Öde Zekâtını, Kurtar İmanını
Zekâtı ödemek; mala mülke tapmaktan, serveti putlaştırmaktan temizlenmektir. Servet tekelimizdeyse, şirk hemen tepemizdedir.
Bu yazımda, A’râf 156 ayeti hakkındaki yanlışlar ve doğrular üzerinde duracağım. Önce internette rastladığım bir yazının bazı kısımlarını sizlerle paylaşacağım:
«Bu hususta karar verebilmemiz için, Yüce Yaradan’ın değişmeden kalan kitabı olan Kur’an’daki sözlerini incelememizin yeterli olacağını düşünüyorum.
Tek olan Tanrı, son peygamberi Hz. Muhammed’e hitaben şöyle buyuruyor:
Enbiya Suresi 21/107: “Biz, seni, ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”
Ayete dikkat edilirse, Arapçasında “lil-alemiyn” yani, âlemlere ifadesi geçiyor. Bu vurgulamaya dikkat etmeyen bazı İslâm âlimleri, Hz. Muhammed’i, sanki sadece Müslümanlara rahmet için gönderilmiş gibi bir algı oluşturuyorlar. Bu âlimlere göre, Allah, rahmetini sadece Müslüman olanlara gösterecektir. Hâlbuki Tevbe Suresi hariç, Kur’an’daki bütün sureler “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” ifadesiyle başlamaktadır. Yani, Yüce Yaradan’ın, esirgeyen ve bağışlayan vasfı her surede bahsedilmektedir. Ayrıca çok sayıda ayette de Allah’ın rahmetinin genişliğinden bahsedilir.
Bakara Suresi 2/115: “…Şüphe yok ki, Allah’ın rahmeti geniştir… O, her şeyi bilendir”
Aynı ifade, aynı surenin diğer bazı ayetlerinde de geçer. Bakara 247, 261: “…Allah’ın rahmeti geniştir. O, her şeyi bilir.”
Yüce Yaradan, insanlara ayrıca şu tavsiyeyi de yapmaktadır:
Yusuf Suresi 12/87: “…Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin…”
Tek başına bu ifade bile, tek olan Tanrı’nın affının yani bağışlayıcılığının bizim anladığımız şekilde sınırlı olmadığını göstermektedir.
Yüce Yaradan’ın bu ifadeleri, ayetlerde net bir şekilde verildiğine göre, bazı âlimlerin Enbiya Suresi 107’inci ayetle ilgili yorumlarındaki “Hz. Muhammed’in sadece Müslümanlara rahmet olarak gönderildiği” fikri hatalıdır. Hâlbuki ayetteki ifadede, “Müslümanlara” sözü geçmediği gibi, “insanlara” ifadesi de geçmez. Hz. Muhammed’in âlemlere rahmet olarak gönderildiğinden bahseder. Nitekim cinlerden bazılarının da Hz. Muhammed Kur’an okurken dinlediklerinden bahsedilir (Ahkaf Suresi 46/29).
Aşağıdaki ayette, bizi aydınlatacak net bir ifade vardır:
Araf Suresi 7/156: “…Azabımı dilediğime isabet ettiririm, rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır…”
Yazımızın başlığındaki soruya dönersek, sadece bu son ayet bile gösteriyor ki, Yüce Yaradan’ın rahmeti, gazabından geniştir.
Yüce Yaradan’ın bizzat Kendisinin, “her şeyi kuşattığını” söylediği rahmeti; sadece Müslümanlara değildir, sadece ilahî kaynaklı dinlerin mensuplarına değildir, yalnızca insanlara değildir. Yüce Yaradan’ın rahmeti, bizim bildiğimiz, bize bildirilen ve bildirilmeyen bütün âlemleri kuşatmıştır.
