Kelam

18.11.2020 / Deneme

Güneşin bir gün batıdan doğacağına olan inancım kadar, sapasağlam sana olan sevgim. Bunu sorgulama. Bildiğim sözcükler bana yetmiyor. Yetmediğimle sınama beni.

Kelam

Tamam öyleyse. Anlattıklarının hepsine hak verdim. Kanaat getirdim doğru olduklarına. Ama sen de bana hak ver. Anlamaya çalış beni. Talip olduğun şey kalbimdir. Kapı değil ki misafir deyip herkese açasın. Başköşede ağırlayasın. Vebali ağır gelir kıymetini bilmeyene. Sen dedi kız. Sevgini ifade et. Gönlüme tesir ederse söyleyeceklerin anlarım ki bahtıma yazılan sensin. O zaman kalbimi alıp avuçlarına bırakırım.

Tebessüm etti oğlan. Ben dedi. Normalde ismin anıldığında bile şu göğüs kafesimin altında duran kalbimin teklediğini hissediyorum. Bir de gözlerine bakıp seni ne kadar çok sevdiğimi mi ifade edeceğim. Daha neler…

Israr etti kız. Sonra söyledi. Gözlerinde görebiliyorum kalbinden geçeni. Ama isterim ki dilinden de düşsün sözcükler. Cümle mahlûkat şahit olsun söylediklerine. Şahit olsun ki günün birinde kalbimi eksik bırakırsan, bir helallik alacağım olsun senden. Söyle dedi dilinin döndüğünce. Hakiki âşık sen isen eğer, dile getir bunu.

hakiki aşık

Oğlan anladı ki söz sırası dilinde değil, kalbindeydi. Gönül hazinesinden seçmeliydi kelimelerini. Öyle ya, bazı sözcükler özeldi ve sahibini beklemeliydi. Önce başını kaldırıp masmavi gökyüzüne baktı. Sonra kalbini yokladı ve sözcükleri düşürdü yüreğinden: Gözlerine bakınca aşk üzerine söylenmiş ne kadar şiir varsa hepsini bir bir okuyorum. Dünyanın en güzel manzaralarına şahit oluyorum yanaklarına düşmüş gamzelerinde. Rüzgârda savrulan saçların cennetten esintiler taşıyor ruhuma. Tenime değen nefesindeki okyanus ferahlığı, kalbimi titretiyor. Kulaklarıma çarpan sesinde duyuyorum kâinatın en tatlı ezgilerini. Sevdaya dair yaşanmış ne kadar efsane varsa, hepsi boynunda saklanmış beninde gizli sanıyorum. Ben sevgimi kelimelere dökemeyeceğim kadar, vurgunum sana.

İyi ama bunlar yetmez dedi kız. Bana bilmediğim, hiç duymadığım kelimeler söyle. Öyle ki kanatlansın kalbim. Farz et ki bir tek kelimeden ibaretim. Senin söyleyeceğin bir tek kelimeden. Beni kalbinle gör, gözlerinle değil.

Oğlan derin bir nefes aldı tekrar. O kadar çaresiz hissediyordu ki. Döndü sevdiceğine. Seni hangi şiire ya da hangi türküye sığdıracağım şimdi. Okuduğum kitaplarda altını çizdiğim cümleler bunu ifade etmekten çok uzak. Ama bilesin. Güneşin bir gün batıdan doğacağına olan inancım kadar, sapasağlam sana olan sevgim. Bunu sorgulama. Bildiğim sözcükler bana yetmiyor. Yetmediğimle sınama beni.

sözcükler yetmiyor

Sınanmak dedi kız. Aşkın kaderinde var. Mehmene Banu’nun ihtirası ve Şirin’in sevdasıyla sınanmadı mı Ferhat? Züleyha Yusuf’la, Mecnun Leyla’yla sınanmadılar mı? Hakiki âşık mısın, yoksa aşktan bihaber avare mi? De bana. Âşık isen, vaadini yerine getir. Şayet ikincisi isen, var yoluna git. Bana kıyma.

Allah’ım! dedi oğlan. Bilirim ki kimseye kaldırabileceğinden fazlasını yüklemezsin. Ama bu yaşadıklarım aşıyor beni. Bana şahdamarımdan ve kalbimden daha yakın olansın.  Ve benim senden başka sığınıp yardım isteyebileceğim kimsem yok. Bana yardım et. Yükümü hafiflet. Göğsümü ferahlat. Kelimelerim şu kalbin sahibine tesir etsin.

Böyle içten içe dua edince oğlan, kalbi titredi kızın. Sevmiyor değildi elbet. Ama onun istediği görünenden ziyade kalp güzelliğiydi. Bunu anlasın istiyordu.

Sen dedi kız. Bir şaşkın oğlansın. Gözlerin sanki kitap dolusu sözcük biriktirmiş. İrem bahçelerinden geçmiş gibi yolun. Ama kalbine yuva kurmuş birkaç sözcüğü benden esirgersin. Hani Yunus dağı işaret ettiğinde dağ dervişlere altın gibi görünmüştü ya. Sen de sorsan şu asırlık çınara, dile gelip söyleyemediğini söyleyecek belki. Anlatamadığını anlatacak. Söyle de aşkın gereği yerine gelsin.

anlatamadığını anlatacak

Allah’ım! dedi oğlan yine. Şu çınarlar dile gelsin. Çocukluğumuzdan beri bizi bilen, bir tek onlar var. Diyemediğimi onlar söylesin. Bu sevdalık ki gelecekte bir güzel kadın. Adına şiirler yazacaklar, şarkılar düzecekler. Aya, yıldıza, güneşe, çiçeğe benzetecekler. Oysa en çok kendisi. Çünkü o bir kadın. Tüm bunlar onunla güzel. Ve onlar bu masumluğa benzetilmeli. Şimdi hal böyleyken ve o, bilinen tüm güzelliklerden daha üstünken, bu kalbe neyle, nasıl girebilirim ki?

Sözün burasında dallı budaklı üç yaşlı çınar dile geldi. Her biri aynı ağacın dalından olma üç koca çınar. En büyüğü aldı sözü. Eşhedü dedi. Yani şahidim. Tohum olup toprağa düşeli beri, ben olanlara şahidim. Yapraklarım âdetince sevda gördüm. Kimileri güze denk geldi, toprağa düştü. Kimileri baharda yeşerdi, bedene büründü. Ama sizde olanına denk gelmedim. Şu gövdem, yaprağım, dalım hatta köklerim şahit ki tertemiz bir aşk sizinkisi. Ete kemiğe düşmeden, söze süse bürünmeden. Tertemiz bir sevdadır yaşadığınız.

ete kemiğe düşmeden

Şahitlik etti ya koca çınar, bu her iki cihanda da huzur demekti. Sımsıcak olmuş ellerini, oğlanın ıslanan yanaklarına götürdü kız. Kalbim dedi. Sana helaldir. Kızın sırılsıklam olmuş ellerini tutup kalbinin üzerine koydu oğlan. Ardından ekledi. Bu kalp de sana kurbandır. İlk defa göz göze kaldılar. Ve iki cihanda da bu şekilde yaşadılar.



Kabafii Reklam Alanı