Umut Göklerde
Mürekkebi tükenmiş bir kalemin, suskunluğu vurur ta ciğerlerime. Yaşanacak ne varsa zamanın kör pencerelerinde kalmış gibi.
...
Tanrı Duyar Hiç Değilse
Duygularımızı pazara çıkaralım, bir köle gibi aşağılayalım mesela.
Açık arttırmada ucuza satalım.
Düşelim, parçalanıp dağılalım.
Bütün yitiklerin adı olsun ölüsü, her taşıdığımız bıçak sırtı fikirlerin.
Acınası ağlanası halini de yitirmiş olsun bir yerde!
Susalım ölürcesine mesela.
Bir toz zerresine bile söylenmeden çekip gitsin küflü soluğumuz.
Minnet etmesin sözcükler dağarcığımızda.
Yalnız utançlarımız kalsın avuçlarımızda, göğe ulaşmak için çırpınan.
Bağışlasın diye af dileyelim Tanrı'dan, koruyamadığımız insan haklarımız için.
Hatırlayalım insan olduğumuzu,
Ve düşkün ve aciz ve zayıflığımızı...
Yeni yetme bir çocuk düşsün ağlamaklı yüzümüze, ezilelim horlanalım, kaçalım köşe bucak.
Kimseler görmesin dünyayı kaplayan gözbebeğimizi,
irileşen göğüs kafesimizi, dünyayı soluksuz bırakan nefesimizi.
Bir parça gece avuclanalım kuytudaki karanlıktan.
Küflü, nemli, havasız bir gece olsun.
Dolunay ile kapatalım ağzını, uzasın sonsuz bir kara deliğe...
Düşelim satır arası boşluklardan ezilmiş sadırlara.
Saralım, kuşatalım sıcak bir iklim kucağında.
Duygularımızı sabaha çıkaralım, bir pazar tekeri üzerinde.
Pazarlığı yapılmayan niteliksiz eşyalar gibi çıkaralım elden, kurtulurcasına.
Öyle hor öyle yitik öyle mahsunken herşey,
Pazar sonu kaldırımlarında biriken çöplere karışalım, ayakların tozu ile.
Arınalım, insandan insana sığınmalardan.
Ruhu körelten kör sığınaklardan.
Bir nida yükselirse şayet yerden göğe doğru,
Belki arınır, karışır toprağa.
O vakit, belki o vakit el olur, ayak olur, avuç olur doluşur utanclar, dizilir sıra sıra yerden göğe doğru.
Tanrı görür Tanrı duyar Tanrı dokunur hiç değilse...