Tek olan Tanrı’nın rahmetinin, bütün âlemleri kuşattığını, şeytan ile ilgili aktarılanları irdelediğimizde daha net anlayabiliriz. Bu sitede, şeytan hususunda yayınladığımız makalelerimizde, Kur’an’a dayanarak, şeytanın bir melek olduğunu, diğer bir ifadeyle, beş baş melekten biri olduğunu ifade etmiştik. Ancak, bir baş melek olan şeytan, Yüce Yaradan’ın “insana saygı gösterin” emrini dinlememiştir. Bu durumda beklenen davranış, şeytanın cezalandırılarak, derhal cehenneme atılmasıdır. Fakat tek olan Tanrı, şeytana karşı da rahmetini göstermiş ve şeytanın, kıyamete kadar istediğini yapmasına fırsat vermiştir. Böylece rahmetinin bütün âlemleri kapsadığını bizlere göstermiştir.»[1]
ŞUNU PEŞİNEN SÖYLEYEYİM Kİ, BU TARZ YAZILARIN ASLINDA İYİ NİYETLE KALEME ALINDIKLARINA İNANIYORUM.
AMA İYİ NİYET BESLEMEK, İLLE DE DOĞRUYU SÖYLEMEK ANLAMINA GELMEYECEĞİ İÇİN, DİLİMİN DÖNDÜĞÜNCE, KUR’AN’A ZIT OLAN BU TÜRLÜ GÖRÜŞLERE AYETLER SAYESİNDE SÖYLENEBİLECEK İTİRAZLARI SIRALIYORUM:
EVET, BAZI ALİMLERERE GÖRE “EL-ÂLEMİN” TERİMİ HEM MADDİ HEM DE MANEVİ ANLAMDAKİ BÜTÜN VARLIK KATEGORİLERİNİ GÖSTERİR.[2]
LAKİN İŞİN GERÇEĞİ PEK DE ÖYLE DEĞİLDİR.
«Âlemin sözünün tekili âlemdir, çoğulu ise hem “âlemûn” hem de “avâlim” şeklindedir.»[3]
«Ayetteki “âlemün” kelimesinin çoğulu, avâlim” şeklinde değil de akıllılara mahsus olan “cemi müzekker salim” olarak “âlemîn” biçiminde kullanılarak, bahsedilen kimselerin akıllı varlıklar olduklarına dikkat çekilmiştir.»[4]
«Âlem kelimesi Kur’an-ı Kerîm’de gerek kâinatı gerekse özel olarak insanlar topluluğunu ifade etmek amacıyla ve hepsi de “âlemîn” şeklinde çoğul olmak üzere yetmiş üç defa kullanılmıştır. Âlem, duyu ya da akıl yoluyla kavranabilen veya mevcudiyeti düşünülebilen, Allah’ın dışındaki varlık ve olayların tamamını ifade eden terimdir. İnsanlar, cinler ve melekler gibi akıl sahibi varlıkları ifade etmek için âlemûn-âlemîn, diğer varlıkları belirtmek için ise avâlim şeklindeki çoğulu kullanılır. (bkz. Râgıb el-İsfahânî; Lisânü’l-ʿArab).
Hz. Ali’ye nispet edilen ve insanın tek başına bütün âlemleri temsil ettiğini benimseyen görüşe dayanılarak, âlem kelimesi bazen sadece insan için kullanılmıştır.»[5]
VELHÂSIL LÜGATLER, ÂLEMÎN KELİMESİYLE GENELLİKLE AKILLI VARLIKLARIN KAST EDİLDİĞİNİ SÖYLÜYOR. AYETLER İSE AKILLI VARLIKLARIN KİMLER OLDUĞUNU BİZE TERSİNDEN (AKILSIZ KİMSELERİ BİLDİREREK) İZAH EDİYOR:
Bakara/171
Abdullah Parlıyan Meali
Böylece O Allah'tan gelen gerçekleri örtbas eden kâfirlerin durumu çobanın haykırışını işiten fakat onu sadece bir ses ve çağrı şeklinde algılayan sürünün durumuna benzer. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Çünkü akıllarını kullanmazlar.
AKILSIZLAR, PEYGAMBERLERİN İLETTİKLERİNİ DUYAN AMA ONLARA UYMAYAN KİŞİLERDİR.
Mâide/58
Ahmet Varol Meali
Siz namaza çağırdığınızda onu alaya ve eğlenceye alırlar. Böyle yapmaları onların akıl etmeyen bir topluluk olmalarındandır.
