Bilimle İlgili Temel Kavramlar

08.08.2022 / Eğitim / Genel

Dil, bilim insanı için her şeyden önce günlük yaşamda kullandığı dilidir. Bu bilim dili olması bakımından da böyledir.

Bilimle İlgili Temel Kavramlar

Her disiplinin kendine has bir bilim dili vardır. Burada kastedilen bilim dili, bilim insanının kendi keyfince onu kullanacağı bir dil değildir. Bilim insanının da diğer insanlar gibi kendi yaşamını düzenlemede ihtiyaç duyduğu dille bilim dili arasında köklü bir ayrım yoktur.

Bilim insanı insanların genelinin kullandığı dile bağlıdır. Bilim dilsel anlamlara göre anlaşılır ve açıklanır. Dil ve gerçeklik arasındaki ilişkiyi incelemek dilbilimin konusudur. Bunun gibi doğal dillerin yapı farklılıklarını çözümlemek genel dil biliminin görevidir. Bununla birlikte bilimsel dil sistemlerini araştırmak, bilim kuramının önemli bir konusudur.

Bilim kavramlarla yapılır ve bilim doğrudan olguları ele alır. Dil, tanımlama, betimleme, anlatım ve bildirim aracıdır. Bilim dilden yararlanarak incelediği olguları ve ulaştığı sonuçları saptar. Bilimsel olan konuların doğru bir dille ifade edilmesi gerekir.

Bilginin yayılması, eleştiriye konu edilmesi için belli bir dilde ifade edilmesi ve bu dilin de doğru kullanılması gerekir. Burada bilim yaparken sık olarak kullanılan kavramlar üzerinde durulacaktır.

Olgu ve Olay

Literatürde çok yaygın kullanılan “olgu” teriminin anlamını net olarak ifade etmek zordur. Bazen evrende “olup biten her şey”i kapsayacak kadar geniş, bazen yalnız algıları veya doğrudan gözleme konu olabilecek yaşantıları içine alacak kadar dar anlamda kullanılmaktadır. Olgu, varlığı potansiyel olmaktan çıkmış, “fiili gerçeklik” hâline dönüşmüş, insanın algı alanına girebilecek hâle gelmiş her şeydir.

Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük olgunun şu tanımlarını vermektedir:

1. Birtakım olayların dayandığı sebep veya bu sebeplerin yol açtığı sonuç, vakıa,

2. Varlığı deneyle kanıtlanmış şey,

3. Düşünülmüş olanın karşıtı, olmuş olan, gerçek olan, gerçekleşmiş olan. Gözlenebilir ya da deneysel işlemlerle kavranabilir olan ve kendine özgü bir örüntüsü bulunan olaya olgu denir.

Olguların aşağıdaki gibi bazı özellikleri vardır:

  • Genel geçerlilik
  • Süreklilik
  • Doğrudan ya da dolaylı olarak gözlenebilirlik
  • Tekrarlanabilirlik

Olgulara örnek olarak şunları verebiliriz:

  • Suyun kaynaması
  • Metallerin elektrik iletmesi
  • Elmasın sert olması
  • İnsanların öğrenmesi

Türk Dil Kurumu Sözlüğü olayı ise şu şekilde tanımlamaktadır:

Olay, düşünülen, düşünülmüş olandır. Ortaya çıkan, oluşan durum, ilgi çeken veya çekebilecek nitelikte olan her türlü iş, hadise, vaka (vakıa değil).

1. Bilim konusu olarak gözleme açık her türlü koşul.

2. Deneme sonucu sezilen ya da bilinen ilk özdek, nesne,

3. Bir deney ya da bir oluşumdan elde edilebilecek tüm sonuçların bir alt kümesi.

Kavram

Kavram, nesnelerin zihnimizdeki tasarımıdır. Terim ise kavramların dil ile ifadesidir. Kavram bir nesneyi, terim ise bir kavramı gösterir. Kavramlar, kendilerine birtakım anlamlar atfedilmiş zihinsel soyutlamalardır. Sözcüklere gerçek anlamlarını vermek ve bunlar aracılığıyla düşünmek, olayların ve süreçlerin özünü kavrayıp temel özelliklerine ilişkin genellemeler yapma olanağını sağlayan, nesnel çevrenin insan düşüncesindeki yansıma biçimidir.

