Öde Zekâtını, Kurtar İmanını
Zekâtı ödemek; mala mülke tapmaktan, serveti putlaştırmaktan temizlenmektir. Servet tekelimizdeyse, şirk hemen tepemizdedir.
Kandiller, bir hayatın aşamaları gibidirler.
Mevlit Kandil’inde doğuyoruz. Regaip’te bir yola giriyoruz, Allah’ın yoluna meylediyoruz. Miraç’ta geceleri ihya ediyoruz yani gecelerin bir diliminde Kur’an’ı etüt ederek dinimizi öğreniyor, öğrendikçe yüceliyoruz. Berâet Kandil’inde İslâm’ın onaylamadığı her şeyle ilişkimizi kesiyoruz. Bu vesileyle, Kur’an mevsimi olan Ramazan’a katışıksız yani hâlis ve muhlis olarak giriyoruz. Kadir Gecesi’nden ancak bu sayede istifade edebiliyor ömrümüzü bereketlendiriyoruz.
«Allah Resûlü, üç aylardan Recep ve Şaban ayına, bu ayların sonuncusu ve tüm senenin sultanı olan Ramazan'a hazırlayıcı olmaları bakımından değer vermiş ve bu aylarda bulunan birtakım geceleri ise özellikle ibadetle geçirmiştir. Efendimizin: “Allah'ım! Recep ve Şâban aylarını hakkımızda mübarek eyle, bizi Ramazan ayına ulaştır (Taberanî, Mü’cemül-Evsat, IV, 189)” diye ettiği duanın arkasında, inananları Kur'an iklimlinin egemen olduğu Ramazan ayına hazırlama arzusu yatmaktadır.»[1]
Şöyle başlayalım:
Kandil günlerini idrak etmek, dine ilâvede bulunmak yani bid’at değildir. Bid’at olduğunu iddia edenler, şuna emin olunuz ki bid’at’ın da Berâet’in de ne olduğunu bile bilmeyenler veya haklı olarak berat hakkındaki şimdiki yanlış anlayışı beğenmeyenlerdir.
İşleyecek olduğumuz Berat Gecesi mevzumuzda, mühim bir Kur’an kavramının ne duruma getirildiğini göreceksiniz, sanırım o vakit bize hak vereceksiniz.
Berat kelimesinin kök anlamı, uzak olmak, uzak durmak, uzaklaşmaktır.
Var olmak, yokluktan uzaklaşmaktır. İyi bir kul olmak, Allah’a ortak koşmaktan uzaklaşmaktır. Tedavi olmak, hastalıktan uzaklaşmaktır. Masum olmak, suçtan uzaklaşmaktır. İlişkiyi koparmak, antlaşmadan uzaklaşmaktır. Tövbekâr olmak, ilâhî yasaklardan uzaklaşmaktır.
Berâet Gecesi’ni Allah’ın günahlarımızı bağışlaması olarak anlamak baştan sona yanlıştır.
Berat Gecesini kutlamak, istiğfar meselesini, yılda bir kez olsun keskin olarak hatırlamak, kullukta karar kılındığını dostlara duyurmak, düşmanlara haykırmaktır.
İstiğfarın keskincesi yılda bir gece, sessizcesi her gecedir.
Keskincesini bildiren Hadis-i Şerif şöyledir:
“Şaban ayının yarısı (Beraet gecesi) gelince: gecesini namazla, gündüzünü oruçla geçiriniz. Cenâb-ı Allah o gece güneşin batmasıyla dünya göğüne iner ve şöyle der: Benden af dileyen yok mu; onu affedeyim. Rızık isteyen yok mu; rızık vereyim. Şifa dileyen yok mu; şifa vereyim.”[2] (İbn Mace, İkametü’s-Salât, 191; Tirmizî, Savm, 38)[3]
Sessizcesini öğreten Hadis-i Şerif böyledir:
“Yüce Rabbimiz, her gece, gecenin son üçte biri kaldığında dünya semasına iner (rahmet nazarıyla bakar) ve şöyle buyurur: “Bana dua eden yok mu ki duasını kabul edeyim! Benden bir şey isteyen yok mu ki ona dilediğini vereyim! Benden mağfiret isteyen yok mu ki onu bağışlayayım!”[4] (Buhari, Deavat, 14)
Gecelerin diriltilmesi, istiğfar iledir. Ayrıntısını merak edenler, yazının gerisini okumaya kendilerini ikna etmelidir.
