Kur'an Zıddı Bir Yazıya İtiraz

24.03.2021 / Din

Kerîm Kitabı Üstünkörü Didikleyen Bir Eserden Döküm Döküm Dökülen İnciler; Allah’ın Kitabı Dışında Her Haberi İrdeleyen Hakkı Sıddık’tan O Yapıta Tekzipler.

Kur'an Zıddı Bir Yazıya İtiraz

1. İSLÂM DAİMA YÜCEDİR

«İlk yıllarda beni Kur’an hakkında çelişkilere sevkeden az önceki örnekleri biraz açmak istiyorum. ABD ve Avrupa gibi demokrasi ile yönetilen ülkelerin her bakımdan İslam ülkelerinin önünde olmaları önemli bir çelişki: Bu konuda kendi kendime ‘mademki iddialara göre Kur’an’ın arkasında kâinatın yaratıcısı vardır, o halde neden daha dün keşfedilen ABD şu an dünya lideri durumunda? Başka bir deyimle, neden Amerika ve Avrupa tanrı modeli dışında kendi kurdukları sistemleriyle bu günkü aşamaya gelebildiler de tanrının o kadar özen gösterdiği bölgeler geri kaldı?»[1]

BİRİNCİSİ, HİÇBİR TOPLULUK DİĞER TOPLULUĞA ASLA HER BAKIMDAN ÜSTÜN OLAMAZ.

İKİNCİSİ, DÜNYA KURULDU KURULALI ABD VE AVRUPA İSLAM ÜLKELERİNİN ÖNÜNDE OLSAYDI, YAZARA BELKİ HAK VERİLEBİLİRDİ. OYSA PEYGAMBERİN ASHABI FETİHTEN FETİHE KOŞARKEN ABD HENÜZ ORTADA YOKTU. ENDÜLÜS EMEVİ DEVLETİ DÜNYAYA IŞIK SAÇARKEN, AVRUPA ORTA ÇAĞ KARANLIĞINDA BOĞULUYORDU.

BAKINIZ FRANSIZ FİZİKÇİ PİERRE CURİE NE DİYOR: “MÜSLÜMAN ENDÜLÜS'TEN BİZE 30 KİTAP KALDI, ATOMU PARÇALAYABİLDİK. ŞAYET YAKILAN BİR MİLYON KİTABIN YARISI KALSAYDI, ÇOKTAN UZAYDA GALAKSİLER ARASINDA GEZİYOR OLACAKTIK.”

ABD, DAHA DÜN DİYEBİLECEĞİMİZ BİR TARİHTE OSMANLIYA HARAÇ ÖDÜYORDU. CEZAYİRLİ KORSANLAR 1785’LERDE RASTLADIKLARI AMERİKAN GEMİLERİNE EL KOYUYOR, MALLARINI YAĞMALIYORDU.

GELECEKTE DE ABD’NİN VE AVRUPA’NIN GÜNLERİ ŞİMDİKİ GİBİ Mİ GEÇECEK? BAKALIM, YARIN KİM KALACAK KİM GİDECEK? KİM AĞLAYACAK KİM GÜLECEK?

2. KUR’AN ALLAH KELÂMIDIR

«Kur’an’a göre Kur’an’ın kendisi Allah’ın kelamıdır ve kıyamete kadar da tüm sistemlerin önünde/ üstünde olmalıdır. Tabi ki durum böyle olunca insanın fikrinde bir gelişme olamaz. Çünkü Kur’an’î anlayışa göre her şey bu kitapta vardır. Bu durumda da doğal olarak toplumda tıkanma meydana gelir.» [2]

BUNU SÖYLEYEN KİŞİ, “28 ŞUBAT BİN YIL SÜRECEK” DİYENLERE DE: “Durum böyle olunca insanın fikrinde bir gelişme olamaz” DİYEBİLMELİDİR. DEMEYE NİYETİ YOKSA, “Kur’an Allah’ın kelâmıdır ve kıyamete kadar da tüm sistemlerin üstündedir” GERÇEĞİNİ İÇİNE SİNDİRMELİDİR.

1. DÜŞÜNEBİLMEK, ARAPÇA BİLMEKTEN YEĞDİR

«İslamî kesimin, dine rastgele inananların yazılarım hakkında, “Efendim Kur’an’a, Muhammed’e iftira ediyor, yazdıkları hep kendi yorumlarıdır, Kur’an’da böyle şeyler yoktur...” gibi yakıştırmalarda bulunacaklarını şimdiden biliyorum. Çünkü dine inandığım zamanlar ben de aynı taktiği uygulardım. Çoğu inananlar Arapça bilmedikleri ve de eskiden beri dine inandıkları için savunma amaçlı söylenen bu tür sözlerin etkisinde kalabilirler, en azından kafalarında soru işaretleri oluşabilir. Ama bilinmelidir ki, ben ömrümü klasik Arapçaya, Kur’an Arapçasına, İslamî ilimlere verdim; ben, dini bilgilerimi devletin Milli Eğitimine bağlı resmi okullardan almadım; tam aksine özel çabamla doğunun medreselerinden aldım.»[3]

İFTİRA KELİMESİNİN, DİLİMİZDE SÖYLENTİ, KARALAMA, SUÇLAMA VE YALAN UYDURMA GİBİ KARŞILIKLARI VAR. YAZARIN SÖYLEDİKLERİNİ BAŞKALARINDAN DUYMADIM. BİZZAT KENDİ ESERİNDEN DERS ALDIM. SAVUNMA AMAÇLI OLARAK SÖYLEMİYORUM AMA MAALESEF, ESERİNDE İFTİRANIN SAYILAN KARŞILIKLARININ TÜMÜNÜ GÖREBİLİYORUM. GÖRMEK İSTEYENLERE DE ÖZEL ÇABAMLA GÖSTERİYORUM.

«Kur’an’da iftira, “Allah hakkında yalan uydurma, O’nun birliği, yetkinliği ve aşkınlığı ile bağdaşmayan iddialar ileri sürme” manasında yer almaktadır (Âl-i İmrân 94; En‘âm 21, 93, 144). Putperestlerin, Kur’an’ı Hz. Peygamber’in tertip ettiği yolundaki iddiaları (Yûnus 38; Hûd 13, 35), ve Allah’a isnat ederek kendi kafalarından hükümler koymaları da (En‘âm 138, 140), iftira kavramıyla ifade edilmektedir.»[4]

İMAN, NEFSİ GEMLEYEBİLMEKTİR. İNKÂR İSE NEFSİ TANRILAŞTIRMAK, ONUN BOYUNDURUĞU ALTINA GİRMEKTİR. İMAN VEYA İNKÂR, ARAPÇA BİLMEKLE VEYA BİLMEMEKLE İLGİLİ BİR DURUM DEĞİLDİR.  ARAPÇA BİLMEK, NE HZ. EBU BEKİR’İN İMAN ETMESİNİN NE DE EBU CEHİL’İN İNKÂRA YÖNELMESİNİN SEBEBİDİR.