AKILSIZLAR, NAMAZI AYAĞA KALDIRMAYA ÇAĞIRILDIKLARINDA İŞİ CİDDİYE ALMAYAN VE ÇEŞİTLİ OYUNA DALAN KİŞİLERDİR.
Mâide/103
Abdullah Parlıyan Meali
Bazı hayvan cinslerinin, batıl inanç ve düşüncelerle binilmemesi, kesilmemesi ve batıl ilahlara adanması şeklinde işaretlenmesi ve insanların kullanımından alıkonması, Allah'ın emri değildir. Ama Allah'tan gelen gerçekleri örtbas edenler, kendi uydurdukları yalanları Allah'a yakıştırırlar ve onların çoğu akıllarını asla kullanmazlar.
AKILSIZLAR, DİN ADINA UYDURDUKLARI KURALLARI ALLAH’IN KURALLARI DİYE YUTTURMAYA ÇALIŞAN KİŞİLERDİR.
En’âm/32
Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttakî olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz?
AKILSIZLAR, DÜNYA İŞLERİNE YUMULAN AMA AHİRET YURDU İÇİN HAZIRLANMAYAN KİŞİLERDİR.
A’râf/169
Bayraktar Bayraklı Meali
Onların ardından da ayetleri tahrif karşılığında şu değersiz dünya malını alıp, “Nasıl olsa bağışlanacağız” diyerek kitaba vâris olan birtakım kötü kimseler geldi. Onlara, ona benzer bir menfaat daha gelse onu da alırlar. Peki, kitapta Allah hakkında gerçekten başka bir şey söylemeyeceklerine dair onlardan söz alınmamış mıydı ve onlar kitaptakini okumamışlar mıydı? Ahiret yurdu, sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınız ermiyor mu?
AKILSIZLAR, AHİRETTEKİ CEZA UMURLARINDA OLMADIĞI İÇİN KİTAPTA YAZILAN DİNİ KENDİ İŞLERİNE GELECEK ŞEKİLDE DEĞİŞTİREN VEYA YORUMLAYAN KİŞİLERDİR.
Enbiyâ/10
Andolsun, size içinde sizin için öğüt bulunan bir kitap indirdik. Hâlâ akıllanmaz mısınız?
AKILSIZLAR, İÇLERİNDE UYACAKLARI KURALLARI BARINDIRAN KİTABA UYMAYANLARDIR.
Enbiyâ/67
Size de Allah'ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de yuh olsun! Siz akıllanmaz mısınız?
AKILSIZLAR, ALLAH’IN YANI SIRA BAŞKALARINI DA RAB / EĞİTİCİ VE ÖĞRETİCİ YERİNE KOYAN VE ONLARA UYAN KİŞİLERDİR.
Furkân/43-44
Ahmet Varol Meali
43. Arzularını kendine ilah edinmiş olanı gördün mü? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın?
Ahmet Varol Meali
44. Yoksa sen onların çoğunun duyduklarını veya akıl ettiklerini mi sanıyorsun? Onlar ancak hayvanlar gibidirler belki yolca daha sapıktırlar.
AKILSIZLAR, KENDİLERİNİ İLÂH EDİNEN / İSTEKLERİNİ DİN OLARAK BENİMSETTİRMEYE AZMEDEN KİŞİLERDİR.
Yâsîn/62
Şeytan sizden pek çok milleti kandırıp saptırdı. Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz?
AKILSIZLAR, İNSAN VE CİN ŞEYTANLARI TARAFINDAN ÇARPILAN / KANDIRILAN KİŞİLERDİR.
Mülk/10
Ve: Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık! diye ilâve ederler.
AKILSIZLAR, KIYAMET GÜNÜ SONRASI: “KEŞKE AKLIMIZI ALLAH’IN İSTEDİĞİ YÖNLERDE KULLANSAYDIK DA ŞU ŞEYTANLARA UYMASAYDIK” DİYE YAKINACAK OLAN CEHENNEM YAKITLARIDIR.