Önce, berat ve berat benzeri kelimelerin anlamlarını gözden geçirelim:
Yukarıda anlamları birbirinden farklı olarak verilen kelimelerin aslında yazılışları ve okunuşları da birbirinden farklıdır. Birincisinde berat, ikincisinde berât, üçüncüsünde ise ayn harfiyle berâat yazılıdır. İlkinde gözünüzden kaçırdıysanız, lütfen tekrar bakınız.
Bunların her üçü de konumuz olan Berat Gecesi ile ilgili değildir. Konumuzla ilgili olan kelime her üçünden de farklı yazılan ve anlamı da bunlardan farklı olan BERÂE kelimesidir.
«Berâe, hiçbir sorumluluk kabul edilmeyeceğine dair bildiridir.» [8]
«Berâe / berâet, “iki şey arasında ilişki olmaması; kişinin bir yükümlülükten kurtulması veya yükümlülüğünün bulunmaması” anlamına gelir. Berat, Arapça berâe/berâet kelimesinin Türkçeleşmiş[9] şeklidir.» [10]
Berâe, berâeh, berâet ve berâetün, okunuşta farklı gibi gözükse de hepsi aynı kelimedir.
«Berâe, “ilişik kesme ilânı, ültimatom, kesin uyarı” anlamına gelir.»[11]
«Kehf 15’in başındaki "toplumdan uzaklaşmayı" [i'tezeltumûhum) ifade eden kelime de, berâet yani müşrik toplumdan teberri ile bağıntılıdır. Birincisi sapmış topluma karşı pasif muhalefet sergilemeyi ifade ederken, ikincisi (Tevbe 1) aktif muhalefet sergileyip alternatif oluşturmayı ifade eder.»[12]
«Berat Kandili, Yüce Rabbimiz nezdinde beratımıza vesile olduğu…»[13]
«Günahlarımızın beraatı[14] ahdimize uygun olmayan davranışlarımızdan vazgeçerek Rabbimizin mağfiretiyle gerçekleşir.» [15]
«Yüce Allah Berat Gecesi’ni ibadetle geçiren mümin kullarını bağışlar ve cehennem azabından korur. Hadis: “Yüce Allah, Berat Kandil’inde kendisine ortak koşanlarla anne ve babaya isyankâr davrananların dışında bütün kullarını bağışlar.”» [16]
«Af, arınma, mağfiret ve kurtuluş vesilesi olan Berat gecesine yaklaşmanın sevincini yaşıyoruz.»[17]
«Berat Kandili, Müslümanların, Yüce Allah’a sığınarak günahlardan arınma, ilahi lütuf ve bereketlere erişme fırsatını yakalayabilecekleri gecelerden birisidir.» [18]
«Berât borçtan, hastalıktan, suçtan ve cezadan kurtulmak manalarına gelen Berât’ın dinde manası müminlerin günahlardan kurtuluşu ve arınmasıdır.»[19]
«Berâet, temize çıkmak, affa uğramak, beri olmak demektir. Berât kelimesi ise “berâet”in hafifletilerek Türkçeleşmiş şekli olup sakk ve sened manası ifade eder. Bu geceye berât gecesi denilmesinin sebebi, nasıl kendilerinden vergi tahsil edilen insanlara borçlarını ödediklerine dair bir belge verilirse Allah Teâlâ bu gece mümin kullarına berât fermanı yazar.» [20]
«Berât kelimesi, sıkıntıdan, borçtan, suç ve cezadan kurtulmak, beri olmak anlamına gelir. Berât Gecesinde, günahlardan, işlenen manevi suçlardan kurtuluşumuz için ibadet, taat, dua ve niyaz içerisinde en güzel bir şekilde değerlendirmeliyiz. Berat Gecesinde, Berat edenlerden olmamızı Yüce Mevlâdan niyaz ederim.» [21]
«Berat, beraet kelimesinin kısaltılmış halidir. Bu da borçtan ve isnat edilen suçtan kurtulma anlamlarına gelir. Onun için borçtan ve isnat edilen suçtan ve günahlardan kurtulmak isteyenler, bu gece Allah’tan beratlarını yani kurtuluşlarını isteyeceklerdir.» [22]