KİŞİNİN ALDATMASI VARSA, ARAPÇASI KUR’AN’I ANLAMAYA YARAMAMAKTADIR. ANLAYABİLMEK İÇİN EN BAŞTA ADİL OLMAK YANI SIRA TARAFSIZ DAVRANMAKTIR.

2. ZENGİN SAHÂBELER

«Halife Osman öldürüldüğünde diğer malı hariç arda kalan sadece altın kısmı (yaklaşık olarak) 3 (üç) tondu. Yine cennetle müjdelenenlerden Zübeyir bin Avam’ın yaklaşık 12 ton altını, A. Rahman bin Avf’ın bin deve, bin at, on bin koyun ve 2,5 ton altını, Talha bin Ubeydullah’ın sadece Irak’taki günlük gelirinin 30 kilogram altını geçtiği İslami kaynaklarda yazılı. Hele Kur’an’ı toplayan komisyonun başkanı Zeyd bin Sabit ise, öldüğünde onun varisleri kendisinden kalan külçe altınları paylaşmak için onları balta ile keserlerdi. Ve daha niceleri.» (Bu konuda Kur’an’ın Kökeni adlı eserimin 250. sayfasında yeterince bilgi verilmiştir)[5]

YAZARIN, HZ. OSMAN’IN MALI HAKKINDA “KUR’AN’IN KÖKENİ” İSİMLİ ESERİNDE VERDİĞİ RAKAM, KUR’AN’IN KÖKENİ İSİMLİ ESERDE BURADAKİNDEN FARKLIDIR: «150 bin dinar altın miras kalmıştır ki, yaklaşık 4,5 ton altındır.»[6]

DİKKAT EDERSENİZ, “KUR’AN’IN KÖKENİ” İSİMLİ ESERDE 150.OOO DİNARIN KARŞILIĞI OLARAK VERDİĞİ RAKAM, BU YAPITINDA VERDİĞİ RAKAMDAN 1,5 TON FAZLADIR. İKİ BİLGİ ARASINDA GÜN GİBİ TEZAT VARDIR.

YAZARIN YALANINI VE TEZATINI ORTAYA ÇIKARMAK İÇİN, DİNARIN GÜNÜMÜZDEKİ DEĞERİNE DEĞİNELİM:

«Dinar, şer’i ölçüye göre yaklaşık 4 gram, örfî ölçüye göre ise 4,8 gram altındır.» [7]

«İlk Bizans tipi dinarların ağırlığı 4,40 gram civarında basılmıştır. Fakat Abdülmelik b. Mervân’ın ıslahından sonra İslami dinar şeri miskal ağırlığı olan 4,25 gram ağırlığında basılmaya başlanmıştır.»[8]

HZ. OSMAN DÖNEMİNDE, KUVVETLİ İHTİMALLE BİZANS DİNARI KULLANILIYORDUR. BU YÜZDEN, DİNAR İÇİN TAKDİR EDİLEN EN YÜKSEK KARŞILIK OLAN 4,40 GRAM BAZ ALINMALIDIR. EN YÜKSEK DEĞERDEN HESAPLASAK BİLE, HZ. OSMAN’IN MİRASI 1 TONU DAHİ BULMAMAKTADIR. DEMEK Kİ YAZAR YALAN HABER YAYMAKTA BİR BEİS BULMAMAKTA, HATTA BURADA 3 TON DEDİĞİNİ, BAŞKA BİR ESERİNDE 4,5 OLARAK FÜTURSUZCA ARTIRMAKTADIR.

BİZ BURADA, YAZARIN ALINTI YAPTIĞI KAYNAKLARDA GEÇEN RAKAMLARIN DOĞRULUĞU VEYA YANLIŞLIĞI İLE İLGİLENMİYORUZ. OKURLARINI, KENDİSİNİN KIT MATEMATİK BİLGİSİ AMA ENGİN TARAFGİRLİĞİ İLE BAŞBAŞA BIRAKIYORUZ. 

BİZ SERVET DÜŞMANI OLMADIĞIMIZ İÇİN, YAZARIN YAPITINDA ADLARI ANILAN SAHÂBENİN TEREKELERİYLE İLGİLENMEYECEĞİZ. SADECE, KAZANDIKLARINI NERELERDE HARCADIKLARINA BİR NEBZECİK DE OLSA DEĞİNECEĞİZ:

«Hz. Osman nazik ve mahcup bir tabiata sahip olmanın yanı sıra son derece cömertti. Medine’ye hicretten sonra içme suyu sıkıntısı yaşandığı bir sırada 35.000 dirheme satın aldığı Rûme Kuyusu’nu vakfetmesi, Tebük Seferi hazırlıklarında en büyük yardımı yapması, Hz. Ebû Bekir zamanındaki bir kıtlık sırasında 1000 deve yükü buğday, kuru üzüm ve zeytinyağı ile dönen kervan malının tamamını muhtaç durumdaki Müslümanlara dağıtması, Talha b. Ubeydullah’ta olan 50.000 dirhem alacağını bağışlaması onun cömertlik ve hayır duygusunu açıkça göstermektedir. Civardaki yerleri satın alıp Mescid-i Harâm’ı genişleten ve Harem’in sınır taşlarını yenileten Hz. Osman, Mescid-i Nebevî’yi yeniden inşa ettirirken kendi malından 10.000 dirhem harcamıştı. Akrabalarına da kendi malından büyük miktarlarda yardım yaptığı bilinmektedir.» [9]

«Abdurrahman b. Avf, hem Câhiliye döneminde, hem de İslâm devrinde ticaretle meşgul olarak büyük bir servet kazanmış, servetini Allah yolunda harcamaktan çekinmemiştir. Beş yüz deve yükü tutan büyük bir kervanı bir defada bağışlayacak, ayrıca bir günde otuz köleyi azat edecek derecede cömertti.» [10]

