halkların topraklarını işgal etmeye başladıkları 1622 yılından, bin bir türlü eziyet ve katliamla pasifize ettikleri 1924 senesine kadarki süreci oldukça farklı yansıtan, bunun yanı sıra cowboy diye seslenilen ama aslında büyükbaş çobanı olan, karizmatik ve iyi niyetli abilerin dünya barışı için savaştığı algısı yaratılarak, birçok gencin bilinçsizce kovboy olma isteği tavan yaptırıldı ve bu sayede ne oyuncaklar, ne tişörtler ne çantalar satıldı. Tabi keşke satılan sadece onlar olsaydı.

Bunun yanı sıra, aksiyon-savaş türü dendiği zaman akla ilk gelen karakterlerden biri olan Rambo, Amerika’nın çeşitli bahanelerle topraklarına girdiği Vietnam ve Kamboçya gibi Asya ülkelerinde yaşadığı hezimeti örtbas etmek için yaratılmış ve Amerika ruhu taşıyan tek bir askerin bile kaç milyon kötü, iğrenç, vahşi ve pis düşman askerine bedel olduğu iyice akıllara kazınmıştı.

amerikan aksiyon-savaş sineması rambo kültür algısı

Tabi yukarıda da saydığımız gibi tüketim kültürü, gündeme ve gelişime endeksli bir şekilde ilerliyordu ve zaten algısı yerleşmiş bir şeyin üzerine gitmenin alemi yoktu. O yüzden güç, gelişim, özgürlük, bilim, sanat ve daha birçok konuda hakimiyet sahibi olduklarını göstermek adına kahramanlar yaratmaya devam ettiler. Süper adamlar, demir adamlar, mikro adamlar, yetmedi bir de wonder womanlar, kızıl hatunlar…

Kızıl hatunlar da son dönemde çok moda oldu mesela. Her şeyden evvel milenyum çağı cinsiyet üzerine kuruldu tabi. Başlangıçta kadın-erkek eşitlikleri hususuna değinildi, sonra feminen bir üstünlük sağlanmak adına erkek cinsiyeti aşağılandı, hemen ardından cinsiyetler de boşverildi, kim kime dum duma algısı yaratıldı, en son aile kurumuna dadanıldı, hepimiz birey olarak daha güçlüyüz ve daha özgürüz nidaları atıldı falan. Ama kızıl hatunlar üzerinden pek bir mesaj verildi sanki.

Scarlett Johansson’ın canlandırdığı Black Widow (Kara Dul), Amybeth McNulty’nin canlandırdığı Anne Shirley ve son günlerin gözdesi Anya Taylor-Joy’un canlandırdığı satranç dehası Beth Harmon. Öyle bir deha ki, bir kadın olarak uluslararası arenada yüksek puana sahip erkeklerle ilk defa müsabakaya katılan kadın (ki bu aslında Macar asıllı Judit Polgar’ın başarısı) ve bu müsabakalarda aşılamaz Rus hakimiyetini yıkan Amerikalı bir şampiyon (ki bu da aslında Amerikan vatandaşlığından çıkarılan İzlandalı Bobby Fischer’ın hikayesi).

amerikan mini dizisi the queens gambit baş karakteri beth harmonla yaratılan sanat algısı

Ama sorsanız, bir gırıcık satranca ilgi duyan insan dışında, dünyanın en iyilerini ve hikayelerini bilen çıkmaz, “Satranca neden merak saldın?” sorusunun cevabı olarak karşımıza Beth Harmon çıkar. Çünkü yeni nesil gençlik Amerikalı kadın deha Beth Harmon’un kitabı, filmi, ilgi alanları ve daha nice nüansları ile beslenecek ve onu idol edinerek büyüyecek. Siz sadece mini bir dizi izledim sanacaksınız ama aslında hayal gücü silahına sahip Amerika, geleceğimizi yönlendireceği bir tüketim kapısı daha aralamış olacak.

Hal böyle olunca da sevgili okuyucu, biz hayal fabrikaları kurup, mabadımızdan uydurmak zorunda bile olmadığımız, üretilmeyi bekleyen birçok kahramanımızı tüketim dünyasına açmadan da, içinde bulunduğumuz bu dipsiz kuyudan kafamızı çıkarıp düzgün bir nefes alamayacağız.

Düşleyin, düşle kalın.

düşleyin, düşle kalın



Kabafii Reklam Alanı