«Türkçe’de “berat” şeklinde telaffuz edilen berâe, sözlükte, “bir işten veya sorumluluktan sıyrılmak, kötü bir durumdan uzaklaşmak, katışık halden çıkıp duru hâle gelmek” gibi anlamlara gelir. Borçlu için “berî oldu” denince borçtan, hasta için “berî oldu” denince de hastalıktan kurtulduğu ve aslî durumuna döndüğü kastedilir. “Berâet-i zimmet asıldır” şeklindeki hukuk kaidesinde geçen berâet kelimesi suçsuz ve borçsuz olmayı ifade eder.» [23]
Berâet, şirk koşarak nefse zulmetmemektir. Edildiyse, bu zulmü hemen terk etmek, acilen el-Bêri’ olan yani her şeyi hiç yoktan var edene yönelmektir: Bakara 54
Berâet, Allah’a ortak koşulan kişilerin azabı gördüklerinde kendilerine kulluk edenlere sırt çevireceklerini haber veren Rablerine yönelip, verilen ömrü kula kul olmadan geçirmektir: Bakara 166
Berâet, sağken sahte tanrıları terk edip mutlak ilâha kulluk etmek, öldükten yani iş işten geçtikten sonra dünyaya tekrar dönmeyi dilememektir: Bakara 167
Beraêt, hastalıklarımızı Allah’ın izin verdiği usullerle tedavi etmektir: Âl-i İmrân 49 ve Mâide 10
Berâet, işlediğimiz suçları, yaptığımız hataları başkalarının boynuna yüklememektir: Nisâ 112
Berâet, Kur’an’ın ikazlarına kulak kabartarak Allah dışındaki tanrıları ötelemek, hayat tarzımıza müdahalelerine izin vermemektir: En’âm 19
Berâet, kişileri olduğu gibi nesneleri de tanrılaştırmamak, objelere olağanüstü güçler atfetmemektir: En’âm 78
Berâet, müşrikleri hele hele sözlerini iptal edenleri candan dostlar edinmemek, Allah ve Elçisi gibi hayırlı yoldaşları herkese tercih etmektir: Tevbe 3
Berâet, en yakınlarımızın Allah’a düşman olduklarını gördüğümüzde, onlarla irtibatımızı en asgari düzeye indirmektir: Tevbe 114
Berâet, Allah’ın Elçisini yalanlayan münafıkların vahye karşı takındıkları muameleleri sergilememektir: Yunus 41
Berâet, Kur’an’ı Elçinin uydurmadığına güvenmek, vahyi Allah’tan getirdiğini kabullenmek, aksini düşünmenin cürüm işlemek olduğunu bilmektir: Hûd 35
Berâet, başkalarının ortak koştuklarına ortak koşmadığımızı ilân etmek, bu konuda Allah’ı ve insanları şahit edinmektir: Hûd 54
Berâet, kendimizi veya üstün insanlar sandığımız birilerini sütten çıkmış ak kaşık olarak lanse etmemek, bizim de liderlerimizin de hatalarının olabileceğini kabullenmektir: Yusuf 53
Berâet, zinadan son derece sakınmak, fuhşa yanaşmayı dahi düşünmemektir: Nûr 26
Berâet, akrabalıklarımızı değil müminleri gözetmek, yakınlarımıza değil müminlere kol kanat germektir: Şu’arâ 214-216
Berâet, Allah’ı terk edenlerin, âhirette birbirlerini de terk edeceklerini şimdiden görebilmektir: Kasas 63
Berâet, Allah’a kul olduğumuz için eziyet görüyorsak, bu eziyetten eninde sonunda kurtulacağımızı bilmek, insanlar nezdindeki itibarı elimizin tersiyle itip Allah katındaki şerefi tercih etmektir: Ahzâb 69
Berâet, atalarımızın veya toplumumuzun düştüğü yanlışlara iştirak etmemektir: Zuhruf 26
Berâet, kitap dışı inanışları kabullenmemek, vahiy dışılığa prim vermemektir: Kamer/43
Berâet, Rabbimizin geçmişi ve geleceği kolayca bilebileceğine iman etmektir: Hadîd 22
Berâet, bizleri yoktan var edenin Allah Teâlâ olduğunu kabullenmektir: Haşr 24
Berâet, küfrettiğimizde yani ilâhî hakikatleri gizlediğimizde, Şeytan’dan dahi daha aşağı bir duruma düşüleceğini idrak etmektir: Haşr 16 ve Enfâl 48
Berâet, Hz. İbrahim’i örnek edinerek, Allah’a ısrarla şirk koşanlara hasımlık beslemek ve onlara kinlenmektir: Mümtehine 4
Berâet, Rabbimize derin saygı besleyerek hayırlı kişiler arasına katılmak, rızasını kazanarak Adn cennetlerine girmektir: 98 /7-8.