«İyi bir hatip olan, zenginliği ve cömertliğiyle tanınan Talha’nın Hz. Peygamber tarafından “hayr, feyyâz, cûd” sıfatlarıyla anıldığı rivayet edilmiştir. Sahâbenin en zenginlerinden biri olduğu için geriye büyük bir miras bıraktı. Talha b. Abdullah cömertliğiyle de meşhurdu. Şair Ferezdak’ın Medine’ye geldiğinde Talha hakkında methiyeler söylediği, onun da kendisine 1000 dinar verdiği zikredilmiştir. Talha başkalarına ikram edecek durumda olduğu zaman kapısını açar, bunu görenler evine gelirdi. Onlara sadece yemek yedirmekle kalmaz, istedikleri şeyleri alıp götürmelerine de izin verirdi. İkram edecek bir şeyi olmadığı zaman ise kapısını kapatırdı.»[11]

5. DOSTOYEVSKİ, HÜMANİST DEĞİLDİR

«Yazara göre, Dostoyevski: “Yeryüzünde tek bir can acı çekerken nasıl mutlu olunur ki” diyesi bir hümanisttir.»[12]

ŞUNA DİKKAT EDİLMELİDİR Kİ DOSTEYEVSKİ: “Türklerin bir an evvel işi bitirilmelidir. Mağlûp oldukları, ellerinden kuvvet ve silâhları alındığı zaman Türkler de kazan tatarları gibi elbiselerini satmaya başlayacaklardır” DİYEBİLEN DE BİRİSİDİR.[13]

6. UYGARLIK, YARATILIŞTAN DAHA YAŞLIDIR

«Dünya uygarlık tarihinden habersiz olanlar, zannederler ki uygarlık, medeniyet, Muhammed’le başlamış, insanoğlu ancak onun dünyaya gelmesiyle önünü görebilmiştir.» [14]

YAZAR, BU SÖZÜ SANKİ KUR’ANÎ BİR BİLGİYİ PAYLAŞIYORMUŞÇASINA SÖYLÜYOR AMA KUR’AN BÖYLE BİR İDDİAYA YER VERMİYOR. HATTA BUNUN TAM TERSİNİ SÖYLÜYOR.

KUR’AN, İNSAN YERYÜZÜNE GÖNDERİLMEDEN ÖNCE, ARZDA KAN DÖKÜLMEDİĞİNİ VE HER ŞEYİN YOLUNDA GİTTİĞİNİ BİLDİRİYOR (Bakara 27, 30, 205). YERYÜZÜNE GÖNDERİLEN İNSANA: “YERYÜZÜNDE BOZGUN ÇIKARTMAYIN” DENİLİYOR (Bakara 11). “İNSANLARIN KENDİ İŞLEDİKLERİ (KÖTÜLÜKLER) SEBEBİYLE KARADA VE DENİZDE BOZULMA BAŞLADI (Rûm 41)” DİYOR. BOZGUNCULUKTA / GÖZYAŞI AKITMAKTA VE YERYÜZÜNÜ KANA BULAMAKTA, YAHUDİLERİN BAŞI ÇEKTİĞİNİ BİLDİRİYOR (Mâide 64).

7. KUR’AN TANRININ KELÂMI, RAHMAN’IN İRFANIDIR

«İnsanoğlunun yaratıldığı günden bu yana milyonlarca yıl geçmiştir. Yakın zamana kadar ben de Kuran hakkında, “Muhammed 14 asır önce Kuran gibi bir kitabı nasıl yazdı, nasıl ortaya koyabildi, bu asla mümkün değildir. Kuran, söylendiği gibi ancak Allah’tan gelmedir...” inancından hareketle; hem ondaki bilgilerin olağanüstü olduklarına, hem de ilk defa Muhammed zamanında tanrı tarafından yeni gönderilen mesajlar olduklarına inanıyordum.» [15]

KUR’AN’IN İNSAN SÖZÜ OLDUĞUNU SAVUNANLARA ALLAH TEÂLÂ’NIN ÇAĞRISI ŞUDUR:

Bakara Sûresi 23

2.23: Ve in kuntum fî raybim mimmâ nezzelnâ alâ abdinâ feé'tû bisûratim mim mislih, ved'û şuhedâekum min dûnillâhi in kuntum sâdigîn.

Hamdi Döndüren Meali: - Eğer kulumuz (Muhammed)’e indirdiğimizden, kuşku içinde iseniz, onun benzeri bir sûre de siz getirin! Eğer doğru sözlü iseniz, Allah’tan başka tanıklarınızı (yardımcılarınızı) da çağırın!

AYETE GÖRE, KUR’AN’IN İNSAN SÖZÜ OLDUĞUNU KANITLAYABİLMENİN TEK YOLU VARDIR. O DA AKLINA, FİKRİNE VE İLMİNE GÜVENEN KİMSELERİN İSTERLERSE HEPSİ BİR ARAYA GELEREK, KUR’AN’IN DENGİNDE BİR KİTAP ORTAYA KOYABİLMELERİ VE İNSANLARI YAZDIKLARI BU KİTABIN İLKELERİ ETRAFINDA TOPLAYABİLMELERİDİR. GERİSİ, TAMTAKIR KURU BAKIR LÂFTAN İBARETTİR.

İNKÂRCILARIN GÖZÜNDE ÇÖLDEN ÇIKAN BİR CAHİL BUNU YAPABİLDİYSE, BİLİMCİ GEÇİNENLER DE İSTERLERSE HEPSİ BİR ARAYA GELEREK BUNU YAPABİLMELİLER. AKSİ TAKDİRDE, YA BÜKEMEDİKLERİ ELİ ÖPMELİLER VEYA SUSMAYI TERCİH ETMELİLER.

