Tüzel Kişilerin Hak Ehliyeti
Kişi ve mal toplulukları tüzel kişilik kazanmakla birlikte hak ehliyetine de sahip olurlar.
Bedelli ya da normal er olarak askerlik görevinizi Bilecik’te yapacaksanız zorlu bir eğitim programına dâhil olacağınızı sakın unutmayın.
Ben askerlik görevimi Bilecik 9. Jandarma Eğitim Alay Komutanlığı 3. Tabur’da gerçekleştirdim. Bedelli olarak askere gittim. Askere gitmeden önce çeşitli forum sitelerinde araştırma yapmıştım. Bilecik’te askerlik yapmanın çok zor olduğunu neredeyse tüm forum siteleri yazıyor. Ben de yaşayarak tecrübe etmiş oldum.
Konuya başlamadan önce belirtmeliyim ki, bedelli olarak askere gitmemizin artıları vardı. Normal erlere göre daha fazla saygınlığımız oluyor. Bu durum ne kadar saçma olursa olsun ne yazık ki gerçek.
7 Ocak Pazartesi günü birliğe teslim oldum. Komutanların dediklerine göre 2. Tabur’da eğitim alan askerlerin birçoğu batı bölgelere giderken 3. Tabur’da eğitim alan askerlerin neredeyse tamamı doğu bölgelerinde görevlendiriliyormuş. Benim de şanssızlığım 3. Tabur’a düşmekle başladı.
İlk gün kar yağışının olduğu o gün, Jandarma kıyafetlerimizi alabilmek için sırada bekledik. Saat 5 olduğunda sıra bize gelmedi. Ve bizde sivil kıyafetlerimiz ile tabur binasına gittik. Yataklarımız oradaydı.
Yataklarımızın üzerindeki nevresimler yeniydi. Bu da bedelli askerlik yapmamızın bir artısıydı. Ayrıca koğuşta 70 kişi kalmamız da bedelli ayrıcalığıydı. Toplam 3 koğuşta 183 bedelli er 6. Bölüğü oluşturuyorduk. Bizden sonra eğitime gelecek olan acemi erler aynı nevresimleri kullanacak. Ayrıca yatakların arasında boşluklar kapatılarak koğuşta kalacak kişi sayısı arttırılacak. Yani 183 kişinin kaldığı koğuşa 400 kişi sığdıracaklar.
Yanıma dolap kilidi ve bot kilidi almıştım. Kıyafetlerimizi astığımız dolaplarda kapakların olmadığını görünce bir kilit boşa çıkmıştı. Bilecik’te jandarma eğitimi alacak olan er arkadaşlar sadece bot kilidi alarak gidebilirler. Bizim eğitim aldığımız dönemde herkes bedelli olduğu için bot kilidini de kullanmadım. Hatta kullanan kimseyi de görmedim.
Askerliğin 2 gününde mavi renkli Jandarma kıyafetlerimize kavuştuk. Buz gibi havada kalın askeri kıyafetler çok iyi geldi. Etrafta rengârenk giyinen insanlardan ziyade tek tip olmak güzeldi. Herkes mavi renkli askerdi. Yeşil askeri kıyafeti sadece rütbeliler giyiyordu.
Ertesi gün aşı olunacağını öğrendim. 6. Bölük olarak hepimiz aşı olmaya gittik. Revire bölük bölük giriliyordu. Yani sıra bize geldiğinde 183 kişi aynı anda revire girdik. Üst kıyafetlerimizi çıkardık. Orada bir asker kolumuza boya fırçası ile ilaç sürdü. Sonra bizi ikiye ayırdılar. Yaşlarımıza göre bir ya da iki iğne olduk. Ben iki iğne olanlardandım. Sıra bana geldiğinde sandalyeye oturmam ile kalkmam bir oldu. Bir iki saniye içerisinde iki koluma da iğne yapılmıştı. Sağ kolumun üç gün ağrıdığını hiç unutmayacağım.