Bunlar arasında Berâetün kelimesi, Kur’an’da biri Tevbe 1’de diğeri Kamer 43’de olmak üzere iki yerde geçmektedir. Tevbe 1’deki şu şekillerde tercüme ve tefsir edilmektedir:
Berâet 1) Tevbe 1 Hakkında Ayrıntı
Berâetün minallâhi verasûlihî…
Antlaşma yaptığınız müşriklere, Allah ve Elçisi tarafından ilişkiyi kesme duyurusudur.[24]
Bu sûre Allah ve Rasûlünden: Kendileriyle antlaşma yaptığınız, Allah'tan başkalarına ilahlık yakıştıran kimselere kesin, son bir ihtar ve ültimatomdur![25]
Bu, Allah ve Rasûlünden, antlaşmalara sınır getirme ve iptal kararnamesidir.[26]
Bu, Allah’tan ve Elçisinden, kendileriyle antlaşma yaptığınız (ve bu antlaşmayı bozmuş bulunan) müşriklere, kesin olarak münasebetlerin kesiliş bildirisidir.[27]
Bu, Allah ve O’nun elçisi tarafından, müşrikler (başkalarına ilahlık yakıştıran kimseler)[28] içerisinden (ahitlerini bozdukları için)[29] anlaşma yaptıklarınıza yönelik bir berâet, bir ilişik kesme ilânıdır.[30] son ve kesin bir uyarıdır (ültimatomdur)![31]
Müşriklerden kendileriyle ahit yaptıklarınıza, anlaşma imzaladıklarınıza Allah ve Resulünden kesin bir ihtardır, bir uyarıdır, bir ültimatomdur, bir ilişik kesme ilânıdır. Onlarla tüm ilişkilerinizin kesildiğinin, tüm anlaşmalarınızın ilga edildiğinin notasıdır bu.
«Rabbimiz bu âyetiyle, Rasulullah’ın ve Müslümanların müşriklerle aralarında gerçekleştirdikleri tüm anlaşmaları feshetti. Tüm ilişkileri ilga etti. Hani Enfâl sûresindeki müşriklerle yapılan anlaşmaların feshi açıkça ilân edilip karşı tarafa bilgi verilmeden onlara karşı savaş açmanın caiz olmadığını öğütlüyordu ya, işte bu âyetiyle de Rabbimiz bu feshin açıkça ilânını yapıverdi.» [32]
«Bu kelimenin bir de toplumlar arası ilişkiler ve savaş hukuku bakımından ifade ettiği bir anlam vardır ki, o da taraflar arasında dostluk ilişkisinin kopması, dokunulmazlık ve güven ilkesinin geçerliliğine son verilmesi, daha önceki taahhütlerin sorumluluğundan kurtulma, kısaca ilişki kesmedir.» [33]
«Berâe kelimesinin manası, ilgi ve alâkanın kesilmesi, bağın sona ermesi demektir. "Aramızdaki münasebetler kesildi; aramızda herhangi bir ilgi kalmadı" manasında söylenir. İşte yine bu manada olmak üzere, "Borçtan kurtuldum" da denilir.» [34]
«Berâet, uzaklaşmak demektir. Bir şeyle aradaki bağı kesip onu kendinden gidermektir.» [35]
«Berâeh ismi, “bir şeyden sıyrıldı, serbest kaldı” yahut “bir şeyde dahli olmaktan, bir şeye katılmaktan vazgeçti” anlamına gelen berie fiilindendir. İlgili kişi ya da kişilere karşı gözetilen, ahlâkî ya da antlaşmalarla belirlenmiş bağ ya da yükümlülüklerden muaf olunduğunun yahut onlardan sıyrılmış bulunduğunun bildirilmesi, duyurulması anlamını ifade etmektedir (bkz. Lane I, 178).»[36]
«Beraet kavramı burada, bugün için "bir devletin diğer devlete süre vererek, belirli istekleri içeren ve istenilen yönde bir gelişme olmaması halinde savaş çıkacağına dair son ihtar" demek olan "ültimatom" kelimesini çağrıştırır. "Ültimatom" sözcüğü de Lâtince en uzak, son, öte (uls/ultra/ultimatus) kökünden, "son uyarı, son ihtar" anlamındadır.»[37]
Soru şu: Berâet’in ne olduğu bal gibi bilinmektedir ama yine de niye Berâet, Allah’ın bir gecede kulunun bir lâfına bakarak günahlarını bağışlaması olarak bildirlmektedir?