Olgu, olay, süreç veya nesnelerin ortak özelliklerini yansıtan yahut bunlar arasındaki ilişkilerle ilgili genel bir fikir veren ve olguların sınıflandırılmasını sağlayan, genellikle bir kelime ya da kelime grubundan oluşan soyut ifadedir.

Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük ise kavramın şu tanımlarını vermektedir: Bir nesnenin veya düşüncenin zihindeki soyut ve genel tasarımı, mefhum, konsept, nosyon. Kavramın felsefedeki anlamı ise nesnelerin veya olayların ortak özelliklerini kapsayan ve ortak ad altında toplayan genel tasarımdır.

Tek bir nesnenin ya da bir nesneler sınıfının özünü belirleyen, birbirleriyle bağlantılı niteliklerin ya da özelliklerin bir sözcükte düşünülmüş olan birleşimidir.

Kavramlar varlıklarla ilgilidir. Varlık dış dünyada yer kaplayan, üzerinde deney- gözlem yapılabilen her şeydir. Kavramları tek tek ele alınışlarına göre de sınıflandırmak mümkündür. Bunlar; tümel, tikel ve tekil kavramlardır. Eğer bir kavram, ifade ettiği grubun tamamını kapsıyorsa tümel bir kavramdır. Örneğin; tüm insanlar, tüm gezegenler, tüm çiçekler, tüm kediler, hiçbir çocuk gibi kavramlar tümel kavramlardır.

Bir kavram ifade ettiği grubun tümünü kapsayacak kadar büyük, bir tek üyesi kadar küçük değil ve bir kısmını kapsıyorsa tikel kavramdır. Örneğin bazı insanlar, bir kısım gezegenler, birkaç çiçek ve bazı kediler tikel kavramlardır. Eğer bir kavram gruptaki yalnızca bir elemanı kapsıyorsa (Ali, Ayşe, Dünya) bunlara tekil kavram denir.

Kavramlar somut ve soyut olmaları bakımından da ayrılırlar. Somut kavramlar, zihnin dışında var olan bir nesne ya da olayı (insan, taş, nehir, beyaz, mavi) gibi kavramlar somuttur. Soyut kavramların ise “oluş” ve bazı “bağıntı”ları veya “ilişki”leri zihinde oluşturan kavramlardır. Örneğin, “kibarlık”, “insanlık”, “iyilik”, “mavilik” “erdemlilik” gibi kavramlar soyuttur.

Mantığın önemli kurallarından biri de çelişik ve karşıt kavramları içermesidir. Örneğin, “var” ve “var olmayan” kavramları arasında üçüncü ortak bir durum olmadığından her iki kavram çelişiktir. Ancak “siyah” ve “beyaz” kavramları arasında gri tonlar olduğu için, her iki kavram karşıttır.

Sonuç olarak kavramlar kesinleştirilmiş anlamlara sahip sözcüklerdir. Bir kavramın anlamı ne kadar sabitlenir ve kavramlar arasında eşitlik ilişkisi ne kadar kurulabilir ise o ölçüde bilimsel önermeler kurulabilir. Nihayet bilim olgularla, olaylarla ve kavramlarla yapılır. Kavramların anlamı pekiştirildiği zaman o kavram tanımlanmış olur. Dolayısıyla tanımın doğruluğu bilimselliğin zorunlu koşuludur.

Kavram, iyice düşünülmüş, dikkatle tanımlanmış ve bir kuramda açıkça belirtilmiş olmalıdır. Kavramlar, kuramın yapı taşlarıdır. Kuramsal kavram, bir sembol olarak ya da kelimelerle ifade edilen bir fikirdir. Bir kavram ne kadar kuramsal olmaktan uzaklaşır ve olgusal veya gözlemsel bir kavrama dönüşürse bu kavramla bilim yapmak o kadar mümkün olabilir.