8. İSLÂM, İNSANLIK KADAR ANTİKADIR

«Kur’an’ın, Muhammed zamanında tanrı tarafından yeni gönderilen mesajlar olduklarına inanıyordum. Ne var ki böyle inandığım halde Kuran’ın anlamını da bilmiyordum. Fakat Kuran’ı tahlil ederken, yanı sıra eskiye ait bilgileri de heykel, tablet gibi sağlam kaynaklardan öğrenirken gördüm ki; ne hayat Muhammed’le başlamış, ne de öne sürdüğü bilgiler yeni ve olağanüstü bilgilermiş. .» [16]

HZ. MUHAMMED’İN AKTARDIĞI BİLGİLERİN YENİ ŞEYLER OLDUĞUNU YAZARA FISILDAYAN KİMDİR?  BUNUN OKKALI BİR YALAN OLDUĞU BİZZAT KUR’AN’LA SABİTTİR:

Ahkâf Sûresi 9

46.9 - Gul mâ kuntu bid'am miner rusuli…

De ki: "Ben türedi bir peygamber değilim.[17]  De ki: «Ben peygamberlerden ilk defa (gelmiş biri) değilim.[18] De ki: “Elçilerin ilki değilim.[19] (Resulüm!) De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim. [20]

«Ayet, Hz. Peygamberin peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkan ilk kişi olmadığını, daha önceki peygamberlerin çizgisini takip ettiğini ifade etmektedir.»[21]

9. ŞÜKREDEN KULLAR, ENDER BULUNURLAR.[22]

«Maalesef inananların ezici çoğunluğu Kuran’ın anlamını bilmeden rastgele ona inanıyor.» [23]

YAZARIN YUKARIDAKİ EKSİK TESPİTİNİ ŞÖYLE DÜZELTELİM: KUR’AN’IN ANLAMINI BİLMEYENLER, DOLAYISIYLA BİLMEDİKLERİ ÖĞRETİLERE BOYUN EĞMEYENLER, İNANDIKLARINI SÖYLESELER DE İMAN ETMİŞ SAYILMIYORLAR (Bakara 8). İNSANLARIN EZİCİ ÇOĞUNLUĞU, MAALESEF BU DURUMDA BULUNUYORLAR (Ra’d 1). BİR DE ALLAHSIZ KİTAPSIZ AZGIN BİR GÜRUH, KEYİFLERİNE GÖRE DAVRANIP, GÜÇSÜZ GÖRDÜKLERİ İMANLI KESİME SİSTEMATİK OLARAK EZİYET EDİYORLAR. ZAYIF DURUMDA OLANLARIN HAYAT TARZLARINA MÜDAHALEDE BULUNUYORLAR (A’râf 90) BÖYLECE, MEDENİYETİN KANINA GİRİYOR, UYGARLIĞIN CANINA OKUYORLAR.

10. UYGARLIK, TEKNİĞE İNDİRGENMEMELİDİR

«Günümüzden yaklaşık 4500 yıl önce şiir biçiminde yazılan Sümer kanunlarının başında bir Prolog (önsöz), daha sonra kanun, son olarak da Epilog (sonsöz) gelir. Mesela Ur-Nammu, Lipit İştar, Hammurabi ve Esnunna gibilerin kanunları böyle. Görüldüğü gibi çağımızda bile kitap yazılırken önsöz ve sonsöze önem verilir. Yani, uygarlık tarihi çok eskilere dayanır.»[24]

UYGARLIK, OLGUSU MEDENİ, EDEPLİ, DÜRÜST, GÖRGÜLÜ, YARDIMSEVER, USLU, VEFALI VE KİBAR OLMAK, SAYGILI, NAZİK VE NARİN DAVRANMAK, HÜRMETTE KUSUR ETMEMEK VE İNCELİK GÖSTERMEK GİBİ HASLETLERİ DE İÇİNDE BARINDIRIR.

BU YÜZDEN, YAZARIN BAHSETTİĞİ ŞU DURUMUN UYGARLIK OLDUĞUNA İTİRAZ EDİYORUZ VE BİZ BUNA SANATÇILIK, ZİRAATÇILIK, MİMARLIK VESAİRE DİYORUZ. KUR’AN’I TETKİK EDENLER, SANATKÂRLIĞIN İNSANLIK TARİHİ KADAR ESKİ OLDUĞUNU ZATEN BİLİRLER. ÇÜNKÜ ONLAR, KUR’AN’DAKİ ŞU AYETLERE GÖNÜLDEN İMAN EDERLER.

Rum Sûresi 9

30.9 - Evelem yesîrû fil ardı feyenzurû keyfe kâne âgıbetullezîne min gablihim, kânû eşedde minhum guvvetev ve esârul arda ve amerûhâ eksera mimmâ amerûhâ…

Mahmut Kısa Meali: “Peki bu inkârcılar hiç yeryüzünü dolaşıp da kendilerinden önceki zalimlerin sonlarının ne olduğunu görmediler mi? Üstelik geçmişte yaşamış bu toplumlar, her bakımdan kendilerinden daha güçlüydüler. Nitekim ziraat, madencilik, inşaat ve benzeri amaçlarla toprağı büyük bir ustalıkla sürüp işlemişler ve yeryüzünü bu günkü insanlardan çok daha ileri düzeyde geliştirip imar etmişlerdi.”

«Tefsirlerde, birçok geçmiş toplumun büyük insan gücüne ve servete sahip oldukları, dolayısıyla toprağı çok iyi işledikleri ve görkemli mimari eserler vücuda getirdikleri üzerinde durulmuştur.»[25]

Fâtır Sûresi 44

35.44 - Evelem yesîrû fil ardı feyenzurû keyfe kâne âgıbetullezîne min gablihim ve kânû eşedde minhum guvveh, ve mâ kânallâhu liyuğcizehû min şey'in fis semâvâti ve lâ fil ard, innehû kâne alîmen gadîrâ.

Mahmut Kısa Meali: “Onlar hiç yeryüzünde dolaşıp da kendilerinden önceki isyankâr toplumların, medeniyetlerin sonu nice olmuş, görmüyorlar mı? Üstelik onlar, kendilerinden daha bilgili, daha gelişmiş ve daha güçlüydüler.”

«Tefsirlerde, birçok geçmiş toplumun büyük insan gücüne ve servete sahip oldukları, dolayısıyla toprağı çok iyi işledikleri ve görkemli mimari eserler vücuda getirdikleri üzerinde durulmuştur.»[26]

Mümin Sûresi 82

40.82 - Efelem yesîrû fil ardı feyenzurû keyfe kâne âgıbetullezîne min gablihim, kânû eksera minhum ve eşedde guvvetev ve âsâran fil ardı femâ ağnâ anhum mâ kânû yeksibûn.

Mahmut Kısa Meali: Onlar yeryüzünü dolaşıp da, kendilerinden önceki zalimlerin nasıl bir akıbete uğradığını görmüyorlar mı? Üstelik geçmişte yaşamış bu toplumlar, kendilerinden daha kalabalık ve gerek ekonomik ve siyasal güç bakımından, gerekse yeryüzünde meydana getirdikleri eserler yönüyle daha üstündüler. Fakat azabımız gelip çatınca, elde ettikleri servet ve saltanat onları yok olmaktan kurtaramamıştı.