İçinde berâetün kelimesinin geçtiği ikinci âyet Kamer 43 idi. Manasına değinme sırası şimdi ona geldi.
Eküffêruküm hayrun min ülâiküm, em leküm berâetün fizzübür.
Bayraktar Bayraklı hocamız, «Kamer sûresinin 43’deki berâetün kelimesi, bildiri veya ihtar manasına gelmemekte, “berat" anlamını ifade etmektedir” der ve Kamer 43’ü şu şekilde tercüme eder: "Şimdi sizin kâfirleriniz, onlardan daha mı iyidirler? Yoksa sizin için, eski kitaplarda azaptan kurtuluş belgesi mi var?» [38]
Diğer çeviriler:
"Yoksa ilâhi kitaplarda yaptığınız küfür ve isyanların akıbetlerinden sizin için bir berâet = suçsuzluk, kurtuluş mu var?" [39]
Abdulaziz Bayındır Meali: Yoksa hikmet dolu sayfalarda sizin aklandığınıza dair bir şey mi var?
Abdulbaki Gölpınarlı Meali: yoksa kitaplarda bir kurtuluş mu var size?
Abdullah Parlıyan Meali: Yoksa önceki kitaplarda, sizin için dokunulmazlık sözü mü verildi?
Ahmet Tekin Meali: Yoksa önceki kutsal kitaplarda sizin için azaptan kurtuluş beratı mı var?
Ali Fikri Yavuz Meali: Yoksa sizin için (İlâhî) kitaplarda bir kurtuluş (haberi) mi var?
Bayraktar Bayraklı Meali: Yoksa sizin için, eski kitaplarda azaptan kurtuluş belgesi mi var?
Cemal Külünkoğlu Meali: Yoksa sizin için (ilahi) kitaplarda bir kurtuluş belgesi (dokunulmazlık) mı var?
Diyanet İşleri Meali (Eski): Yoksa Kitablarda size bir kurtuluş belgesi mi var?
Diyanet Vakfı Meali: Yoksa kitaplarda sizin için bir berât yani azaptan kurtulacağınıza dair bir garanti mi var?
Edip Yüksel Meali: Yoksa kitaplarda kendiniz için bir af ilanına mı rastladınız?
Hayrat Neşriyat Meali: Yoksa kitaplarda sizin için (azabtan) bir berâet (kurtuluş haberi) mi var?
İlyas Yorulmaz Meali: İçinizdeki inkarcılar mı, yoksa başınıza gelen azap mı daha hayırlı, yoksa sizin temiz olduğunuza dair bir belge mi var?
Kadri Çelik Meali: Yoksa sizin için kitaplarda bir kurtuluş belgesi mi var?
Mehmet Türk Meali: Yahut İlahi Kitaplarda, sizin için bir kurtuluş müjdesi mi var?
Mustafa İslamoğlu Meali: Yoksa hikmet yüklü sayfalarda dokunulmaz olduğunuz mu kayıtlı?
Ömer Nasuhi Bilmen Meali: Yoksa sizin için kitapta bir beraat mı vardır / küfrünüzden dolayı mesul olamayacağınıza dair bir semavî kitap mı nazil olmuştur?
Süleyman Ateş Meali: Yoksa Kitaplarda sizin için bir beraet (inkarınızdan dolayı size sorumsuzluk) mu var?
