Din ve Ahlak

27.08.2024 / Deneme

Din olmadan ahlak mümkün olabilir mi?

Din ve Ahlak

Bu deneme yazısı Diamond Tema ile Cemre Demirel arasında geçen, Yer6 Film YouTube kanalında yayınlanan Din ve Ahlak konulu, 31 Mayıs 2024 tarihli programı değerlendirme amaçlı kaleme alınmış olup diğer denemelerimden biraz uzuncadır. Bu yazı baştan sona değerlendirme amaçlıdır ve asla herhangi bir hakaret ya da aşağılama içermemektedir. Programın katılımcıları alanlarına yönelik kitabi bilgi ve felsefi altyapı anlamında benden çok üstün olsalar da kendi branşım gereği değerlendirme yapmamı zorunlu kılan gerekçelere, mantıksal donanıma ve dini literatür bilgisine yeterli düzeyde sahip olduğum için haddimi belki biraz aşarak ilk kez bu tarzda bir yazı yayınlamış bulunuyorum. Eleştiriye ve değerlendirmeye açığım tabi ki. Sürekli tekrarlayan ifadeler ve sürçü lisan ettiğim hususlarda hoşgörünüze sığınıyorum.

Bilgi birikimine ve retorik yeteneğine son derece saygı duymama rağmen, daha önceden izlediğim videolarında olduğu gibi burada da Diamond Tema'nın bireysel dindarlık ile kavramsal dindarlık arasında bocaladığını belirterek başlamak istiyorum.

Diamond Tema tanrının iyiliği ile insanların iyilik algısı arasındaki farkı henüz çözememiş maalesef (ya da o farkı söz konusu etmiyor bilerek).

Tanrı bir şeyi istediyse o otomatikman iyi ve ahlaklı olandır.

İnanç konularında, hangi inancın tanrısı olursa olsun, tanrının dileği tanrının dileğidir (tanrının iyi ya da kötü olarak sınıflandırılması bile anlamsız, çünkü her şeyi inşa eden zaten o)

İnsan için dünyada tanrı olmaksızın ahlak inşa etmek kavramsal anlamda mümkün değil.

Ben bu konuda Cemre Demirel’e katılıyorum.

Eğer kötülük tanrısına inanan biriysen (ya da tanrılar arasında kötülük tanrısının hükmünü seçtiysen) kötülük yaparsın ve bu senin için iyi bir şey olur.

Siyonist Yahudilerin davranışlarını da böyle yorumlamak mümkün.

Bize kötü gelse bile inandıkları tanrı inancına göre ahlak inşa ediyorlar ve o inanca uydukları müddetçe ahlak kavramından bahsedilebilir. Bizim için kötü insanlar olmaları da bizim inancımız ya da değer yargılarımız ile ilgili. Onların inancına göre, Filistin halkına karşı gerçekleştirdikleri eylemlerinde kötü bir durum yok.

Ahlakın kavramsal düzeyinde düşünmenizi istiyorum bu örneği. Çünkü her ne kadar hoşumuza gitmese de kavramsal düzey bunu ister. Bir şeyi olduğu gibi tanımlamak onun içeriğini ve sonuçlarını tasvip ettiğimiz anlamına gelmez.

İnançsız bir insanın tüm davranışları, toplumun çoğunluğu tarafından iyi kabul edilse bile ahlak inşası mümkün değildir; ancak toplumsal kabullere uygundur diyebiliriz.

Toplumsal kabuller göreceli, tanrı inancına uygun ahlak yasaları ise kişilerin algılarından ve güçlerinden bağımsız, aşkın ve bağlayıcıdır. (Toplumsal kabuller çoğulculuk ilkesine bağlıdır, bağlayıcılığı kişilerin mevkilerine, güçlerine, ülkelerin kendi yurttaşları olup olmamasına veya dışarıdan gelenlerin sosyo-ekonomik yapısına, zamanın getirdiği yeni konjonktürel durumlara göre değişebilir.)

Bu giriş kısmının ardından Diamond Tema, Cemre Demirel’e bir dizi soru yöneltiyor. Bu soruları Cemre Demirel cevap vermeden önce videoyu durdurup etki altında kalmadan yanıtlamaya çalıştım. Sorular şunlardı: (soruları kısalttım, dileyen orijinal haline videonun söz konusu kısmından bakabilir. Yaklaşık 1:10:00)

*Doğruluk nedir?

Doğruluğun tanımını yapmasını istiyor Diamond Tema, aynı şey geçerli. (Yukarıda yazmıştım: “Tanrı bir şeyi istediyse o otomatikman iyi ve ahlaklı olandır”) Tanrının isteği kayıtsız doğrudur. Doğruyu da tanrı olmaksızın tanımlamak mümkün gözükmüyor.