İlk hafta koğuşta görevliydik. Söylenenlere göre her tim iki kere koğuş görevlisi bir kere de yemekhane görevlisi olacaktı. Koğuştaki görevimizde çok fazla yorulduk. Bir oda dolusu yatağı dışarı çıkartıp içerisini düzenleyip tekrar yerine koyduk. Yaklaşık 50 tane falan demir ranzayı çıkartıp yerine koymuşuzdur. Ayrıca eski yatakları düzenleyip, eskimiz battaniye ve yastıkları düzenledik. Bu yatak ve yastıkları normal erler kullanıyordu. O an içimden bildiğim tüm küfürleri ettim. Beyaz olarak bilinen yastıklar resmen sararmıştı. Yataklar ise param parçaydı. Hepsi leş gibi kokuyordu. Ve bu malzemeler atılmak yerine bizden sonra gelen askerlere verilecekti.
Bu arada 6. bölükte 10. timdeydim. İlk gün 6.45 akşam iştimasında tim çavuşu olmuştum. 9 iştimasında ise o göre benden alıp Deyvi’ye vermişlerdi. Sırf bu yüzden çok mutlu olmuştum. Timdeki 11 kişinin sorumluluğunu almak istememiştim.
Hafta sonu sabah saatlerinde amfiye gidip öğlene kadar spor hareketleri falan yaptık. Öğlenden sonra boş zamandı. PS3 salonunda oyunlar oynadık. Kafede çay içtik falan derken günü öldürdük. Boş zamanlar çok hızlı geçip gidiyor.
Amfi, askeri eğitim aldığımız alandı. Hem bir salonu var, hem de etrafında eğitim alacağımız kocaman arazisi var. Tabur binasına yaklaşık 20 dakikalık uzaklıktaydı.
Askerliğin ikinci haftası ise bizi çok yordu. Hücum yeleklerimizi ve G3 Piyade tüfeklerimizi aldık. Bir hafta boyunca sabah, öğlen ve akşam yanımızdaydılar. Sürekli silahlı eğitimler yaptık. İkinci hafta koğuş görevlisi olduğumuz zaman silahlı 12 spor hareketi yapmışlar. O eğitimden kurtulduğumuz için kendimizi çok şanslı hissettik. Üstelik koğuşta hiç işimiz yoktu. O gün çok güzel dinlenmiştik.
Silahlı eğitimler devam ederken diğer bölüklerin yürüyüş çalıştığını görüyordum. Ellerine silah dahi almamışlardı. Biz ise sadece bir saat yürüyüş çalışmıştık.
Çarşamba günü arazi eğitimi vardı. Eğitim alanına gittiğimizde komutanlar bizi tek sıra halinde dizdi. Arkamızda manevra mermisi ateşleyerek bizi koşturdu. 100 metrelik bir alanda eğitim aldık. Elimizde silahlar ile koşuyorduk. Her atışta yeni bir komut vardı. İlk atış koşmamız içindi. İkinci atışta ise yere yatmamız isteniyordu. Çamurun içerisine tereddüt etmeden atladık. Bu arada kıyafetleri yıkatmaya veremiyoruz. Öyle bir durum askeriyede maalesef yok. Islak mendil ile sileceksiniz ya da banyo yaparken bir yandan da kıyafetlerinizi yıkayacaksınız. Ama sabaha kadar kurumaz ise kar yaparken o ıslak kıyafetler giymeniz gerekiyor.
Akşam ses ışık ve gürültü eğitimimiz vardı. Bu eğitimin amacını hiç öğrenemedim. Komutanlarımız bir örnek göstermişti. Karanlıkta bir arkadaşımıza gidip sigara yakmasını söyledi. Bizde o kişiyi izledik. Sigarasını içerken 3 km uzaklıktan bile belli oluyordu. Sonra komutan bize döndü ve şunu söyledi.
Siz dağda terörist avlamayacaksınız. Bu eğitim sadece ava giderseniz işinize yarayacak.
Hepimiz birbirimize baktık. Yeryüzünde sigara içen domuz, ceylan, geyik ya da herhangi bir kuş türü yok ki.