Şaban Piriş Meali: Yoksa, kitaplarda sizin (azaptan) kurtulacağınız bir ayrıcalığınız mı var?
Yaşar Nuri Öztürk Meali: Yoksa kutsallaştırılmış hizip kitaplarında sizin için bir beraat/dokunulmazlık mı var?
Muhammed Esed Meali: Yoksa kadim ilahî hikmet belgelerinde sizin için dokunulmazlık (sözü 21/101) [40] mü verildi?[41]
Berat Gecesi’nin neticesini günahtan arınmışlık olarak sunanlar, sanırım berâetin bu tür çevirilerinden yola çıkmaktalar.
Ayeti bir de kendimiz yorumlayacağız:
Kâfirlerin ve günah kazananların sonları, ilelebet sürecek olan ateş arkadaşlığıdır (2/39, 81). Ayetin, sizin için berâet mi var? diye sorduğu şudur: Söyleyin bakalım, ateşle arkadaşlığınızın uzun sürmeyeceğine, alevle ilişkinizin az vakitte biteceğine (2/80. 3/23) dair bir belge, bir ruhsat, göksel eserlerin hangisinde mevcuttur?
Yukarıdaki ayeti, aşağıdaki şu ayetleri esas alarak yorumladık:
Bakara Suresi 39
Elmalılı Hamdi Yazır Meali: 2.39 – Küfre saplananlar ve ayetlerimize yalan diyenler ise işte bunlar ateş arkadaşlarıdır, onlar orda ilelebet kalacaklardır.
Bakara Suresi 81
Yaşar Nuri Öztürk Meali: 2.81- İş onların sandığı gibi değil. Kötülük ve çirkinlik kazanan, suçu kendisini kuşatmış olan kişiler, ateşin dostudurlar. Sürekli kalacaklardır orada.
Bakara Suresi 80
Süleyman Ateş Meali: 2.80- Bir de dediler ki: "Sayılı birkaç gün dışında bize ateş dokunmayacaktır." De ki: "Allah'tan (bu hususta) bir söz mü aldınız. Şayet öyle ise Allah verdiği sözden dönmez. Yoksa Allah hakkında bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?
Al-i_İmran Suresi 23
Süleyman Ateş Meali: 3.23- Baksana Kitaptan kendilerine bir pay verilmiş olanlar, aralarında hüküm versin diye Allah’ın Kitabına çağırılıyorlar da sonra onlardan bir topluluk yüz çevirerek dönüyorlar.
Ali_İmran Suresi 24
Ali Fikri Yavuz Meali: 3.24- Bu yüz çevirişlerinin sebebi şudur: Çünkü onlar, sayılı birkaç günden başka bize asla ateş dokunmaz demektedirler. Onların (din namına) uydurmakta oldukları yalanları, kendilerini dinlerinde aldatmaktadır.
Berat Gecesi’nin neticesini günahtan arınmışlık ve azaptan kurtarılmışlık olarak sunulması bir dalaveredir.
Bizim Kur’an metninden edindiğimiz izlenime göre berâet, şirke bulaşmamak, ortak koşucularla gönül bağı kurmamak, haramlara yani ilâhî yasaklara yaklaşmamak, Şeytan’dan ve şeytanlaşan azgınlardan uzaklaşıp Allah’la ve Elçisiyle yakınlaşmak anlamlarına gelmektedir. Hadisler de buna işaret etmektedir. Kişinin tövbe etmesini yani Rabbine yönelmesini, şirkten arınmasını, suçlarla ve suçlularla ilişkisini kesmesini tembihlemektedir.
Esasen berâet kelimesinin tövbe sûresinde olması da konumuzla ilgili olarak bir hayli manidardır.