AYETTE, “KUŞATMA” İFADESİ GEÇMİYOR. AYETTE “RAHMETİM HER ŞEYDEN DAHA GENİŞTİR” DENİLİYOR. RAHMETİNİN HER ŞEYİ KUŞATMASI, SANIRIM SÖYLEYENİN KAFASINDA, “RAHMETİM AZABIMI DA GAZABIMI DA KUŞATACAK, BÖYLECE SUÇLULARA AİT TÜM DOSYALAR KAPATILACAK, SADECE MÜSLÜMANLAR DEĞİL YAHUDİLER VE HIRİSTİYANLAR DA DAHİL HERKES CENNETE KAVUŞACAK” ANLAMINA GELİYOR. ZİRA YAZAR ŞÖYLE DİYOR:
«Yüce Yaradan’ın bizzat Kendisinin, “her şeyi kuşattığını” söylediği rahmeti; sadece Müslümanlara değildir, sadece ilahî kaynaklı dinlerin mensuplarına değildir, yalnızca insanlara değildir. Yüce Yaradan’ın rahmeti, bizim bildiğimiz, bize bildirilen ve bildirilmeyen bütün âlemleri kuşatmıştır.»
BAKALIM ÖYLE MİDİR?
Yaz bize dünyada ve ahirette hasene[6]/ yaz bize güzellik!
Çünkü biz (tövbe ederek)[7] sana erdiren doğru yola yöneldik.
Buyurdu: Azabıma uğratırım onu, her kime ki azap etmeyi dilerim;
Ama her şeyden daha geniştir / her şeyden daha ziyadedir rahmetim.[8] 40/7
Yazacağım bu rahmetimi, sırf müttakilere / ateşten [kendilerini ailecek][9] çekenlere;
Yazacağım, [verdiğim rızıkların][10] zekâtını eksiksiz bir biçimde [yerlerine][11] ödeyenlere. 6/54, 147
Zira onlar şöyle kimselerdir;
Ayetlerimize iman edenlerdir.[12] 6/12
Bu Ayetin Tefsiri Sadedindeki Şu Ayetler Dikkatle Tetkik Edilmelidir:
6 En’âm 12. Allah Teâlâ, kendi üzerine aslen rahmet etmeyi yazmıştır. Ancak kendilerine zarar veren imansızlar, kıyamet gününde bu geniş rahmetten faydalanamayacaktır.
6 En’âm 54. Allah’ın geniş rahmetinden kafirler değil, yasak olduğunu bilmezken kötülük işleyenler fakat kusur işlediğini öğrenir öğrenmez günahlarından tövbe edenler istifade ederler.
6 En’âm 147. Allah’ın rahmeti alabildiğine geniştir. Lakin azabı, mücrimlerden yine de geri çevrilmez. Hasılı, Mücrimler, Allah’ın bu uçsuz bucaksız rahmetinden asla istifade edemezler.
«Kur’an-ı Kerîm’in çeşitli ayetlerinde, Allah’ın lütuf ve keremine güvenerek inkâr ve isyana düşülmemesi konusunda bütün insanlar uyarılmakta (Lokmân 31/33; Fâtır 35/5; el-Hadîd 57/14; el-İnfitâr 82/6), iyilerle kötülerin hem dünya hayatında hem de ahirette farklı muamelelere tâbi tutulacakları ısrarla belirtilmektedir. Beşerî adalet ve hukuk sistemlerinde de aynı ayırımın gözetildiği bilinmektedir. Diğer semavî kitaplara paralel olarak Kur’an-ı Kerîm de cehennemin insanlar ve cinlerle dolacağını (Hûd 11/119; es-Secde 32/13), yetmiş defa af dilenseler bile kâfirlerin affedilmeyeceğini (et-Tevbe 9/80), Allah’ın bağışlayıcı olması yanında azabının da şiddetli olduğunu (el-Hicr 15/50) haber vermektedir.» [13]
«Mücrim, “ağır günah işleyen kişi” demektir. Ebü’l-Bekā el-Kefevî, cürmü “ağır günah” ve mücrimi “kâfir” olarak açıklamıştır (el-Külliyyât, s. 40-41; krş. Lisânü’l-ʿArab).