Cuma günü atışımız olacaktı. Bu yüzden bir gün öncesinden atış alanına gittik. Manevra mermisi kullanarak birer tane atış yaptık. Tüfekler zincirle bağlanmış ve hedefe bakıyordu. Sebebini biz sormadan komutanlar anlattı.
Daha önceden tüfekleri komutanlara çevirip ateşlemek isteyen bazı çılgın erler olmuş. Bir nevi güvenlik önlemi olarak zincirlemişler. Zaten biz bir hafta G3 piyade tüfeği ile eğitim alırken şarjörler yoktu. Onun da sebebi buymuş.
Cuma günü geldiğinde bedelli askerlerin tamamı diğer birliklerde 3 mermi atışı yaparken biz 9 mermi atışı yaptık. Benim hedef kâğıdımda 16 delik vardı. Erem arkadaşım sağ olsun benim kâğıdıma nişan almış. 9 mermi ve 16 delik. Acaba 2 atışı hangimiz kaçırdı?
Hafta sonu eğitimlerini de atlattıktan sonra son haftaya girdik. Yemekhanede görevli olduğumuz gün ben yemek dağıtmakla görevlendirildim. Aynı gün Kızılay geldi ve gönüllü olarak kan vermeye gittim. Askeriyede çift iğne olduğum için benden kan almadılar. Tekrar yemekhaneye döndüm. Her öğün sonunda bulaşıkları arkadaşlar güzelce yıkadı. Biz de yardımcı olduk. Ne yazık ki deterjan yoktu. Bulaşıklar sadece sıcak su ile yıkanıyordu. 3 kere üst üste yıkamamıza rağmen tepsiler sapsarı sağ içerisindeydi. Ve bu tepsiler ile yemekler gelmeye devam etti.
Askeriyede eğitim aldığımız her gün yemek menüsü hiç değişmedi. Bir gün öğlen sucuklu kuru fasulye, akşam barbunya vardı. Ertesi gün köfte vardı. Yanında bulgur pilavı ya da pirinç pilavı verdiler. Çok nadiren tuzsuz yoğurtlu makarna yedik. Toplamda 2 kere falan. Bu sıralama hiç değişmedi. Kahvaltı ise bir başkaydı. Herkese 3 zeytin, bir paket tereyağı, bir paket çikolata ya da reçel ve bir dilin kaşar peynir. İçecek olarak genelde süt verdiler. Çay çıktığı zamanlar da vardı ama o çay iğrenç ötesiydi. Sanki demliğin içerisinde kirli çorap varmış gibi kokuyordu.
Son hafta muayene olacağımız söylendi. Askeri muayene denince akla gelen ilk soru “orada ne kadar soyunacağız?” oluyordu. Kimse cevabını bilmiyor. Komutanlara soruyoruz, tamamen soyunacağımızı söylüyorlar.
Bir gün akşam revirci arkadaş herkesin adının yazılı olduğu kâğıtlarla geldi. Sağlık sorunlarımız yokmuşçasına o kâğıtları doldurdu. Bu sırada içeride 183 kişiden öksürmeyen bir kişi yoktur.
Ertesi gün revire gittik muayene olmaya. 183 kişinin muayenesi sadece yarım saat sürdü. İçeri girdiğimizde yüzümüze bile bakmadan kâğıtları doldurdular. Herkesin nabzı 12/8 olarak yazıyordu. Sadece kâğıtları imzalattık ve geriye döndük.
Son günlerde ise yemin törenine hazırlık yaptık. Ortam ve ambians çok güzeldi. Ziyaretime de nişanlık gelecekti. Çok heyecanlıydım.
Son gün geldiğinde yürüyüşün ardından askerler ve gelen 2500 kişilik ziyaretçilerin buluşması oldu. O an duygu seli yaşandı. Nişanlımı görünce çok mutlu oldum. Annesine sarılanlar, babasına sarılanlar, eş ya da benim gibi nişanlısı gelenler o kadar çok mutluydu ki, bu an bir daha asla yaşanmaz. Askeriyenin unutulmayan tek anıydı bence.
Bedelli Askerlikte Önemli Konular başlıklı yazımız da ilgilinizi çekebilir.