Fecr Sûresi 6-12

Görmedin mi, Rabbin nice yaptı Ad'a, yani o, şehirlerde bir benzeri yaratılmayan, sütunlar sahibi İrem'e ve vadilerde kayaları oyan Semûd'a, o kazıklar sahibi Firavun'a... Bütün bunlar, memleketlerde azgınlık yapanlardı,[27] / fesat işlemişler / kargaşa çıkarmışlardı.

«Fecr 6-12’nci ayetlere göre, Hud kavmi, yüksek sütunlar üzerine saraylar binalar yapmıştı. Hicazla Tebük arasında, bugün Medâin-i Sâlih denen bölgede yaşayan Semûd kavmi, vadi kenarında kayaları oyarak evler inşa etmişti. “Kazıklar sahibi” vasfı, Firavun’un sıfatıdır. Yaptırdığı dağlar gibi yüksek Mısır piramitleri yüzünden bu sıfatla da anılmıştır.»[28]

11. YAZARIN ARAPÇASI MI YOK, ALDATMACASI MI ÇOK

«Kur’an’da anlatılanların büyük çoğunluğu zaten Tevrat’ta vardır. Kaldı ki Tevrat’ta anlatılan efsanelerin, binlerce yıl öncesi mitolojilere dayandıkları hakkında tarihi tabletler vardır. Fikir olsun diye burada birkaç örnek vermek istiyorum: Tevrat ve Kur’an’da anlatıldığına göre Musa peygamber zamanında Mısır’ı yöneten Firavunun, İsrail oğullarından bir çocuğun dünyaya gelip büyüyeceğini ve sonunda saltanatını ele geçireceğini rüyasında görmesi üzerine, bunu önlemek için İsrailoğulları’ndan kim erkek çocuk doğursaydı onu öldürürdü.»[29]

BİRİNCİSİ, “Kur’an’da anlatıldığına göre” DENİLEREK YALAN SÖYLENMEKTEDİR. ÇÜNKÜ, “SALTANATINI ELE GEÇİRECEĞİNİ RÜYASINDA GÖRMESİ ÜZERİNE” GEREKÇESİ KUR’AN’IN HİÇBİR YERİNDE GEÇMEMEKTEDİR.

İKİNCİSİ, «İsrailoğulları’ndan kim erkek çocuk doğursaydı onu öldürürdü» İFADESİ YANLIŞTIR. İFADENİN DOĞRUSU, “DOĞAN ERKEK ÇOCUĞU ÖLDÜRTÜRDÜ” OLMALIDIR.

A’râf Sûresi 141

7.141 - Ve iz enceynâkum min âli fir'avne yesûmûnekum sûel azâb, yugattilûne ebnâekum ve yestahyûne nisâekum, ve fî zâlikum belâum mir rabbikum azîm.

Diyanet Meali: Hani sizi Firavun ailesinden kurtarmıştık. Onlar size en kötü işkenceyi uyguluyorlardı. Oğullarınızı öldürüyor, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. Bunda size Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan vardı.

12. TEVAZU, BÖYLE MEVZU EDİLMEZ

«Söz İsa’nın göklere çıkmasından açılmışken Muhammed’in bir taktiğinden söz etmeden geçemem. Muhammed Yahudileri kazanmak veya tepkilerini aza indirgemek için Musa’yı değişik vesilelerle kullanmıştır. Örneğin, bir Yahudi “Musa büyüktür!” diyor, bir Müslüman da “Hayır Muhammed büyüktür!” derken; Müslüman olan kişi Muhammed’den de cesaret alarak Yahudi’yi dövüyor. Bunun sonucu olarak Yahudi Muhammed’e gidip olup bitenleri anlatınca, Muhammed şu yanıtı veriyor: “Beni Musa’ya tercih etmeyin. Çünkü bana göründü ki kıyamet günü herkes baygınlık geçirmişti. Ben kalkıp baktığımda Musa Arş’ın direğinden tutmuş duruyordu. Ben, acaba kendisi baygınlık geçirmemiş miydi, yoksa geçirmişti de herkesten önce mi kalkmıştı bilemem” diyor ve böylece bir noktada Musa’yı bir taktik olarak kendisinin önüne geçiriyor. (Tecrid-i Sarih, no:1080, Müslim Fedail no: 2373, El’lü’lüü ve’l Mercan, no: 1534-5; İbrahim Canan, K. Sitte, 12/344, hadis no: 4337. Buhari, Müslim, Ebu Davud ve Tirmizi’den naklen).»[30]

MUHAMMED EFENDİMİZ, MÜSLÜMANLAR KENDİ PEYGAMBERLERİNİ DİĞERLERİNDEN ÜSTÜN TUTMASINLAR DİYE TEVAZUDA BULUNUYOR VE ASHABINA ALÇAK GÖNÜLLÜLÜĞÜ ÖĞRETİYOR. NE VAR Kİ, AĞZIYLA KUŞ DA TUTSA YAZAR GİBİ KADİR KIYMET BİLMEZLERE YARANAMIYOR.

YAZARIN DİPNOTU NEREYE İLİŞTİRDİĞİNE BAKILDIĞINDA DA: “ve böylece bir noktada Musa’yı bir taktik olarak kendisinin önüne geçiriyor” CÜMLESİ, SANKİ VERDİĞİ KAYNAKTAN ALINTILANMIŞ GİBİ DURUYOR. YAZAR BU YANLIŞI, SANIRIM ÖZELLİKLE BÖYLE ANLAŞILSIN DİYE YANLI DAVRANARAK AMAÇLI YAPIYOR.

TARAFSIZ DAVRANAYDI, YAPTIĞI ALINTIDA DİPNOT CÜMLENİN ŞU NOKTASINDA OLMALIYDI:

“… Ben, acaba kendisi baygınlık geçirmemiş miydi, yoksa geçirmişti de herkesten önce mi kalkmıştı bilemem” diyor (Tecrid-i Sarih, no:1080, Müslim Fedail no: 2373, El’lü’lüü ve’l Mercan, no: 1534-5; İbrahim Canan, K. Sitte, 12/344, hadis no: 4337. Buhari, Müslim, Ebu Davud ve Tirmizi’den naklen) ve böylece bir noktada Musa’yı bir taktik olarak kendisinin önüne geçiriyor.»

