Seyahat Rehberi: İtalya
Akdeniz’in gözde ülkesi İtalya, tarih, sanat, mutfak kültürü ve doğal güzellikleri ile dünyanın en çok ziyaret edilen ülkelerinden biridir.
İdam cezasının kaldırılması için bir savunma niteliği taşıyan bu kitapla, darağacının soğuk ilmeğini boğazınızda hissedeceksiniz.
Fransız edebiyatında romantik akımın en ünlü yazarlarından biri olan Victor Hugo, toplumsal sorunlarla yakından ilgilenmiş ve bunu eserlerine yansıtmıştır. 1829 yılında yayımladığı bu kitabında idam cezasını, hiçbir şekilde haklı bulunamayacak şekilde eleştirmiş ve toplumun bu konudaki bakış açısını gözler önüne sermiştir.
Kitapta da birkaç tekrarlandığı üzere, bu kitabın, söz konusu idama mahkum genç tarafından, vasiyetini yazmak üzere kendisine verilen bir tomar sarı kağıda döktüğü duygularıyla mı yoksa bu konuyu içselleştirmiş bir filozofun idamı takıntı haline getirerek, yükünden kurtulma düşüncesiyle mi oluşturulduğu, kafamızda yer eden bir soru olarak bırakılır.
Bu sorunun cevabı, kitabın başındaki tiyatral kısımda da karakterler tarafından aranır. Ama bilinmezlik içinde kalması umut edilir. Çünkü, bahsi geçen konu ürpertici ve bunu konuşanlar için de bir o kadar önemsiz bir meseledir.
Aslında yazarın söylemi de bunun üzerinedir. Mesele, kitabın kim tarafından yazıldığı ya da kimin düşünceleri olduğu değildir. Bu çarpıcı sözcükler kime ait olursa olsun, mevcut sistemin yanlışlığı ve idam cezasının korkunçluğu, aksi iddia edilemez bir yanlıştır onun için. Ama, empati kurabilmemiz adına, kitabı idama mahkum edilen gencin ağzından dinleriz. Onunla hapsolur, onunla geceleriz. Ve darağacına doğru onunla birlikte ilerleriz.
Ben Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan okudum. 136 sayfalık bir eser arkadaşlar. Yazarın düşüncelerine dönemsel ve bölgesel olarak katılıyor olsam da okunmasını tavsiye ederim. Bu hislere vakıf olunmasını dilerim. Satın almak için tıklayabilirsiniz.
İnsanların hepsi belirsiz bir süre için ertelenen ölüm cezasına mahkûmdurlar. O halde durumumda nasıl bir değişiklik oldu ki? Hakkımda verilen karar açıklandığından beri, uzun bir hayata hazırlanan kaç kişi öldü! Genç, özgür ve sağlıklıyken, kafamın Greve Meydanı’na düşeceği günü göreceklerini sanan kaç kişi benden önce öldü! Şu an açık havada özgürce nefes alıp veren, keyiflerince dolaşan kaç kişi benden önce ölecek! (sf.7)
Korkulacak bir şey olmadığını, acı çekilmediğini, sakin bir ölüm olduğunu, ölümün böylece kolaylaştırıldığını söylüyorlar. Hey! Peki ya altı haftalık bu can çekişmeye, gün boyunca süren iniltiye ne demeli? Çok yavaş ve çok hızlı geçen o telafisi imkansız son günün endişelerine ne demeli? Giyotin sehpasına çıkan o ıstırap merdivenine ne demeli? Onlara göre bunlar acı çekmek anlamına gelmiyor. (sf.61)
Üstelik acı çekilmediğinden eminler mi? Bunu onlara kim söyledi? Kesik bir başın sepetten kanlar içinde çıkıp halka: Acı hissedilmiyor! dediğini duyan oldu mu? Yanlarına gelip: Güzel bir icat. Ona özen gösterin. Çok iyi bir düzenek diye teşekkür eden ölüler oldu mu? (sf.61)