Öde Zekâtını, Kurtar İmanını
Zekâtı ödemek; mala mülke tapmaktan, serveti putlaştırmaktan temizlenmektir. Servet tekelimizdeyse, şirk hemen tepemizdedir.
İman, Allah’ın varlığını kabullenmek değil, Allah’ın emirlerini yerine getirmektir.
«İman, genellikle “Allah’tan alıp din adına tebliğ ettiği kesinlik kazanan hususlarda peygamberleri tasdik etmek ve onlara inanmak” diye tanımlanır. Bu inanca sahip bulunan kimseye mümin, inancının gereğini tam bir teslimiyetle yerine getiren kişiye de müslim denir.
İbnü’l-Cevzî “kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve organlarla amel” şeklinde tanımladığı imanın Kur’an’da beş manada kullanıldığını kaydeder: Tasdik, sadece dilin ikrarı, tevhit, peygamberi onaylama, namaz.
Kur’an’da Allah’a, peygamberlerine ve ahiret gününe inananların, sâlih amel işleyenlerin kurtuluşa ereceği (el-Bakara 2-5) ve insanların bu konularda irade hürriyetine sahip kılındıkları (el-Kehf 29) anlatılır. İman kalbe atfedilen bir eylem olmakla birlikte (el-Hucurât 14; el-Mücâdile 22) cennet ehlini iman ve sâlih amel sahiplerinin teşkil edeceği belirtilerek (el-Bakara 82) imanla ilâhî emirlere uymak arasında sıkı bir ilişki bulunduğuna dikkat çekilir. Yine Kur’an’da müminlerin Allah’tan başka bir tanrıya tapmamak, O’nun haram kıldığı cana kıymamak ve zina etmemek gibi yasaklara uydukları (el-Furkan 25/68), oruç tutmak, namaz kılmak, iyiliği emretmek ve kötülüğü engellemek gibi buyrukları yerine getirdikleri (et-Tevbe 112) belirtilir; böylece iradeye dayalı imanın ilâhî rızaya uygun amellerle tamamlanmasının gerekliliğine işaret edilir. Gerçek müminler Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, ayetleri okunduğunda imanları artan ve yalnız rablerine güvenen, namazlarını kılan ve servetlerinden Allah yolunda harcayan kimseler olarak nitelendirilir (el-Enfâl 2-4).
Kur’an’da sabit olup sahih hadislerle de açıklanan iman esasları sadece yaygınlık kazanan altı unsurdan ibaret değildir. Dinden olduğu kesin biçimde kanıtlanan itikadî, amelî ve ahlâkî bütün hükümlere inanmak, bunların farz, helâl veya haram olduğunu tasdik etmek de mümin olmanın şartıdır.» [1]
İmanın, Allah’ın Varlığını Kabullenmekle Bitmediğini Bildiren Ayetler:
Sorsan onlara: Gökleri ve yeri kim var etti? 10/67. 14/32-33. 25/47. 27/86. 28/72-73. 31/25. 40/61
Güneş ile Ay’a, kim boyun eğdirdi? 16/12. 30/23
Allah’tır diyeceklerdir; [sorduğunda mademki uygun cevap veriyorlar]; 31/25
Peki, öyleyse nasıl ve ne oluyor da [Allah’ın yolundan] savruluveriyorlar?
Desen ki: Peki, kimdir semadan suyu indiren,
Ve o su sebebiyle, ölü / kurak toprağa can veren?
[Bunu da yapan eden] elbette ki Allah’tır derler [hemen].
Sor: Öyleyse tüm hamdler / katî itaat, Allah için olmalı değil mi sadece?
Yine de ekserisi akıllıca hareket etmezler / davranmazlar hiçbirisi zekice. 2/164
Sorsan onlara: “Gökleri ve yeri yaratan kim?” Hiç tereddütsüz “Allah’tır” derler; 29/61. 39/38. 43/9
De ki: “Hamd / itaat[2] de Allah’a aittir öyleyse! Ne yazık ki ekserisi bunu bilmezler.