13. SABIR ABİDESİ EYÜP

«Kuran’da (Sad suresi 41-44.) ve Tevrat’ın Eyüp bölümünde anlatılan, Eyüp peygamber efsanesi bile bir Sümer mitolojisine dayanır. Gayem burada onun efsanesini anlatmak değil; demek istediğim, bu efsanenin çok eskilere dayanmış olması. Konu hakkında altı tablet bulunmuş, bunların ikisi İstanbul Arkeoloji müzesinde (Nİ.4587), diğer dördü de ABD Philadelphia Üni. Nippur koleksiyonu bölümünde bulunuyor; toplam 135 satırdır. Tabletlerde anlatıldığına göre Eyüp efsanesi Tevrat’tan en az bin yıl önce kaleme alınmıştır. (Bunun tam tercemesi, S.N. Kramer’in Tarih Sümer’de Başlar, bölüm.15 ile The Sumerians, s.125-129’da vardır.[31]

SÜMERLER DE BİLDİĞİNE GÖRE, YAZAR GİBİLERİN ZANNETTİĞİ GİBİ EYÜP ALEYHİSSELÂM BİR MİT DEĞİLDİR. BESBELLİ Kİ HİT BİRİDİR.

14. MEVLÂ’NIN VEFALI KULU HZ. İBRAHİM

«Kuran’da (Enbiya suresi, 69. Ayet) anlatılan İbrahim peygamberin, dönemin yöneticileri tarafından ateşe atıldığı, fakat Allah’ın, “Ey ateş İbrahim’e serin ol” demesi üzerine ateşin onu yakmadığı efsanesi meşhurdur. Şunu da belirteyim ki, İbrahim peygamber Kur’an’ın belirttiği gibi böyle güçsüz, kimsesiz biri değildi. O günkü koşullara göre onun yendiği topluluklar bile vardı. Askerî gücünün korkusundan, gittiği bazı yerlerde krallar onu karşılamağa gelirdi. Sadece kendi evinde 318 özel asker (tabir caizse bugünkü özel tim gibi) her an için hazırdı. Bütün bunlar Tevrat’ta anlatılıyor. (Tekvin bölümü, 14/14-24.)» [32]

DİYELİM Kİ TEVRATTA BÖYLE BİR BİLGİ VAR. TEVRATTAKİ BU BİLGİ, HZ. İBRAHİM’İN ÖMRÜNÜN BÜTÜNÜNÜ BÜRÜDÜĞÜNÜ NASIL KANITLAR?

HZ. İBRAHİM’İN KENDİSİ EFSANE BİR ADAMDIR. SERÜVENİ İSE BÜSBÜTÜN DESTANDIR.

15. DİN KÂFİRLERİN DEFTERİNİ DÜRECEKTİR. KİTABI, HER KİTABA GALİP GELECEKTİR

«Tanrının gönderdiği dinin defteri dürülmek üzere»[33]

Ali İmran Suresi 12

3.12 - Gul lillezîne keferû setuğlebûne ve tuhşerûne ilâ cehennem, ve bié'sel mihâd.

Abdulbaki Gölpınarlı Meali: Kâfirlere de ki: yakında alt olacaksınız, cehennemde toplanacaksınız.

Tevbe Suresi 33

9.33 - Huvellezî ersele rasûlehû bil hudâ ve dînil haggı liyuzhirahû aled dîni kullihî ve lev kerihel muşrikûn.

Diyanet Meali: Allah, kendisine ortak koşanlar hoşlanmasalar bile, dinini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini hidayetle ve hak dinle gönderendir.

16. EN ŞİDDETLİ DÜŞMAN YAHUDİLER VE MÜŞRİKLERDİR (5/82)

«Tanrı neden eskiden hep Yahudilerle uğraşıyordu da şimdi ise bir şey yapmadan dünyada varolan mezalimi seyrediyor!»[34]

GÜNÜMÜZDE GÖRÜNEN GERÇEK ŞU Kİ, TANRI YAHUDİLERLE BOŞUNA UĞRAŞMIYORMUŞ. DİĞER İNSANLAR, KEŞKE KU’RAN’A ZAMANINDA KULAK VERSEYDİLER DE YAZARIN KENDİSİNİN DE ŞİKÂYETLENDİĞİ DÜNYADA YAŞANAN ŞU MEZALİMİ / ŞU FESADI / ŞU KARGAŞAYI BİRAZ OLSUN ENGELLESEYDİLER. EH! KENDİLERİ BİLİRLER. KULUNA ZULMETMEZ MEVLÂSI. KULUN ÇEKTİĞİ KENDİ FİİLİNİN BELÂSI.

17. ALDATMAK BİR FESAT TÜRÜDÜR. FESATÇININ DEFTERİ DÜNYADA DA DÜRÜLÜR.

«Kuran’ın değişik yerlerinde tartı ve ölçülere dikkat edin, bu konuda dürüst davranın denir. (Mutaffifin suresi gibi) Fakat ahiret tehdidi dışında herhangi bir yaptırım söz konusu değildir.»[35]

KUR’AN, A’RÂF 85’DE “YERYÜZÜ DÜZENE GİRDİKTEN SONRA, ORADA FESAT ÇIKARMAYIN” DİYEREK, ÖLÇÜDE VE TARTIDA HİLE YAPMANIN YERYÜZÜNDE FESAT ÜRETMEK OLDUĞUNU SÖYLEMİŞTİR.  FESAT İŞLEMENİN DÜNYADA DA BİR YAPTIRIMININ OLDUĞUNU BİLDİREN AMA BURADA GÖRMEZDEN GELİNEN BU AYETİ, YAZAR ESERİNİN 79’UNCU SAYFASINDA KENDİSİ DE ZİKRETMİŞTİR.

“Allah ve peygamberine karşı cephe açanların ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası: ‘Ya öldürülmeleri ya asılmaları ya eller ve ayaklarının çapraz olarak kesilmeleri veya sürgün edilmeleridir. Bu- ceza-, onlara dünyada çekecekleri bir zillettir. Ahrette ise kendilerine daha ağır ceza vardır.” [36]

BU ŞEKİLDE ZİKRETMEYE ZİKRETMİŞTİR. ANCAK, ASLINDA HEM ALLAH’A HEM TOPLUMA HEM DE DOĞAYA KARŞI İŞLENEN SUÇLARIN KARŞILIĞI OLARAK BELİRLENEN BU CEZAYI, “Kur’an’a karşı muhalefet yapmak isteyenler için” UYGULANDIĞI KAYDIYLA, GENE ÇARPITMAYA GAYRET ETMİŞTİR.