Kur’an-ı Kerîm’de mücrim kelimesi elli iki ayette geçmektedir. Bu âyetlerini çoğunda mücrim kavramı, dinî manada en büyük suçu işleyenler konumunda bulunan kâfirlere işaret etmektedir. Bunların içinde peygamberlere ve müminlere zulmedenler, inananlar karşısında kibirlenip onları aşağılayan ve alaya alanlar (meselâ bk. Yûnus 10/13, 75; el-Hicr 15/12; el-Câsiye 45/31), Allah’a şirk koşanlar (er-Rûm 30/12-13) ve münafık olanlar da (et-Tevbe 9/65-66) vardır. Ayrıca Allah’ın âyetlerini (ilâhî kitaplardaki pasajları veya tabii nesneleri ve tabiatın işleyişinde gözlenen mükemmellikleri) yalanlamak da mücrimlikle nitelendirilmiştir (el-A‘râf 7/40; Yûnus 10/17; es-Secde 32/22). Mücrim kavramı bazı ayetlerde dinin temel ilkelerinden nübüvvet ve ahiret inancını benimsemekten kaçınanları ifade eder (meselâ bk. el-En‘âm 6/147; en-Neml 27/66-69). Hz. Lût’un kavminden iman etmeyenler de insan onuruyla bağdaşmayan “aşırı derecede çirkin fiili” (fahişe) işledikleri için mücrim olarak anılmıştır (el-A‘râf 7/84; el-Hicr 15/58; ez-Zâriyât 51/32). Müddessir suresinde beyan edildiğine göre (74/39-47) ahiret hayatında cennettekiler cehennemdeki mücrimlere kendilerini yakıcı ateşe sevk eden davranışlarının ne olduğunu soracak, onlar da şu cevabı verecektir: “Biz namaz kılmıyor, yoksulu doyurmuyorduk. Sürekli günah işleyenlerle beraber bulunuyorduk. Büyük hesap gününün vuku bulacağına inanmıyorduk. Nihayet ölüm karşımıza çıkıverdi.”
Naslardan anlaşılacağı üzere mücrim iman esaslarını ve bunların gerektirdiği davranış kurallarını ihlâl eden, dolayısıyla ebediyen cehennemde kalmaya mahkûm edilecek olan âsi ve günahkâr kişidir. Elmalılı Muhammed Hamdi, Kalem suresinin 35. ayetindeki kullanıma dayanarak mücrim kelimesini müslimin zıddı olarak gösterir. Mücrim ve kâfirlerin cürmün kötü olduğunu bildiklerini, kendilerine yapılan kötülüğe hiddetlendikleri halde aynı kötülüğü işlemekte sakınca görmediklerini, cürmü arzularına göre yorumladıklarını ve işledikleri suçları cürüm saymayıp helâl telakki ettiklerini belirtir. Ayrıca mücrimlerin ahireti inkâr ettiklerini, böylece vicdanlarının üzerine perde çektiklerini ifade eder (Hak Dini, VII, 5289-5290).» [14]
Bakara/218
İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte bunlar, Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah, gafûr ve rahîmdir.
RAHMETİ, HİCRET VE CİHAT EDENLER İÇİNDİR.
Âl-i İmrân/31
(Resulüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
RAHMETİ, ELÇİSİNE UYANLAR / DİNİ ELÇİSİ GİBİ YAŞAMAYA ÇABALAYANLAR İÇİNDİR.
Âl-i İmrân/74
Rahmetini dilediğine ayırır. Allah üstün lütuf sahibidir.
RAHMETİ, HERKES İÇİN DEĞİLDİR.
Âl-i İmrân/89
Ancak, bundan sonra tevbe edip yola gelenler başka. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir.
RAHMETİ, TÖVBE EDENLER VE DURUMLARINI DÜZELTENLER İÇİNDİR.
Âl-i İmrân/132
Allah'a ve Resul’üne itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız.
RAHMETİ, KENDİSİNE VE ELÇİSİNE İTAAT EDENLER İÇİNDİR.
Âl-i İmrân/157
Eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, şunu bilin ki, Allah'ın mağfireti ve rahmeti onların topladıkları bütün şeylerden daha hayırlıdır.
MAĞFİRETİ VE RAHMETİ, ALLAH YOLUNDA ÖLENLER / ŞEHİTLER İÇİNDİR.
