İstanbul'un Fethi

29.05.2020 / Din / Genel

Bu Fetih’ten, bir Fâtih Rönesans’ı doğmuştu. Fakat biz bunu gereğince değerlendiremediğimizden, Batı Rönesans’ına yenildik.

İstanbul'un Fethi

Efendimizin kutlu muştusuyla başlayalım:

Müslümanlar, kesinlikle fethedeceklerdir Konstantiniye denilen yurdu;

Ne kutlu bir kumandandır onu fetheden kumandan ne kutludur o ordu.

Müslümanlar, Fetih ve Fâtih kelimelerinin anlamlarını iyi kavramalılar.

«Fetih, Müslümanların ülkeleri veya şehirleri, i’lâ-yi kelimetullah / insanları Allah’ın kanunları çerçevesinde yaşatma amacıyla İslâmiyet’e açmaları, İslâm devletinin idaresi altına almalarıdır.

“Açma, yol gösterme, hüküm verme, galibiyet ve zafere ulaştırma” anlamlarına gelen fetih kelimesi, İslâm’da meşru görülen savaşlar hakkında Müslümanların gayri Müslimlerden elde ettikleri toprak kazançlarını tarihte ve günümüzde bilinen diğer istilâ ve sömürü savaşlarından ayırmak amacıyla kullanılmıştır. Kaynağı da Müslümanların geçmiş ve gelecekteki maddî-manevi zaferlerinden bahseden Fetih sûresidir.

Fetih kelimesi, öncelikle ve daha çok, kalbi ve aklı İslâm gerçeğine açmak, ikinci olarak da İslâm mesajının önündeki engelleri kaldırmak, insanın kalbine ve aklına ulaşmayı mümkün kılacak ortamı hazırlamak anlamına gelir. Fetih kelimesinin bu yorumu Hz. Peygamber’in hadislerinden ve Kur’an-ı Kerîm’den açıkça anlaşılmaktadır. Medine’nin savaşsız fethedilmesi ve İslâm’a kazandırılması hakkında Resûlullah’ın, “Ülkeler ve şehirler zorla alınır; Medine ise Kur’an ile fethedilmiştir” dediği kaydedilir (Belâzürî, I, 6). Bu mecazi kullanımı gösteren Kur’an’dan delili, Fetih sûresinin “Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik” mealindeki ilk ayetidir. Çünkü bu ayet ve daha sonra gelen ayetler askerî bir zaferin değil Mekkelilerle (628) yılında yapılan Hudeybiye Antlaşması’nın arkasından inmiştir. Birçok sahabe bu antlaşmayı, Hz. Peygamber’i ve İslâmiyet’i küçük düşürücü mahiyette bulmuş ve bu durum onları hoşnutsuzluğa ve hatta itaatsizliğe sevk etmişti. Halbuki Resûl-i Ekrem, insanların Allah’ın davetine en çok barış ortamında kulak vereceğini bildiği için Mekkelilerin önerilerini kabul etmişti. Nitekim vahiy onun bu görüşünü desteklemiş ve Hudeybiye Antlaşması’nı “feth-i mübîn” (apaçık bir fetih) olarak nitelendirmiştir.» [1]

Fâtih, insanların, Rablerine özgürce kulluk yapabilmeleri için onların önünü açan, onları sahte tanrılardan kurtarmak için Allah uğrunda cihat eden kişidir. Memleketleri ele geçiren, şehirleri yakan, yıkan ve istila eden kişi değildir.

İşte, II. sultan Mehmet bu kişilerden biridir ve Fâtih ismini taşımayı yerden göğe kadar hak etmektedir. Görünen o ki, bunu Batılılar bizden daha iyi kavramakta ve İstanbul’un Fethiyle, Yeni Çağ’ı başlatmakta Orta Çağı bitirmektedir.

Bunu, şunun için söylemek zorunda kaldım. Ülkemizin vatandaşı oldukları halde, Batı’nın gönüllü askerliğini yapan bazı basın mensupları, İstanbul’un Fethi’ni bir ülkenin işgali ve bir halkın asimile edilmesi şeklinde gösterme peşindedir. Oysa yeni bir çağı başlatan, Müslümanların önündeki en büyük engelleri kaldıran, yeni zaferlere, kültür hareketlerine, ilme ve sanata kapı açan, insanlığa yepyeni bir ufuk kazandıran bu fethin karşısında olmak, insanlığın dışında yaşamakla eşdeğerdir.

İstanbul’u fetheden kumandana Bizanslılar ve bugünkü Batılı tarihçiler bile, o bizim de imparatorumuzdur diyerek sâhip çıkarlarken, şu gemi azıya almışları, şu sürekli düşmanlık peşinde koşan kişileri insanlığın dışında saymamak, insanca yaşayanlara hakaret sayılır.

Gelelim Fetih hareketine…

Bu Fetih’ten, bir Fâtih Rönesans’ı doğmuştu. Fakat biz bunu gereğince değerlendiremediğimizden, Batı Rönesans’ına yenildik. Bu kayıpları anlatmak, bir hutbenin değil, her biri işinin ehli olan sayısı kabarık ve branş kadrosu kalabalık bilim insanlarının işidir.

Milletçe bizim bir meziyetimiz vardır ki biz eşsiz savaşırız. Ama bundan daha büyük bir eksikliğimiz daha var ki, o da savaşımızı kesik kesik yaparız. Öncekilerin aldığı mesafeden istifade etmeyi beceremeyip, her seferinde işe sıfırdan başlarız. Dedelerimiz daha dün denecek kadar yakın bir zamanda, I. Dünya Harbi ve Kurtuluş Savaşı'nda milyonlarca şehit verdiler. Dün hangi ülkü uğruna öldüklerinden, nesillerinin birçoğu maalesef bugün haberli değiller.

Çünkü, onların uğruna canlarını verdikleri o eşsiz güzellikteki ülküye torunları bugün irtica diyebiliyorlar.

Çünkü, İstanbul’un Fethini, bir istila olarak görebiliyorlar. Çünkü, çağ açıp çağ kapayan Fâtih dedemizi, kirli ağızlarıyla bir müstevli gibi gösterebiliyorlar.



[1] DİA, cilt: 12; sayfa: 468-470, [FETİH - Mustafa Fayda]