18. YAZAR SÖZÜNÜN ERİ DEĞİL

«Dinlerle ilgili bakış açım farklı olmakla birlikte, bu konuda kitap yazanların ilki değilim; benim gibi eleştirel biçimde konuyu ele alan birçok yazar vardır; ancak ben bu yapıtımda rivayetlere değil; tablet gibi tarihi belgelerle Kuran’daki bilgilerin karşılaştırmasına önem veriyorum. Ayrıca ben Kuran’ın içinde kalarak, onun yetersizliklerini yine kendi ayetleriyle ortaya koyuyorum[37]

NE İMİŞ NE İMİŞ? KUR’AN’I KENDİ AYETLERİYLE ORTAYA KOYUYOR İMİŞ. ŞU İDDİASINA KEŞKE SADIK KALSA İMİŞ.

19. İNSANLAR TOPRAKTANDIR KUŞKUSUZ. NE YAPRAK NE DE TOPRAK YAŞAYAMAZ SUSUZ

«Kuran’da geçen “Her canlının sudan yaratılma” cümlesinden neyin amaçlandığı net değildir / açıklanmamıştır. Acaba iki cinsin birleşmesinden (sperm ve ovumdan) meydana gelen canlıları mı kastetmiş? Ki bu, görünen bir şey olduğu için herkes tarafından söylenebilir; bunun mucize ile alakası yok veya başka bir şey mi kastetmiş buna herhangi açıklık yoktur. Dolayısıyla bunu fazla abartmanın bir anlamı yok.»[1]

YAZAR, NEYİN AMAÇLANDIĞINI BİLE ANLAMAMIŞ AMA SATAŞMA ALIŞKANLIĞINI YİNE BIRAKAMAMIŞ. TEFSİRLERDEN BAZILARI BU HUSUSU ŞU ŞEKİLDE AÇIKLAMIŞ:

Enbiya Suresi 30

21.30 - E ve lem yerallezîne keferû ennes semâvâti vel arda kânetâ ratgan fefetagnâhumâ, ve cealnâ minel mâi kulle şey'in hayy, efelâ yué'minûn.

Hamdi Döndüren Meali:

İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken, bizim onları birbirinden ayırdığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?

«Ayete göre, evren ilk yaratıldığında tek kütle halinde iken sonradan parçalara ayrılmıştır. Evrenin oluşumu: Yukarıdaki ayet çağımız biliminin ulaştığı bir gerçeğe işaret etmektedir. Kimi bilginlerin tespitine göre, bütün evren başlangıçta tek gaz kütlesi halinde idi. Zamanla bu gaz kütlesinden küreler halinde parçalar kopmuş ve uzay boşluğuna fırlamıştır. Aynı şekilde dünyamız da gaz kütlesi halinde iken güneşten kopmuş ve zaman içinde soğuyarak kabuk bağlamıştır. Dünya güneş yörüngesinde dönerken, oluşum sırasından dünyadan yükselen gazlar ve buharlar, yoğunlaşarak yağmur şeklinde yeniden dünyaya dökülünce, denizler ve okyanuslar meydana gelmiştir. Suda yosun şeklinde başlayan canlılar, ilâhî kanunlara göre gelişmiştir. Cenabı Hak suyla karışık dünya çamurundan insanı en mükemmel bir şekilde yaratarak, diğer dünya ve gök cisimlerini onun yararlanmasına sunmuştur.»[2]

«Kur’an âyetlerini bilimsel buluş veya teorilerle açıklamak her zaman ve her ayet için isabetli bir yöntem olmamakla birlikte, evrenin yaratılışı konusundaki teoriler ve tabiat bilimlerindeki gelişmelerin bu ayetlerin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olduğunu söylemek mümkündür. 30. ayetteki “göklerin ve yerin bitişik olup ayrılması ve her canlının sudan yaratılması” ifadesi, modern zamanlarda yazılmış bazı tefsirlerdeki açıklamalara göre, ayette evrenin başlangıçta bir bütün yani tek bir kütle olduğu, bu kütlenin sonradan bölünüp parçalara, yani dünyanın da içinde bulunduğu uzay cisimlerine ayrıldığı ifade edilmektedir. Kur’an’ın bu ifadesi günümüzde genellikle astrofizikçilerin evrenin oluşumu hakkında kabul ettikleri teoriye uygun gibi görünmektedir. Bu bilim adamlarına göre uzaydaki cisimler vaktiyle bir gaz ve toz kütlesi (nebula, bulutsu) halinde idi. Merkezî çekim sebebiyle büzüşüp muhtelif noktalarda yoğunlaşan bu gaz kütlesinden zamanla küreler halinde parçalar koparak uzay boşluğuna fırlamış; merkezî çekim kuvvetinin etkisiyle dönmeye, uzayın soğukluğu sebebiyle de soğumaya başlamıştır. Bu dönüş esnasında yoğunlaşan ana kütlelerden de bazı parçalar kopmuş, bunlar da ana kütlelerin etrafında dönmeye devam etmiştir. Böylece tek bir kütle, milyarlarca yıl ile ifade edilen zaman dilimlerinde galaksi ve güneş sistemlerine, bunlar da giderek yıldızlara, gezegenlere ve bunların uydularına dönüşmüş, nihayet güneşin uydusu olan dünyamızın da içinde yer aldığı gezegenler iyice soğuyarak bugünkü şekillerini almıştır.  Ayette, hayatın temelinin suya dayandığına işaret edilmek üzere canlı olan her şeyin sudan yaratıldığı bildirilmektedir. Mevcut bilgilerimize göre de dünyamızdan yükselen gaz ve buharlar, yoğunlaşarak yağmur şeklinde tekrar dünyaya dökülmüş, böylece denizler ve okyanuslar meydana gelmiştir. Suda yosunlaşma ile başlayan canlılar âlemi, ilâhî kanunlara göre gelişerek bugünkü halini almıştır. Bilimin verilerine göre canlıların birleşiminin yarıdan fazlasını su oluşturmaktadır. Başka bir ayette Allah Teâlâ’nın her canlıyı sudan yarattığı açık bir şekilde ifade edildikten sonra canlıların özelliklerine göre türlerine ayrıldığı belirtilir (bk. en-Nûr24/45). Allah en gelişmiş canlı türü olarak da yine içinde suyun bulunduğu özel bir çamurdan insanı yaratmıştır (Esed, II, 650-651). Muhammed Esed’e göre “Her canlıyı sudan yarattık” ifadesi üç boyutlu bir anlam taşımaktadır: 1. Su bütün canlı türlerinin ilk örneğinin ortaya çıktığı ortamdır; 2. Var olan veya tasarlanabilen bütün sıvılar içinde yalnızca su, hayatın ortaya çıkıp tekamül etmesi için uygun ve gerekli özelliklere sahiptir; 3. Hayvansal veya bitkisel, canlı her hücrenin fiziksel temelini oluşturan ve içinde hayat olgusunun belirebileceği yegâne madde ortamı olan protoplazma büyük ölçüde sudan ibarettir ve bütünüyle suya dayanmaktadır. (II, 651).»[3]