Nisâ/29
Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı, bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, size merhamet edecektir.
RAHMETİ, ALDATMAYAN VE HAKSIZ KAZANCA / FAİZE BULAŞMAYAN TACİRLER İÇİNDİR.
Nisâ/64
Biz her peygamberi -Allah'ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Resûl de onlar için istiğfar etseydi Allah'ı ziyadesiyle affedici, merhamet edici bulurlardı.
RAHMETİ, ELÇİSİNE İTAAT EDENLER VE GÜNAHLARINDAN İSTİĞFAR EDENLER İÇİNDİR.
Nisâ/95-96
Kendinden dereceler, bağışlama ve rahmet vermiştir. Allah çok bağışlayıcı ve merhamet edicidir.
RAHMETİ, ALLAH’IN YOLUNDA MALLARIYLA VE CANLARIYLA CİHAT EDENLER İÇİNDİR.
Nisâ/100
Allah yolunda hicret eden kimse yeryüzünde gidecek birçok güzel yer ve bolluk (imkân) bulur. Kim Allah ve Resulü uğrunda hicret ederek evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse artık onun mükâfatı Allah'a düşer. Allah da çok bağışlayıcı ve merhamet edicidir.
RAHMETİ, ALLAH YOLUNDA HİCRET EDENLER, HİCRET YOLUNDA ÖLENLER İÇİNDİR.
Nisâ/106
Ve Allah'tan mağfiret iste, çünkü Allah, çok yarlığayıcı, ziyadesiyle merhamet edicidir.
RAHMETİ, MAĞFİRETİ TALEP EDENLER / GÜNAHLARI TERK EDENLER İÇİNDİR.
Nisâ/110
Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı çok yarlığayıcı ve merhamet edici bulacaktır.
KÖTÜLÜKLERİ İŞLEMEYE DEVAM EDENLER, ALLAH’IN RAHMETİNDEN İSTİFADE EDEMEZLER.
Nisâ/129
Üzerine düşüp uğraşsanız da kadınlar arasında âdil davranmaya güç yetiremezsiniz; bâri birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, günahtan sakınırsanız Allah şüphesiz çok bağışlayıcı ve merhamet edicidir.
RAHMETİ, ALLAH İLE SULHA DEVEM EDENLER VE ATEŞTEN KORUNMAYA GAYRET EDENLER İÇİNDİR.
Nisâ/152
Allah'a ve peygamberlerine iman eden ve onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara (gelince) işte Allah onlara bir gün mükâfatlarını verecektir. Allah çok bağışlayıcı ve merhamet edicidir.
RAHMETİ, ALLAH’IN ELÇİLERİNE İMAN HUSUSUNDA BİRİNİ DİĞERİNDEN AYIRMAYANLAR İÇİNDİR.
Allah'a iman edip O'na sımsıkı sarılanlara gelince, Allah onları kendinden bir rahmet ve lütuf (deryası) içine daldıracak ve onları kendine doğru (giden) bir yola götürecektir.
RAHMETİ, ALLAH’A İMAN EDİP KENDİSİNE / KİTAPTA BİLDİRDİĞİ ÖNERİLERİNE SIMSIKI SARILAN KİMSELER İÇİNDİR.
Sâd/71-81
71. Hani Rabbin, meleklere demişti ki: “Muhakkak ki ben, çamurdan bir insan yaratacağım.”
72. “Onu tamamlayıp ruhumdan üflediğimde onun için secdeye kapanın.”
73. Meleklerin tamamı secde ettiler.
74. İblis hariç... O büyüklendi ve kâfirlerden oldu.
75. Buyurdu ki: “Ey İblis! Ellerimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Kibre mi kapıldın yoksa yüksekte olanlardan olup (tepeden mi bakmaya başladın)?”
76. Dedi ki: “Ben, ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”
77. Buyurdu ki: “Çık oradan! Şüphesiz ki sen, taşlanmış/kovulmuş olanlardansın.”
78. “Ve hiç şüphesiz benim lanetim, kıyamete kadar senin üstünde olacaktır.”