Veri

Veri, analiz edilebilen, enformasyon ve bilgi süreçlerinde kullanılabilen ön malzemedir. Verinin işlenmesiyle elde edilen enformasyon ise belirli bir amaç doğrultusunda düzenlenmiş veri kümesidir. Veri ham gerçeklerdir; bazen çok az miktarda olan veri yararlıdır. Veri sadece sınıflandırıldığında, özetlendiğinde, aktarıldığında ya da düzeltildiğinde değer kazanır.

Veri kelimesinin sözlük anlamı gerçektir fakat veri her zaman somut gerçekleri göstermez. Veri formülleştirmeye veya kaydetmeye, işlenmeye uygun her tür olay, olgu, düşünce, görsel veya işitsel bilgi parçasıdır. Yorumlanmamış gözlemler, gerçeklerin işlenmemiş kırıntılardır. Veri, işlenmesi durumunda bilgi hâline getirilebilecek ve sonuç çıkarılabilecek kişi, olay, olgu, süreç ve fikirlerle ilgili ham bilgi unsurlarıdır.

Veri bilgi üretmede kullanılan ham malzemedir. Kişi, bilmek, öğrenmek istedikten ve veriyi kullanmaya başladıktan sonra bilgi ortaya çıkar. Sayısal ve mantıksal her tür değer veridir. Bilgi üretim sürecinde kullanılan ve tanımlanamayan işaret, rakam, sembol, ses, resim gibi olgu değeri taşıyan her şey veridir. Verinin işlenerek ve üzerinde ortak ve kesin bir yargıya varmayı mümkün kılan şekli bilgidir. Örneğin tek başına “kitap” sözcüğü bir veridir. Ancak yazarı ve yayınevi tanımlanmış kitap bilgidir.

Veri ve bilgi arasında en temel ayrım, kullanım değerine göre yapılabilir. Veri bilginin kaynağıdır. Bilginin ham maddesi olan veri; görüntüleri, eylemleri ve olguları temsil eder. Veri, yorumlanmamış gözlemler, işlenmemiş ham ürünlerdir. Veriler ham olgular, rakamlar ve imgelerden oluşur. Veriler bir karar sürecinde kullanılmak veya bir değer üretmek amacıyla kullanılacak bilgi parçalarıdır.

Bilimsel araştırmalarda kullanılan veriler “olgusal” ve “yargısal” olmak üzere iki grupta toplanabilir. Olgusal veriler olgulara (gerçeklere) dayalı, kişisel yorum gerektirmeyen ve değişme olasılıkları zayıf, cinsiyet, yaş, boy gibi nitelikleri belirleyen bilgilerdir. Yargısal veriler ise insanların düşünce ve tutumlarına dayalı olarak oluşan bilgilerdir. Olgusal verilerin dışındaki tüm veriler yargısaldır. Verilerin bilgi işlemde elverişli malzeme olarak kullanılabilmesi için uygun formatta olması gerekir. Çünkü veri, bilginin ham maddesidir ve üzerinden belirli işlemler yapıldıktan sonra bilgiye dönüşür.

Enformasyon

Enformasyon kelimesi Türkçede “danışma, tanıtma”, “haber alma, haber verme, haberleşme” anlamlarına gelmektedir. Latince kökeni olan “informatio”dan gelen enformasyon taslak, görüş, düşünce anlamına gelmekle birlikte, kelimenin İngilizcedeki kökü “inform” bilgi vermek anlamındadır. Enformasyon, kesin olmayan belirsizliği azaltan bilgi unsurudur.

Enformasyon bilgi demek değildir. Bilgi ile çoğu zaman aynı anlamda kullanılan enformasyon ile bilgi arasında temel bir fark vardır. Bir olguya ait bir şeyler bilmek enformasyon iken o olgunun bir değişime nasıl tepki göstereceğini veya değişimin nasıl gerçekleştirileceğini bilmek, bilgidir.

