Kolonya ve Hafıza

29.06.2021 / Bilim / Teknoloji

"Cogito, ergo sum."

Kolonya ve Hafıza

Pandemi ile birlikte hiç olmadığı kadar kolonya ve dezenfektan kullanmaya başladık. Öyle ki vaktiyle çevremde benim limon kolonyası sürmemi yadırgayanlar, biraz da eski moda (ya da eski kafalı) görenler; çantasında kolonyası olmadan dışarıya çıkmaz oldu. Tabi benim limon kolonyası merakım, içeriğindeki kütlece %80’lik etil alkolden dolayı bakteri ve virüslerin hücre zarındaki lipid denen yağsı dokuyu parçalayarak mikropları kırmasından kaynaklanmıyor. Limon kolonyasının rayihası çocukluk yıllarımın bayramlarına götürüyor beni. Bu durum sadece benim tarafımdan fark edilen bir şey değil tabi ki. Hatta bu senaryoyu içeren reklam filmleri bile vardı.

İyi ama neden bazı kokuları duyduğumuzda bize bir şeyler hatırlatıyor?  Hatırlatmakla da kalmayıp bizi duygu olarak o anın içerisine götürüyor? 

Bence bu hatırlamaktan daha fazlasıdır.

Benzer birkaç durumu daha yaşıyorum. Okulumuzun kantininde yemek hazırlanırken yayılan soğan kokusu beni lise yıllarımda kaldığım yurdun yatakhanesine, Yalın’ın Zalim şarkısı da 8. sınıfımın son haftalarına götürüyor. Hatırlama olayı belli ki insanları tekrar gördüğümüzde zihnimizde biriktirdiğimiz vesikalık fotoğraflar içerisinden o kişiyi bulmak değilmiş. Bir olay esnasında olaya ait ne kadar fazla duyu organımıza hitap eden uyarıcı varsa olay o kadar kalıcı hale geliyor. Uyarıcı unsurların sıradan olmaması da hatırlama keskinliğini arttırıyor.

Peki, neden fazla çeşit uyarıcı daha iyi bir hatırlama sunuyor?

İnsan beyni bazı açılardan bilgisayara benzer şekilde çalışıyor. Bunlardan bir tanesi de hafızadan geri çağırma. Bilgisayar işlemcileri bilindiği üzere 2 tabanında işlemler yapar, “1” ler ve “0” lar sayesinde bütün sistem döner. Bir hafıza kartına kaydettiğiniz resim kodlara çevrilip 1’ler ve 0’lar olarak hafıza yongasında bir yerlere yazılır. Dosyayı bulmanız için dosyaya ait 1’ler ve 0’ların konumu bir adres tablosu şeklinde tutulur. Sizin dosya olarak gördüğünüz o dosyanın gerçek verilerinin yer imidir. Bu yer imi sayesinde dosyalar çağırılır. Hafıza kartını sildiğinizde de sadece bu adresler silinir, asıl veri daha sonra değiştirilmek üzere bekler. Hatta yanlışlıkla sildiğiniz dosyaları kurtarma da bu sayede gerçekleşir. Tabi üzerine yeni bir dosya yazılmadıysa.

beynimizdeki kod sistemi

İnsan beyni gördüğü, duyduğu, kokladığı, dokunduğu, tattığı ve düşündüğü her şeyi yine beynin çözebileceği şekilde (şimdilik) kodluyor ve hafızadan geri çağırmak için uyarıcılar vasıtasıyla adreslemeler oluşturuyor. Uyarıcılar ne kadar fazlaysa geri getirmeyi sağlayan adresleme sayısı da o kadar artıyor.  Bu yazının da ana teması burası; insan aslında her şeyi kaydediyor ve unutmuyor.

”Unutmuyor” kısmı çok iddialı gibi değil mi?

Bilim kurgu filmlerinde kişinin kafasına bir cihaz oturtarak ya da şakaklarına EKG elektrotu yapıştırarak kişinin söylemek istemediği bilgileri hafızasını okuyarak elde edildiğini anımsarsınız. Tabi ki şimdilik böyle şeyler yapılmıyor ama biz kendi rızamızla beynimizin derinliklerine kodladığımız verileri geri çağıralım mı? Hatırlayamadıklarımızdan olsun.

Dur bir dakika hatırlanmışı var.

Şöyle ki bu senaryoyu herkes yaşamıştır. Bir sohbet esnasında eski bir anıdan bahsedilir ve siz hatırlamazsınız. Muhatabınız size yardımcı olmaya uğraşır ama nafile.  Karşınızdaki kişi biraz ısrarla “falan kişi de vardı, falan yerdeydik, üzerinde çok sevdiğin polo yaka tişörtün vardı, sonrasında falan yere gittik” gibi olaya has uyarıcıları sıralarken bir anda hatırlarsınız. Basit ama açıklayıcı bir örnek, sürecin başında kesin bir şekilde hatırlamadığınızı düşünüyordunuz ama olayı yaşadığınızda yaptığınız adreslemeleri kullanarak geri getirebildik.

hafızadan çağırmak

Başka bir örnek sosyal medyadan olsun. İzlediğiniz lüzumsuz videoları düşünün. Sorsalar hiç hatırlamayacağınız bir içerik belki de on yıllar sonra karşınıza çıktığında “ben bunu izlemiştim” demez misiniz? Çok büyük kısmı çöp değerindeki videoları HD olmasa da VGA kalitesinde kaydettiğinizi düşünün. Beynimizin muazzam işleyişine ne kadar büyük zulüm değil mi?

Okuduklarımızda, izlediklerimizde, konuştuklarımızda kısacası etkileşimde olduğumuz her şeyde kalite kaygısı gütmeliyiz. Öğrendiklerimiz peşimizi asla bırakmayacak.

Hoşuma giden bir söz var: “Çevrendeki 5 kişinin ortalamasısın".  Bunun sadece kişi olarak değil zihnimizde biriktirdiklerimiz için de uygun olabileceğini düşünüyorum.

Çatlak bir zenginin denediği, uçuk projelerden biri olan “Neuralink” projesi beni heyecanlandırıyor. Tabi ki beni ilgilendirecek bir yanı yok; ancak bilim dediğimizin temelinde de benim yaşadığım bu duygu var.

Merak. 

Bir insanın nöral ağları yani beyni ile bir bilgisayar birlikte çalışabilecek birbirlerini okuyup anlamlandırabilecekler. Belki küçük bir kameranın görme sinirlerine bağlanması sonucu görme engeli diye bir şey kalmayacak. Ya da zihnimizle kontrol edebileceğimiz fazladan bir biyonik kol, ev işlerinde epey yardımcı olacaktır( ya da asıl yüzünü gösterene kadar böyle derler).

Meşhur fizikçi Stephen Hawking’in geleceğe ve “ölümsüzlüğe” yönelik tahminleri fazla uzak görünmüyor. Belki de İnsanlık aradığı ölümsüzlüğü kendi vücudundan çıkarak bulacaktır.