79. Dedi ki: “Rabbim! (İnsanların) diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver.”
80. Buyurdu ki: “Hiç şüphesiz sen, mühlet verilenlerdensin.”[15]
81. (Ancak sana verilen bu mühlet,) vakti (sadece benim tarafımdan) bilinen (kıyamet) gü(nü)ne kadardır.”[16]
YUKARIDAKİ AYETLERİ DİKKATLE OKUDUYSAK, ŞİMDİ AŞAĞIDAKİ SORUYA CEVAP ARAYALIM VE ŞEYTAN RAHMETTE MİDİR YOKSA AZAPTA MIDIR BULALIM:
DİN / NİMETLERİN HESABINININ SORULMA[17] VAKTİ OLAN KIYAMET GÜNÜNE KADAR, HER GEÇEN GÜN BİR KERE DAHA KATLANANARAK ALLAH’IN LÂNETİNE UĞRANILDIĞI TAKDİRDE, KENDİSİNE VERİLEN SÜRE ŞEYTAN İÇİN BİR RAHMET Mİ OLMAKTADIR YOKSA ÇEKECEĞİ AZAP KAT KAT ARTMAKTA MIDIR?
«Bazı âlimler, ateşten yaratılan şeytanın ve cinlerin ateşle cezalandırılmalarının bir azap teşkil etmeyeceğini göz önünde bulundurarak bu yaratılıştaki kâfir ve âsilerin dondurucu soğukla (zemherîr, bk. el-İnsân 76/13), insanların ise ateşle azap edileceklerini kabul etmişler (İbnü’l-Arabî, II, 289; IV, 385); bununla birlikte en büyük saadet olan cemâl-i ilâhîyi müşahede etmekten ve Allah’a yakın olmaktan mahrum bulunmayı da en ıstıraplı azap olarak telakki etmişlerdir (İbn Receb, s. 153; M. Reşîd Rızâ, X, 536).»[18]
ALLAH’IN RAHMET ETMESİNİN TERSİ AZAP ETMESİDİR. “HER ŞEY ZIDDIYLA KÂİMDİR” DÜSTURUNCA KISACA DEĞİNEREK, MEVZUMUZU ALLAH’IN İZNİYLE BİTİRELİM:
«Azap, Allah’ı tanımayan veya emirlerine karşı gelenlere dünyada ve ahirette verilen ilâhî cezadır. Kur’an’da türevleriyle birlikte 490 defa geçen azap, genellikle ilâhî emirlere karşı gelenlere verilen cezanın adı olarak anar. Kur’an-ı Kerîm, inkârcı ve isyankârların dünyada ilâhî azapla cezalandırılmalarını, pişmanlık duyup girdikleri sapık yoldan dönmelerini ve rablerine yönelmelerini sağlamak gibi gaye ve hikmetlere bağlar (el-En‘âm 6/64; en-Nahl 16/53; es-Secde 32/21).
Kâinatın yegâne yaratıcısı, yöneticisi ve dolayısıyla sahibi olan Allah kullarından dilediğine azap etmeye muktedir olmakla birlikte (el-Mâide 5/40; el-Ankebût 29/21), azabının inkâra ve isyana karşılık olduğunu bildirmiştir (el-A‘râf 7/96; et-Tevbe 9/ 95; Yûnus 10/8, 70). İlâhî buyrukları tanımayanlara, peygamberlerini alaya alıp yalanlayanlara, kâfirlere, fasıklara, zulüm ve haksızlık yapanlara, hak dine girdikten sonra dönenlere, işledikleri günahlar sebebiyle bir ceza ve azap olmak üzere çeşitli felâketler gönderilerek dünyada helâk edildikleri muhtelif ayetlerde beyan edilmiştir. Bilhassa Nuh, Hûd, Salih, Lût ve Şuayb peygamberlerin inkârcı kavimleri çeşitli şekillerdeki felâketlerle azaba uğratılmış, kimi yerin dibine geçirilerek, kimine gökten taş yağdırılarak (el-Ankebût 29/40), kimi suda boğularak (el-İsrâ 17/103), kimine yağmur felâketi verilerek (el-A‘râf 