Enformasyon sözcüğü İngilizcede “information” olarak ifade edilir ve bu kavram, “to inform”-bilgi vermek fiilinden türetilmiştir. Bilgi yani “knowledge”ın ise “to know” bilmek fiilinden türetilip, enformasyon süreci sonunda elde edilen bilginin derinleştirilmesi ile ilgilidir. Bilgi ile enformasyon arasındaki farkı en iyi açıklayan niteleme, bilginin hayata geçirilebilir enformasyon olduğudur. Yalnızca “gerçek”le ilgili olan enformasyonun aksine bilgi tahmine, akıl yürütmeye ve çıkarıma dayalıdır. İngilizce enformasyon kelimesi Türkçede “bilgi” demek değildir. Enformasyonun dilimizdeki karşılığı “malumat”tır.

Bilgi

Bilgiyi TDK sözlüğü, ‘’insan aklının kapsayabileceği olgu, gerçek ve ilkelerin tümüne verilen ad‘ şeklinde tanımlamaktadır. Bilgi, insani bir eylemdir ve bilme etkinliği sürecinde bilen (özne/süje) ile bilinen (obje/nesne) arasında oluşan ürün olarak tanımlanabilir.

Bilgi, gerçeğin farkına varma ve onu tanımlamayı sağlayan olgu, öğrenme, araştırma veya gözlem yoluyla elde edilen sonuçtur. İnsan zekâsının ortaya çıkardığı düşünce ürünüdür. Bütün bu tanımlarda vurgulanan kavramlar bir taraftan bilginin ne olduğunu tanımlarken, diğer taraftan da bilginin kaynağını gösterir.

Türkçede “bilgi” üç farklı anlamı çağrıştırır. Bunlardan birincisi bilginin “veri” olarak anlaşılmasıdır. Veri, işlenmemiş ham bilgi parçalarıdır. İkincisi bilginin “enformasyon”la aynı anlamda kullanılmasıdır. Enformasyon bilgiyi elde etme sürecinde veri ile bilgi arasında orta basamakta yer alan ve işlenmiş veri ama ham bilgi anlamına gelir. Son olarak, bilgi işlem sürecinin en üst basamağında bulunan, bazen “üst bilgi” terimi ile de ifade edilen işlenmiş, akıl süzgecinden geçmiş, algı, duygu, sezgi, deneyim, gözlem sürecinden geçirilmiş bilgidir.

Üst bilgi (hikmet- bilgelik) kavramı ise elde edilen bilgiler bütününün bir ürünüdür. Üst bilgi, büyük bir sistemin elde edebileceği son nokta değildir. O sisteme ait tecrübelerin, çeşitli olaylara karşı oluşmuş tepkilerin, alışkanlıkların ilişkilerin üzerine eklenerek oluşturduğu bir anlayış, kavrayış ve bilgeliktir.

Bilginin ait olduğu alan, elde ediliş şekli ve özne-nesne ilişkisi açısından çeşitli türleri vardır. Bilgi tanımlamaları üzerine yapılan analizlerde bilgi genellikle dörde ayrılır. Bunlar; gerçeğe ilişkin veya “gerçeğin bilgisi” (know-what), bilimsel yöntemler kullanılarak üretilen “bilimsel bilgi” (know-why), yapabilme bilgisi anlamında “teknik bilgi” (know-how) ve kimin neyi nasıl bildiğini ifade eden ve bilginin doğası, kaynağı, sınırları ve doğruluğunu içeren “üst bilgi” (know-who)’dir. Ayrıca, gündelik bilgi, deneysel bilgi, dinsel bilgi, teknik bilgi, bilimsel bilgi, sanatsal bilgi gibi bilgi türleri vardır.

Değişken

Değişken, varlıklara göre farklı değerler alabilen özellik ya da durumlardır. Başka bir deyişle değişken, davranışları herhangi bir görünüşü ya da değişebilen bir koşul ve özelliktir. Değişkenler, yaş, kilo, boy, gelir gibi nicel ya da cinsiyet, medeni durum, eğitim durumu, tutum gibi nitel özelliğe sahip olabilirler. Bununla birlikte nitel değişkenler de sayısallaştırılarak nicel olarak ifade edilebilirler. Bir kavramın değişkenleri, neyi ölçerek bu kavramlar hakkında bilgi edineceğimizi gösterir. Bu nedenle değişken geliştirirken değişkenin kavramı ölçtüğünden emin olmak, araştırmanın ölçmeyi amaçladığı şeyi ölçebilmesini sağlamak açısından son derece önemlidir.