«Tövbe sûresi, ismini Tebük Seferi’ne katılmayan üç kişinin tövbe etmesini dile getiren ve tövbelerinin kabul edildiğinin anlatıldığı pasajlardan (102-118) almıştır.»[42] «Sûrede müşrik ve münafıkların tuttukları yanlış yoldan dönerek tövbe etmelerinin gerekliliğinden söz edilmesi de bu isimle ?anılmasına sebep teşkil etmiştir.»[43] «İçinde müminlerin tövbekâr olmaları emir ve tavsiye buyrulduğu için, buna Tövbe Sûresi denilmiştir.»[44]
Rabbimiz, kılını kıpırdatmayan kişinin dudağını kıpırdatışına bakarak onu bağışlamaz. Tövbe etmenin de bir usulü vardır. Usulüne uygun tövbe şu şekildedir:
Bakara 55’de Tûbû ilâ bêriikim: Bâriinize tövbe edin / yasakladıklarına meyletmeyi terk edip yoktan yaratanınıza dönün buyurulmaktadır.
Ayet şunu anlatmaktadır: Tüm yanlışlardan berâet ediniz yani yanlış inanışları terk ediniz, yanlış davranışlardan vaz geçip yüce yaratıcınıza yöneliniz, Onun sizin için belirlediği kurallara riayet ediniz.
«Tövbe, sözlükte bir şeyden geri dönmektir.»[45] «Tövbede, isyandan itaate dönme manası vardır. Tövbekâr, isyankârlıktan itaatkârlığa dönen kişidir.»[46] «Tövbe, günah işlediğine pişman olmak, bir daha işlememe kararı almak ve günahtan caymaktır.»[47]
Sadece pişmanlık duyularak tövbe edilmiş olsaydı, Hâbil’i öldüren Kâbil de dâhil (5/31), yeryüzünde günahkâr kalmazdı.
«Tövbe, işlenen kabahati terk ederek Allah’a dönmektir. Yani O’nun emirlerine uymak ve yasak ettiği şeylerden kaçınmak suretiyle Allah’a sığınarak affını dilemek, yaptıklarından pişman olduğunu belirterek akabinde yalnızca O’na itaat etmektir.»[48]
«Said b. Cübeyr, tövbe, “geçmişte yapılan utanç verici davranışlardan dolayı pişmanlık duymak, onları bir daha yapmamak üzere kararlılığı pekiştirmek ve günahkârca davranışlara yol açan her şeyden vazgeçmektir” demiştir.»[49]
İnsan, ancak “kelimelerle” tövbe edebilir yani Rabbine yönelebilir (2/37). Kelimeler ise ilâhî emirlerdir (3/39; 4/46; 5/13; 6/115). Hasılı, kişi pişman olacak, geri adım atacak, Rabbine yalvarıp yakaracak, ardından eski isyanından geri duracaktır. Sonrasında ise hep Kur’an’ın yolunda olacak, artık Rabbinin kelimelerine uygun yaşayacaktır.
«İstiğfâr, “kişinin kusurunun bağışlanmasını Allah’tan talep etmesi” demektir. İsfahânî’ye göre bu talebin hem söz hem fiille olması gerekir; aksi halde istiğfar kişiyi yalancı durumuna düşürür (el-Müfredât).» [50]
Velhasıl Yüce Yaratıcı, insanı durup dururken bir gece hürmetine affa uğratmayacaktır. Yaratılanlar, kendi çabalarıyla haramlardan berâet ederek yani ilâhî yasaklarla ilişkilerine son vererek, kendilerini ateşle arkadaşlık yapmaktan kurtaracaktır.
[1] Hadislerle İslam, Diyanet
[2] Verilen hadisler alıntıdır. Aslında tercümeleri sorunludur. Meselâ, “Allah, dünya göğüne iner” ifadesi, “dünyadakilere tenezzül eder” anlamındadır. “Gecesini namazla, gündüzünü oruçla geçiriniz” cümlesinin aslı ise, “gecesini kıyam, gündüzünü savm ile geçiriniz” ifadesidir ki, “gecesini ibadetle, gündüzünü dinlenerek geçiriniz” anlamına dahi gelebilir. Bu cümlede öyle ayrıntılar mevcuttur ki, bu göl, bir denize dönebilir.
[3] http://www.diyanet.org.uk/berat-kandili-hutbe. * “Yok mu istiğfar eden, onun kusurunu örteyim!” (İbn Mace, İkâmet, 191)
[4] “Mağfiret isteyeni” değil, “İstiğfar edeni mağfiret edeyim.” VEMEN YESTEĞFİRUNÎ FEEĞFİRA LEHÛ. “Benden istiğfar isteyen varsa ve gereğini yerine getirdiyse onun kusurlarını örteyim!”
