Müşteri İlişkileri Yönetimi’nin Kapsamı
Müşteri odaklı stratejiler geliştiren, müşteri verilerini toplayıp analiz ederek işletme süreçlerini optimize eden geniş bir kapsam sunar.
Avustralya’da her şey 1859 yılında başladı. O güne kadar hiç tavşan olmayan ülkede bugün tavşanlar istilacı tür olarak kabul ediliyor.
Avustralya kıtasını kolonileştirme çalışmaları yapan İngiliz elitleri, gittikleri topraklara kendileriyle birlikte Avrupa Tavşanı olarak da bilinen tavşanları götürdü. İngilizler, avlanmayı çok sevdikleri için yerleştikleri Avustralya’da da tavşan avlamak istemişlerdi.
Bir İngiliz yerleşimci olan Thomas Austin, Ekim 1859’da Melbourne’ün hemen dışındaki mülküne av hedefi olarak kullanmak amacıyla 24 tavşan getirdi. Bu tarihten önce kıta genelinde tek bir tane bile tavşan yoktu.
Avustralya’da tavşan olmadığı gibi tavşan avlayacak hayvanlarda yoktu. Doğal düşmanı olmayan tavşanlar ise hızla çoğalmaya başladı. Zira en hızlı çoğalan türlerden bir tanesi de tavşanlardır.
İngilizler tarafından ülkeye getirilen tavşanlar, ne bulurlarsa yediler. Tarlaları kurutup ekinleri yok etmeye başladılar. Dahası, otları köklerine kadar yiyen tavşanlar ülke genelinde erozyon sayısının artmasına sebep oldu.
Ayrıca diğer hayvanların besinlerini tüketmeye başlayan tavşanlar doğaya da ciddi zarar vermeye başladı.
Hükümet binlerce kilometrelik tavşan çiftlikleri oluşturdu. Ayrıca tavşan avcılığı için primler dağıtmaya başladı. Yapılan hiçbir çalışma tavşanları durdurmaya yetmedi. 1950'li yıllarda Avustralya hükümeti biyolojik silah kullanmaya karar verdi.
Güney Afrika’ya götürülen Avrupa Tavşanları, burada yaşayamamıştı. Bunun sebebi olarak Myxomatosis adında bir virüs gösterilmişti. Avustralyalı yetkililer de bu virüsü enjekte ettikleri tavşanları doğaya saldırlar. Fakat Avustralya’da bulunan Avrupa Tavşanları bu virüse karşı direnç göstererek bağışıklık kazandı.
Bugün bile tavşanlarla mücadele için kıtanın dört bir yanında virüsler, zehirler, silahlar, çeşitli ekipmanlar kullanılıyor. Yine de Avustralya bu savaşı kazanamadı.