Din ve Ahlak
Diamond Tema ile Cemre Demirel’in Yer6 Film YouTube kanalında yayınlanan “Din ve Ahlak” konulu yayınına yönelik bir deneme yazısı.
İletişim kendimizi ve kendimiz dışındakini nasıl gördüğümüz ile ilgilidir.
Evrenin ve bilinen tek yaşam alanı olan dünyanın oluşumuyla ilgili çeşitli görüşler ve inanışlar bulunmaktadır. Bunlardan biri de, günümüzde bilimsel olarak birtakım izahları bulunan evrim teorisidir.
Bu teorinin bilimselliğini yahut çeşitli inançlardaki insanlar tarafından nasıl algılandığını izaha çalışmayacağım. Ben daha çok bu teorinin dünya insanlarının yaşantılarına, bazı dönemlerde nasıl etki ettiği üzerinde durmak istiyorum.
Genel kabule göre, dünyada insan dışındaki canlı ve cansız varlıklar, insanın egemenliğinde yaşamaktadır. Bunun dinî, mistik yahut toplumsal altyapılarını dünya ölçeğinde delillendiremem; ama şu bir gerçektir ki, sahip olduğu birtakım yetiler sayesinde insanın, kendisi dışındaki varlıkların egemenliğine girecek bir tavrı bulunmamaktadır.
İnsanlar bir yaratıcıya itaat edebilir, toplumsal bir düzene uyabilir, bir fareye ya da bir maymuna tapabilir; ama aslında kendi ideallerini gerçekleştirmek için tüm bunlardan vazgeçme ihtimalinin de her zaman farkındadırlar.
İnsanın kendi egemenliği dışında bir egemenlik tanımaması konusu, şu an ele aldığımız konuyla ilgili olmasaydı, bu konunun oluşturacağı polemiklerden kaçınmak ister ve belki bu konuyu, hiç bir şekilde yazınsal serüvenime dâhil etmezdim.
Neyse ki, yazının devamında bambaşka polemik konularına temas edeceğim için, çok da önemli değil.
İnsanoğlu öncelikle, egemenliği çerçevesinde, atomsal yapıdaki varlıklarla ilgili tasarrufta bulunmuş ve bunun masumluğunu hiç bir zaman tartışma konusu olarak bile görmemiştir. Sonrasında hücresel yapıdaki varlıklar da tasarruf alanına dâhil edilmiş ve bu canlıların daha kolay harcanabilmesi adına insanoğlu ile diğer canlı varlıklar arasında, önemli farklar bulunduğu inanış ve görüşlerine sığınılmıştır.
Hatta öyle ki, insan yaşamının kutsallığı gibi bir mevzu sebebiyle diğer canlıların harcanması mazur görülmüş, dinî emirler doğrultusunda kurban ritüelleri uygulanmış, üzerlerinde deneyler yapabilme serbestisi tanınmış; doğanın ve doğada yaşayan hayvanların haklarını savunma egemenliğini bile yine insanoğlu sahiplenmiştir.
İşte, evrim teorisinin bazı dönemlerdeki etkisi de böyle bir anlayıştan çok uzak değildir. Söz konusu etki, bazı insanların diğer bazı insanlardan üstün olması ve dolayısıyla bazı ırkların diğer bazı ırklara egemen olması gibi bir duruma sebep olmuştur. Bu dönemlerde kölelik çok farklı bir boyut kazanmış, hayvanlar kadar bile değer verilmeyen insanlara, hayvanlara bile reva görülmeyecek şeyler uygulanmıştır.
Günümüzde insan eğitimi ile ilgili çok önemli bir konu olarak görülen, "iletişim" hususuyla ilgili çeşitli seminerler ve eğitimler düzenlenmektedir. Söz konusu eğitimlerde, iletişim engellerinin ortadan kaldırılabileceğinden bahsedilirken 'ayna etkisi' diye bir kavram da geçmektedir. Karşımızdakini dinleme, anlama ve empati kurma sürecinde kullanılan bir kavramdır bu.
Bizim engelimiz/sorunumuz karşımızdakini dinleyememekle ilgili değildir oysa. Kendimizle, kendimizi nasıl da büyük gördüğümüzle ilgilidir. Hani derler ya 'dönüp bir aynaya bakıyor musun hiç' diye.
Dönüp bakalım aynamıza. Bizi bu kadar büyük ve kutsal yapan şey nedir?
Doğayı ya da diğer canlıları da kutsamadan, yalın bir şekilde bakalım kendimize.
Yaşamımızı bu denli kıymetli yapacak bir şey olmadığını gördüğümüzde, çevremizdeki tüm varlıklarla doğru ve gerçek bir iletişim kurabileceğimizi de göreceğiz.