*Dinlerde insan merkezdedir, en üstün varlıktır. Biz hayvanlar gibi değiliz, bizim özgür irademiz var. Bu bizim egomuzdan mı kaynaklanıyor, yeterince için rahat mı?

Burada doğru bir soru soruyor Diamond Tema. İnsan üstün müdür, hayvanların iradesi yok mudur? Bu konuda insanın üstün olmadığına ve hayvanların da iradesi ve ahlak yasaları olduğuna inanıyorum tabi ki. Bu pek bahsedilen bir görüş değil. Kendi aramızda konuştuğumuz bir konu ara sıra. (Basitçe örneklemek gerekirse boynuzlu koyun boynuzsuz koyundan hakkını alacak hadisini zikredebiliriz. Elbette imtihan edilme ve ödül ceza noktasında farklarımız olduğunu düşünüyorum)

*Ahlak tanrıdan geldiği zaman sabit olur ve onu eleştirmek ahmaklık olur. Biz nereden bileceğiz doğru ahlaka sahip olup olmadığımızı? İnsan ve çevresi sürekli değişiyorken ahlakın arada sabit kalması ne kadar tutarlı olabilir?

Ahlakın sabit kalması da kabul ettiğim bir konu değil. Ahlak tanrının izin verdiği ölçüde çağlara uygun olarak farklı biçimlerde kendini gösterebilir. Asıl maksat tanrının hoşnutluğunu ıskalamamak.

*Kötülük nedir?

Kötülük de tanrının hoşnut olmadığı her şey, her durum (ama burada çok önemli bir husus var, şekillere bağımlı değil, niyete ve tanrının kalıplarına uygunluk esası var, namaz kılmak kötü niyetle ya da kalıplara uygun olmadan yapılırsa kötü, adam öldürmek iyi niyetle -meşru müdafaa veya vatan savunması gibi- ve kalıplara uygun yapılırsa iyi olacağı gibi)

*Kölecilik mesela kötü mü? Ahlaki yargılarımız değiştiğinden mi, yoksa gerizekalılaştığımızdan mı köleliğe şimdi kötü diyoruz? Köleciliğin yararlarını anlayamadık mı? Özgürlüğü herkes hak etmez mi demek gerekir? Bizim anlayamadığımız bir faydacılığa mı dayanıyor?

Kölelik de sosyolojik bir fenomen olduğu tanrı tarafından da kabul edilen kronolojik başlangıç düzeyinden, kaldırılması ile ilgili sürecin sonuna kadar; kölelere iyi davranıldığı ve onları azat etme fırsatlarını değerlendirdikleri sürece iyi bir şeydi. Şu an işçi ve memur tabiatlı insanların özlük haklarının iyileştirilmesi gibi olabilir. Ama tabi ki kölelere kötü davranılması ve işçinin sömürülmesi tanrının buyrukları ile bağdaşmaz.

Tanrının buyrukları da ahlakın göreceli durumlarına imkân tanır. Her durumda ahlaklı olmanın birden fazla seçeneğini içerir.

Burada din, en ahlaklı davranışa/seçeneğe giden bir fazilet yolu oluşturur.

*Ahlakı tanrı ile temellendirmek bireysel ihtiyaç mı, objektif felsefi anlayışın bir sonucu mu?

Tanrıya ihtiyacımız olduğu için değil kavramsal gereklilik için ahlakı tanrı ile temellendiriyoruz.

*Ahlaklı olmanın temelleri ile ilgili yüzlerce önerme olup kanıt olmaması, bireylere cennet ya da ütopya satmak dışında geçerli olamaz. Buna ve diğerlerine itirazını bekliyorum. (İtirazın nedir?)

Ahlaklı olmanın karşılığının cennet olması (ya da reenkarnasyonda daha iyi bir hayata geçiş yapmak) kavramsal/ilkesel tutarlılık için gerekli.

Cennet satma ya da iyi bir şey vadetmek tanrının bizi ikna etme yolu değil.

Ahlaklı olmanın kaçınılmaz temelini oluşturduğu için böyle bir vaat var.

Tabi ki hoşnutluğun ödülü noktasından ve insanın tabiatına uygun psikolojik yöntem olması açısından da değerlendirilebilir, ama konu dışı olur. Bu tanrının hitabet tarzı ve yöntemlerini açıklarken izah edilebilir.