Sorsan kendilerine: Gökleri ve yeri kim yarattı [ey kâfirler]?
Yeri ve göğü yaratan, elbette ki Allah’tır diye cevap verirler
De ki onlara: Baktınız mı Allah’tan başka yalvardıklarınıza?
[Danışın bakalım, şu çıldırasıya güvendiğiniz kıt aklınıza]!
Allah bana zarar vermeyi dilerse, bu zararı onlar def edebilirler mi?
Veya benim için bir rahmet dilese, o rahmetine engel olabilirler mi?
De ki: Allah’[ım] bana kâfidir;
Tevekkül edenler, sırf Onu vekil edinmelidir.
O evvelkilere de: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsaydın
“Bunları, elbette çok üstün ve çok bilgili Allah yarattı” diye cevap alırdın.
İman, Nesnelerden ve Kişilerden Oluşan Düzmece Rableri Reddetmek, Aklımızı ve Fikrimizi, Benliğimizi ve Servetimizi, Direkt Allah’a Teslim Etmektir:
Gördün mü kendisinin tanrısı edineni hevâsını / arzusunu / tutkusunu?[3] 7/176. 28/50. 45/23. (79/40)
Sen vekil / danışman olabilir misin ona, [erdirebilir misin hidayete onu]?
De ki: Kitaplılar! Gelin, hep beraber birleşelim aramızdaki eşit kelimede![4]
Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayalım, şirkte bulunmayalım kulluk etmede!
Allah’ın yanı sıra birbirimizi de Rabler / otoriteler edinmeyelim! (9/30-31 = 5/87-88; 16/116; 66/1)
Yüz çevirenlere: Şâhit olun, bizler kesinlikle Müslümanız diyelim!
[Onlar Allah’ı] bıraktılar / Ona iman etmeyi terk ettiler;[5]
Hahamlarını ve rahiplerini, Rabler / terbiyeciler edindiler;
Meryem oğlu Mesih’i de [Rab olarak kabullendiler].[6] (3/64, 80 = 5/87; 16/116; 66/1)
Emir almamışlardı oysa [başkasını Rab edinmekle].
Emir almışlardı, ancak tek olan ilâha kulluk etmekle.
Yok ki [zaten] Ondan başka hak ilâh;
O var tek başına / tek ilâh ancak Allah.
Ne ve kim varsa Allah’tan gayrı, tanrı sanıp kabullendikleri,
Münezzehtir hepsinden Allah / Allah bunların hepsinden beri.
«Tevbe 31’de, Yahudi ve Hıristiyanların Allah'ı bırakıp da insanları Rabler edinmelerinden bahsedilmektedir. Nitekim Adî b. Hatim ile Hz. Peygamber arasında bu ayet hakkında şöyle bir konuşma geçtiği rivayet olunmuştur:
- "Yâ Rasûlellah! Biz onlara kulluk etmiyorduk, [onları Rabler edinmiyorduk] ki.
- "Peki, onlar size istediklerini helâl istediklerini haram kılıyorlar ve siz de onlara uyuyor değil miydiniz?"
- "Evet."
- "İşte burada söylenen de odur.” (Zemahşerî, II, 149; Râzî, XVI, 37).»[7]
[1] DİA, cilt: 22; sayfa: 213-214, Mustafa Sinanoğlu
[2] Hamd: Bkz. Fâtiha sûresi. Bkz. 3/154. 7/54. Zıddı: 11/59
[3] Allah’ın emrettiklerini terk edip, canları ne çekiyorsa onları yerine getirenler / burunlarının dikine gidenler, kendi ilâhlıklarını ilân edenlerin ta kendileridirler.
[4] “Gelin, aramızda ortak bir ilke belirleyelim. Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim. Ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım ki, Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın” {Mehmet Türk}.
[5] H. B. Çantay / 9/29
[6] [3/64. 4/171. 5/17, 72-75, 116-117. 6/15. 9/30-31. 12/39-40]
[7] Kur’an Yolu: III/37-39, Heyet, DİB