7/84) bunlar maddî cezaya çarptırılmış; Kur’an’a inanmayan Ehl-i kitap ile münafıklarda olduğu gibi kimine de zillet damgası vurularak kıyamete kadar manevi azaba maruz bırakılmıştır. Yine Kur’an-ı Kerîm kâfirlerin sahip olduğu gelip geçici dünya nimetlerinin aslında kendileri için bir azap olduğunu (et-Tevbe 9/85) haber vermiş, bu şekilde maddî imkânların insan bedenine haz vermesine karşılık ruhu için ıstırap kaynağı olabileceği, manevi mutluluğun madde ile değil Allah’a bağlanmakla gerçekleşeceği ve Allah yolunda harcanmayan servetin sahibini azaba sürükleyeceği anlatılmak istenmiştir (et-Tevbe 9/35).» [19]
[1] https://ismailhakkikupcu.com.tr/allahin-rahmeti-gazabindan-genis-midir/
[2] Bkz. Cemal Külünkoğlu Meali Fâtiha Suresi 2. Ayet Açıklaması
[3] Bkz. KUR’AN’DA “ÂLEMÎN” SÖZCÜĞÜNÜN TOPLUMDİLBİLİM AÇISINDAN ÇÖZÜMLEMESİ, Erkan YAR, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, JOSR Kasım-2016 Cilt:8 Sayı:2 (16) (s. 584-602)
[4] Bkz. Mehmet Türk Meali Fâtiha Suresi 2. Ayet Açıklaması.
[5] TDV İslâm Ansiklopedisi, 1989 İstanbul, 2. cilt, 357-360. ÂLEM (العالم) Müellif: SÜLEYMAN HAYRİ BOLAY
[6] «Hasenetün, “güven, sıhhat, mal, servet, zenginlik, bolluk, fetih, zafer, ganimet, makam gibi insanın hoşuna giden her türlü maddî ve manevî iyiliklere ve nimetlere denir. Seyyie'nin zıddıdır. Çoğulu ‘hasenât’tır. Hasene kelimesi Kur’an’da 30 ayette geçmiş ve tevhit, yani Allah'ı birlemek, ona eş ve ortak koşmamak (27/89), zafer ve ganimet (3/120), bolluk (7/130), sıhhat ve saadet (13/6), maddî ve manevi nimet (2/201; 4/78-79) güzel söz, iyilik ve iyi davranış (41/34) hayırlı, iyi ve faydalı amel (6/160), iyi ve güzel (16/125; 33/21), iman ve sâlih ameller (11/114) anlamlarında kullanılmıştır. Îmân, namaz, oruç, hac, zekât, sadaka, hayır, insanlara yardım, iyilik, güzel söz; yenilen, giyilen, içilen, kullanılan, insana faydası olan her türlü nimetler, güzellikler ve imkânlar, cennet ve nimetleri, Allah'ın rahmeti, mağfireti, lütfu, sevgisi ve rızası, hasene kavramına dâhildir. Hasene, çok anlamlı kavramlardan biridir.» {Dini Kavramlar Sözlüğü, İ. Karagöz}.
[7] (H. B. Çantay)
[8] RAHMETİM, HER ŞEYDEN [ÖFKEMDEN, LANETİMDEN, CEHENNEMİMDEN HATTA CENNETİMDEN BİLE] DAHA GENİŞTİR.
[9] [Tahrim 6]
[10] [Bakara 3]
[11] [Tevbe 60]
[12] Ayetlere iman “dil ile” konuşulur ama “eylem ile” ortaya konulur.
[13] DİA, cilt: 04; sayfa: 303-309, [AZAP - Yusuf Şevki Yavuz]
[14] TDV İslâm Ansiklopedisi, 2020 Ankara, 31. cilt, 453-454. MÜCRİM. Müellif: HATİCE KELPETİN ARPAGUŞ
[15] Tevhid Meali
[16] Emrah Demiryent Meali
[17] Bkz. 51/6
[18] DİA, cilt: 04; sayfa: 303-309, [AZAP - Yusuf Şevki Yavuz]
[19] DİA, cilt: 04; sayfa: 303-309, [AZAP - Yusuf Şevki Yavuz]