(Cemre Demirel’in cevapları ile kendi cevaplarımın genel anlamda örtüştüğünü düşünüyorum. Bilhassa ahlakın durumsallığı dediği konu ile benim bu meyanda verdiğim cevap, ifade benzerliği açısından manidar. Çünkü bu konuda yalnızca mantıksal ve literal ilerledim. Herhangi bir kaynakça kullanmadım ve bilerek Cemre Demirel’in cevaplarını dinlemeden yazdım ki bilgi düzeyimi kontrol edebileyim)

Ahlakın kendisi ispat olarak yeter. Fıtrat deliline ya da diğer Allah'ın varlığına yönelik zikredilen delillere bu anlamda ihtiyaç duymayız. Ahlak yoksa (ahlaki nihilizm) o zaman tanrının olmaması da tutarlı olur. Ahlak kavramı işin içine girdiği anda onun zemini olan tanrı da mecburen işin içine girecektir.

Bizim ahlaki yönelimlerimiz burada belirleyici değildir. Kavramın kendisi belirleyicidir.

Diamond Tema’nın ahlak temellendirilemez ifadesi tutarlı ama karşıt argümanları kavramsal düzeyde tutarlılıktan çok uzak.

Hayvanlarla ilgili verdiği örnekler bile tek taraflı örnekler. Hayvanlar arasında merhamet, fedakârlık, kahramanlık örnekleri olduğu gibi; daha önceki yazılarımda bulabileceğiniz çok sayıda ahlaksızlık örneği de mevcuttur. (Açgözlülük, hırsızlık, soykırım gibi)

Fetih ile ilgili verdiği örnekte eğer Allah'ın kalıplarına uygun ve iyi niyet varsa ahlaklı olur ama bu da durumsal bir örnektir. Biz kendi adımıza bile ahlaklı davranışı gerçekleştirebildiğimizden emin olamayız. Ancak umabiliriz.

Ve tanrının iyilikle ilgili opsiyonları çok çok fazladır. Ahlaklı olmak için fetih zorunlu olmayabilir. (durumsal olarak)

Diamond Tema çoğu zaman şahısların ahlak algısını kavramsal düzeyde konuşuyor gibi göstererek manipülasyon yapıyor.

Kavramsal düzeyden çıktığını çaktırmamaya çalışıyor ya da gerçekten farkında değil.

Bu da konudan bağımsız durum örneklerini ön plana çıkartıyor ve seyircinin aklında bunlar kalıyor.

Tanrının buyruğuna gerçekten uyan için (uyup uyamadığından emin olmasa bile) sorun yoktur.

İstismar ise görece bir kavramdır ve durumsaldır.

Ahlakımızın ana hedefi ve geçerli olduğunun ana temeli Salih ameldir (iyi niyet ve dini kalıplara uygunluk). İlkesel konuşunca tutarsızlıklar ortadan kalkar. Şahısların farklı durumlarda verdikleri her tepkiyi bu ilke ile tartabiliriz.

Ahlakın durumsal örnekleri değişse bile binler yıl geçtiğinde yine ahlakın ilkeleri aynı kalacaktır. Burada tutunmamız gereken şey kavramsal ve olgusal ilkelerdir. Çünkü onlar her zaman doğru zemini bulmamıza olanak tanır.

Ahlakı kendimiz ya da küçük bir grup için temellendirmiyoruz. Kapsayıcı ve genel geçer bir çerçevede ele alıyoruz. Kişisellikten ve durumsallıktan kurtarıyoruz.

Böyle yaparak tabi ki en güçlünün ahlakını yani tanrının ahlakını almış oluyoruz. Başka da bir ahlak yok zaten. İnsanın kendisinin belirlediği ahlak mutlak ahlak olmayacağı ve diğer tek seçenek, insan için geçerli bir ahlaktan söz edemediğimiz seçenek olduğu için, tutarlı olan iki seçenekten birini seçmek zorunda kalıyoruz. Tanrının ahlakı bizim algımızda kötü sonuçlar doğuruyor gözükse bile ancak onun gücü altında kavramsallaşabilir ve ancak onun gücüyle sonuçlarını telafi edebiliriz. Tanrı olmaksızın ahlaktan söz edilemez.

Tanrının yok sayıldığı bir yaşantıda her insan haz odaklı tek bir hayat yaşar, yaptıkları eylemlerle ve sonuçlarıyla yargılanamaz. Tıpkı hayvanları ahlaklı olup olmadıkları ile ilgili kategorize edemediğimiz gibi insanı da tanrı olmaksızın, ahlaklı olup olmadığı ile ilgili kategorize edemez duruma düşeriz. Çünkü Tanrı dışındaki her yasa koyucu karşısında, yargılanmaktan kaçma şansı her zaman bulunur ve insan yaptığı her şeyi meşru görme yeteneğine de sahip bir varlıktır.

İnsanı bağlayan tek yasa koyucu her koşulda tanrı olabilir.