Araştırma sürecinde en az iki değer alabilen her şey değişkendir. Bir başka deyişle, gözlemden gözleme farklı değerler alabilen nesnelere, özelliklere ya da durumlara değişken denir. Değişkenler aldıkları değerlere ve kontrol şekillerine göre iki şekilde sınıflandırılabilir.

  • Süreksiz değişkenler
  • Sürekli değişkenler

Bir değişken, alt ve üst sınırları içinde belli değerlerden, belli seçeneklerden başkasını alamıyor ise yalnızca tam sayılarla ifade edilebiliyorsa bu değişkene süreksiz değişken denir. Örneğin cinsiyet değişkeni için yalnızca erkek ve kadın olmak üzere iki değer verilebilir. Normal olarak bunlar arasında üçüncü bir değer verilemez. Bu tür değişkenlere nitel değişkenler de denir.

Alt ve üst sınırları arasında herhangi bir değer alabilen değişkenler, sürekli değişkenlerdir. Örneğin ağırlık değişkenine kuramsal olarak sıfırdan başlayıp sonsuza kadar değişebilen çeşitli değerler verilebilir.

Kontrol şekillerine göre de değişkenler üç gruba ayrılabilirler. Bunlar:

  • Bağımlı değişken,
  • Bağımsız değişken,
  • Kontrol değişkenleridir.

Bağımlı değişken

Sonuç değişkeni olup, araştırmacının kafasındaki problemin aradığı cevapla ilgili değişkendir. Örneğin, bir araştırmada öğrenci başarısını etkileyen faktörler üzerinde durulmak isteniyor ise burada çeşitli faktörlerden etkilenmesi beklenen öğrenci başarısı bağımlı değişken olarak alınabilir. Bağımlı değişken, bağımsız değişkenler tarafından etkilenen değişken olarak da tanımlanabilir.

Bağımsız değişken

Bağımlı değişken üzerindeki etkisinin öğrenilmek istendiği uyarıcı değişkendir. Bağımsız değişkenler, bağımlı değişkeni istenilen yönde etkilemek amacı ile ele alınır. Bunun için önce bağımlı değişkeni etkileyen bağımsız değişkenlerin neler olabileceği belirlenmeye çalışılır. Örneğin öğrenci başarısı bağımlı değişken ise araştırmacı öğrenci başarısını yükseltmek için önce bunu etkileyen faktörlerin neler olabileceğini bilmesi gerekir. Örneğin, araştırmacı öğrenci başarısının zekâ ve çalışma alışkanlıklarından önemli derecede etkilenebileceğini düşünmüş olsun. Bu durumda yapılacak şey, değişik zekâ düzeyleri ve değişik çalışma alışkanlıkları olan öğrencileri karşılaştırmaktır.

Deney

Deney, bir hipotezin sınanmasıdır; bir şeyin başka bir şey üzerindeki etkisini görmek üzere yapılır. Farklı deney türleri vardır. Bunlardan biri laboratuvar deneyleri, diğeri alan deneyleridir. Laboratuvar deneyleri, değişkenleri olabildiğince denetim altında tutabilmek için laboratuvar ortamında düzenlenen deneylerdir. Burada amaç değişkenin tek bir yönünü diğerlerinden yalıtmaktır. Laboratuvar deneyleri yapay koşullar yaratmayı hedefler.

Laboratuvar deneyleri değişkenler arasında neden-sonuç ilişkisi kurmaya imkân verir. Ne var ki, bu deneylerin bazı sakıncaları vardır. Deney koşulları yapay ve denetlenen koşullar olduğu için laboratuvar bulguları laboratuvar dışındaki “gerçek” dünyada var olan daha az “saf” koşullara doğrudan genellenemez. Laboratuvar deneyleri ile kuramlar, laboratuvar dışındaki koşullara uygulanarak genelleştirilir.