[5] 1992 TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 5. Cilt, 473-475, BERAT Müellif: MUHTEŞEM GİRAY
[6] 1992 TDV İslâm Ansiklopedisi, 5. cilt, 472-473, BERAT Müellif: MÜBAHAT S. KÜTÜKOĞLU
[7] Lügat, 85, Ferit Devellioğlu
[8] 2011 TDV İslâm Ansiklopedisi, 40. cilt, 585-588, TEVBE SÛRESİ Müellif: BEKİR TOPALOĞLU
[9] Doğrusu, “dilimize geçmiş şeklidir” denilmesidir.
[10] 1992 TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 5. cilt, 475-476, BERAT GECESİ Müellif: HALİT ÜNAL
[11] Hayat Kitabı KUR’AN, 326. * Ültimatom: Kesin uyarı. {Microsoft Word}
[12] Hayat Kitabı KUR’AN
[13] www.diyanet.gov.tr
[14] Aslında cümle doğrudur. Fakat cümlede “beraat” yerine “af” kullanılmalıdır.
[16] DİNÎ TERİMLER SÖZLÜĞÜ 37, Devlet Kitapları Müdürlüğü, Ankara
[17] www.diyanet.gov.tr
[18] http://www.ditib-sennestadt.de/cuma-hutbesi-berat-kandili/
[19] http://www.vaazsitesi.net. Milli Gazete, 10.11.2000
[20] https://dergi.altinoluk.com. Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz
[21] http://www.konhaber.com/yazar-mubarek_gecelerin_diger_gecelerden_farki_var_midir- Ömer Lütfi Ersöz
[22] sorularlaislamiyet.com/blog/saban-ayi-ve-berat-gecesi
[23] www.hasenat.net. Diyanet - Kuran Yolu - TEVBE SURESİ – 9/1.
[24] Abdulaziz Bayındır Meali
[25] Abdullah Parlıyan Meali
[26] Ahmet Tekin Meali
[27] Ali Fikri Yavuz Meali
[28] (Muhammed Esed Meâli)
[29] Hayrat Neşriyat Meali
[30] Mustafa İslamoğlu Meâli
[31] Cemal Külünkoğlu Meali
[32] Besâirul-Kur’ân
[33] www.hasenat.net. Diyanet - Kuran Yolu - TEVBE SURESİ – 9/1.
[34] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları:
[35] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat
[36] Tefsîrül-Mesaj, Muhammed Esed
[37] Nüzül Sırasına Göre YAŞAYAN KUR'AN, Türkçe Meal-Tefsir, R. İhsan Eliaçık
[38] Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, Bayraklı Yayınları:
[40] “(Ama) bakın, kendileri için katımızdan nihaî iyilik ve güzellik (yazılmış) bulunanlara (yani, inanmaları ve dürüst, erdemli işler yapmalarından ötürü kendilerine cennet vaad edilenlere) gelince; böyleleri (cehennemden) uzak tutulacaklar.” {Tefsîrül-Mesaj, Muhammed Esed}.
[41] Elmalılı Hamdi Yazır Meali: Şübhe yok ki haklarında bizden husnâ sebkedenler, bunlar, ondan uzaklaştırılmışlardır
[42] Kısa Tefsirli Meâl, 213, M. Kısa; Hayat Kitabı KUR’AN, 326, M. İslâmoğlu
[43] TDV İslâm Ansiklopedisi cilt: 40; sayfa: 586, Bekir Topaloğlu
[44] Kur’an-ı Kerîm Tefsiri, 3/1223, Ömer Nasuhi Bilmen, Hikmet Neşriyat,
[45] Rûhu’l-Furkân Tefsiri, 1/284, Mahmut Ustaosmanoğlu, Sirac Kitabevi
[47] Bkz: Kur’an Dili, 9/6246, E. H. Yazır (Sadeleştirerek)
[48] Kur’an’da Günah Kavramı, 376, Dr. Sadık Kılıç, Ağustos 1984
[49] Allah’ı Arayış, 9, Ebu Abdullah Haris el-Muhâsibî, mütercim: Osman Arpaçukuru
[50] TDV İslâm Ansiklopedisi, 27. cilt, 313-314 MAĞFİRET. Müellif: ADİL BEBEK