Hangi dinden olursa olsun, insan gücünü aşan bir tanrı dışında, kalıcı ahlak yasası koyma gücüne hiçbir varlık sahip olamaz. İnsanın kendisine bile, Tanrı buyruğu dışında bağlayıcı yasa koyması mümkün değildir

Ödül ceza sistemli bir öte alem düşüncesi de aynen böyledir.

Ödülsüz ahlaklı olmak, daha samimi bir eylem örüntüsü içeriyor gözükse de tıpkı tanrı dışında bir ahlak kavramsallığı olmayacağı gibi, ödül ve cezasız bir ahlak kavramsallığı da mümkün değildir.

Burada samimiyeti aşan bir ilke mevcuttur.

Toplumsal hukuk kuralları bile yaptırım esaslıdır. Doğru yaptırımlar toplumda fenomen ahlakı ortaya çıkarır. Tanrı ve onun garantörü olduğu ödül ceza sistemi olmayan inançların da kavramsal ahlakı ortaya çıkarması söz konusu olmaz. Ancak böylece kapsayıcı bir ilkesel bütünlük sağlanabilir.

Bu ilkesel bütünlük her durumu, her birey eylemini yorumlayabileceğimiz bir zemin oluşturur.

Tanrının ve onun koyduğu yasaların dünyada ahlaklı insanları artırmıyor oluşu, bu ilkeselliğe hiçbir zarar vermez.

Bizim için bu, üzerinde konuşabileceğimiz zemini oluşturur. Hangi inanışta olursa olsun, tanrının çoğu zaman yüksek rakamlarla işi olmaz. Hatta tam tersine erdemli insanların sayısının az oluşu genelde kutsal metin konularından biri olagelmiştir. Tanrı tümüyle ilkesel bir varlıktır. Kurallara uyan ve uymayan herkes onun katında kendi sonuçları ile yüzleşir.

Çoğunluk ahlaksız diye tanrı ilkesiz sonucuna varamayız. Doğru ilkeleri kavrarsak her şeyin onların çevresinde tutarlı bir şekilde işlediğini görebiliriz. Ölümden sonraki detayları tam olarak idrak edemesek bile dünyanın işleyişi ile ilgili yeterli fikrimiz olabilir.

Kişilerin kendi inançları ya da inançlarından bağımsız değer yargıları arasındaki fark, onu bir zemine oturtup oturtmadıkları ile ölçülür bu durumda.

Toplumsal kabullere göre kötü olarak nitelendirilen birisi, pekala kendi değer yargılarına göre kendisini iyi birisi olarak görebilir ve suçlu hissetmez. Ya da belki cezadan kaçabildiği durumlarda kötülük yapmadığı için kendisini enayi gibi de hissedebilir. Tanrı ve ödül-ceza inancı devreye girdiği anda ise kişinin ve toplumun değer yargıları dışında bir bağlayıcılık ortaya çıkar.

Bu bağlayıcılık kişinin kötü eylemlerde bulunmasını engellemese ve kişi bunları umursamasa bile bağlayıcılığı olgusal olarak devam eder.

Tıpkı yüksekten herhangi bir önlem almaksızın atlayan birinin yere çakılması süreci gibi düşünebiliriz. (Örnek vermek konudan uzaklaşmaya sebep olduğu için riskli ama yine de somutlaştırmada işe yararlılığı sebebiyle kullanmayı tercih ettim)

Yere çakılana kadar geçen sürede bağlayıcı bir unsur görmesen bile yere çakılınca sonuçlarla kaçınılmaz olarak yüzleşirsin

Tanrı ve ödül-ceza inancı olmaksızın eylemlerde bulunan kişiler toplumsal yaptırımlardan kaçınabildikleri ölçüde, kişisel haz anlamında her ne yapsalar yanlarına kâr kalacaktır. Toplumsal iyiye uymayı da tercih edebilirler, güçleri ve yetileri ölçüsünde kötülük de yapabilirler. Kaçındıkları toplumsal yasalar onları yargılayacak kadar güçlü olmayabilir.

Ama tanrı karşısında herhangi bir insanın şahsi gücü önemsizdir.

Tanrıdan ve onun bağlayıcılığından kaçış yoktur.

O halde yüksekten atlayan bir insanın tanrının yasalarına uygun önlemleri alması hem toplumsal iyiliğe uygun hem de şahsi çıkarlarımızı maksimize etmeye daha elverişlidir.

Cemre Demirel bu anlamda oldukça yeterli ifadelendirmelerde bulunmasına rağmen muhtemelen devam eden rahatsızlığı nedeniyle Diamond Tema’nın aslında kavramsal zemine oturmayan argümanlarına tatmin edici karşılıklar da veremedi diye düşünüyorum.

Sonuç itibariyle güzel bir programdı. Kafasının karışmasından korkmayan her bireye tavsiye edebilirim.



Kabafii Reklam Alanı