Alan deneyleri laboratuvar dışında daha doğal ortamlarda düzenlenir. Örneğin, uzun süreli göz temasının rahatsızlık verdiği ve “kaçış”a yol açtığı yollu bir hipotez şöyle araştırılabilir: Deneyci trafik ışıklarında bekler ve lambalarda duran bir arabanın sürücüsüne ya dik dik bakar veya bakışlarını ters yöne çevirir. Alan deneylerinin dış geçerliği yüksektir. Katılımcılar genelde bir deneyin gerçekleştirildiğinden bütünüyle habersiz oldukları için tepkisel davranmazlar.

Model

Model, bir araştırma evreni içinde yer alan ögelerin arasındaki ilişkileri anlamak amacıyla oluşturulan teorik veya kavramsal nitelikli ilişkiler bütünüdür. Model bir sistemin temsilcisidir. Modeller, temsil ettikleri sisteme oranla daha yalın olur. Model ideal bir ortamın temsilcisi olup, yalnızca önemli görülen değişkenleri içine alacak şekilde gerçek durumun özetlenmiş hâlidir.

Genel olarak üç tür model vardır, bunlar:

  • Simgesel modeller,
  • Uyuşum modelleri,
  • Benzeşim modelleridir.

Simgesel modellerde özellikler simgelerle gösterilir. Çoğu araştırma modelleri simgesel modellerdir. Uyuşum modeli, temsil ettiği sistemle fizik ve nitel yönlerden tam bir uyum hâlinde bulunan fakat gerçek sistemin küçültülmüş ya da büyültülmüş olabilen örneğidir. Bir köprü modeli, uçak modeli örnek verilebilir. Benzeşim modeli, bir özelliğin daha kolay anlaşılabilen bir başka özellikle temsil edildiği modellerdir; elektrik akışının su akışına benzetilmesinde olduğu gibi.

Yöntem

Yöntem veya metot, en genel tanımıyla, bir amacın gerçekleştirilmesi ve bir hedefe ulaşılabilmek için izlenen yol ya da usuldür. Bilimsel yöntem, bilginin elde edilmesi için izlenen yoldur. Araştırmalarda niteliksel veya niceliksel yöntemler kullanılarak sonuca varılmaya çalışılır.

Bilimsel yöntemler aşağıdaki şekilde özetlenebilir:

  • Evrendeki bir olgunun veya olayın gözlemlenmesi,
  • Bu olguya dair, gözlemler ile tutarlı olması,
  • Hipotez tahminlerinde bulunmak için kullanılması,
  • Tahminlerin deneylerle veya ek gözlemlerle test edilmesi,
  • Hipotez ve deney arasında tutarsızlık kalmayıncaya kadar sürecin devam ettirilmesi.

Hipotezle araştırmanın sonuçları arasında tam tutarlılık sağlandığı zaman yeni akıl yürütmelerin yapılabileceği bir kuram hâline gelir. Böylece bir olgu türünü açıklayan kolay anlaşılır ve tutarlı bir önermeler grubu oluşturulmuş olur.

Bilimsel bir yöntem üzere yapılan araştırma sürecinin basamakları şunlardır:

  • Problemin fark edilmesi
  • Problemin tanımlanması
  • Bilgilerin toplanması
  • Hipotezlerin oluşturulması
  • Çözüm yollarının uygulanması
  • Sonuca varılması ve sonucun rapor hâline getirilmesi

Paul Feyerabend bilimsel yöntemin genelleştirilmesi ve tek geçerli yöntem olarak mutlaklaştırılmasını eleştirmektedir. “Yönteme Hayır” adlı ünlü kitabında bu şekilde mutlaklaştırılan bilimsel yöntem anlayışının yanlışlığını bilim tarihi içinden örneklerle göstermeye çalışmaktadır. Feyerabend'in itirazı esas olarak bilimsel yöntemin tek ve mutlak bir yöntem olarak kabul edilmesi ve dayatılmasına yönelik olarak görünmektedir.