«Astrofizikçilerin henüz elde edebildikleri bazı bilgiler şaşırtıcı bir biçimde bundan on dört asır önce Kur’an tarafından ibretlik bir şekilde ortaya konmuştur. Kur’an, evrenin başlangıçta tek bir elementten, yani hidrojenden meydana gelen bir gaz kütlesi olduğunu ve bu kütlenin sonradan merkezi çekim yüzünden büzüşüp muhtelif noktalarda yoğunlaştığını ve böylece zaman içinde galaksi ve güneş sistemlerine ve bunlardan da giderek yıldızlara, gezegenlere ve onların uydularına dönüştüğünü ortaya koymaktadır.»[4]

«Tabiat ilimlerindeki gelişmeler, bu âyetin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmuştur. Nitekim, bazı ilim adamlarına göre uzaydaki cisimler, vaktiyle bir gaz kütlesi halinde idi. Zamanla, bu gaz kütlesinden küreler halinde parçalar kopmuş ve uzay boşluğuna fırlamıştır. Aynı şekilde, dünyamız da, bir gaz kütlesi olan güneşten kopmuş ve zaman içinde soğuyarak kabuk bağlamıştır. Bu arada, dünyamızdan yükselen gazlar ve buharlar, yoğunlaşarak yağmur şeklinde tekrar dünyaya dökülmüş ve böylece denizler ve okyanuslar meydana gelmiş, suda yosunlaşma ile başlayan canlılar, ilâhî kanunlara göre gelişmiştir. Allah en mükemmel canlı türü olarak da yine içinde suyun bulunduğu özel bir çamurdan insanı yaratmıştır.»[5]

«Bu ayetten canlı olan her şeyde suyun bulunduğu veya suya ihtiyacı olduğu anlaşılmaktadır. İlk insan olan Âdem (a.s), suya toprak karıştırılarak yani çamurdan yaratılmıştır. “Bu sudan bir insan yaratıp, ona soy sop veren, O (Allah)’tır.” Bk. (Furkan: 54) Bazıları burada sudan maksadın “nufte” olduğunu söylemişlerse de bu durumda dünyada sadece insan ve hayvanların varlığı anlaşılır. Hâlbuki buradaki suyun bilinen su olduğu (el-Mêü) kelimesinin belirli olduğundan da anlaşılmaktadır. İşte bu durumda ayet, hayvanlardan başka bitkilerin dahi sudan yaratıldığına şamil olur.»[6]

«Allah “yaşayan her canlıyı sudan yarattı” ifadesi, bugünün bilim dünyasının evrensel olarak kabul ettiği bir gerçeği son derece özlü bir biçimde dile getirmektedir. Bu Kur’ânî ifade üç boyutlu bir anlam ortaya koymaktadır: (1) Su -ve özellikle, deniz- tüm canlı türlerinin ilk örneğinin (prototype) ortaya çıktığı ortamdır; (2) Var olan ya da tasarlanabilen tüm sıvılar içinde yalnızca su, hayatın ortaya çıkıp tekamül etmesi için uygun ve gerekli özelliklere sahiptir; (3) Hayvansal ya da bitkisel, canlı her hücrenin fiziksel temelini oluşturan ve içinde hayat olgusunun belirebileceği yegane madde ortamı olan protoplazma büyük ölçüde sudan ibarettir ve bütünüyle suya dayanmaktadır. Evrenin başlangıçtaki fiziksel birliğine işaret eden önceki ifadeyle canlı âlemin elementer birliğini işaret eden bu ifadenin birlikte ele alınması, tüm yaratılış olgusunun dayandığı tek bir planın, tek ve tutarlı bir yaratma eyleminin ve buna bağlı olarak da tek bir yaratıcının varlığına götürmektedir. Allah'ın birliğine ve yarattığı âlemin bu anlamdaki insicamına ilişkin vurgu aşağıda 92. ayette yeniden dile getirilmektedir.»[7]

«Buradaki su, (el) belirlilik takısıyla gelmiştir ki, “herkesin bildiği su” demektir.»[8]

«Bu ayet, çağımızda ulaşılan bilimsel bir gerçeği açıklamaktadır: Bilimsel teoriye göre bütün kâinât, başlangıçta bir gaz bulutu halinde idi. Sonra bir patlama ile bu gaz kütlesinden galaksiler, bunlara bağlı yıldız kümeleri, güneş sistemleri oluşmuştur. Dünyamız da bağlı bulunduğu Güneş sisteminin gezegenlerinden biridir. Önceleri bir ateş bulutu halinde bulunan Dünya da yavaş yavaş soğuyup kabuk bağlamıştır. Oluşum sırasında Dünya üzerinde yükselen gazlar ve buharlar yağmur biçiminde dünyaya dökülmüş; denizler, okyanuslar oluşmuştur. Denizlerde yosun biçiminde başlamış olan bitkisel hayat gelişe, gelişe insana kadar varan canlılar meydana gelmiştir. Yani önceleri ratk (bitişik) olan gök cisimlerinin fatkı (birbirinden ayrılması) ile Dünya meydana gelmiş ve dünyada oluşan sudan, hayat doğmuştur. İşte ayet, gayet öz bir ifade ile bu gerçeği anlatmaktadır.»[9]

«Ayet, insan neslinin yaratılışından çok önceki bir zamandan söz ettiği halde, “Görmediler mi?” sözüyle başlamakta ve böylece, sözü edilen şeyin zaman içinde görüleceğine işarette bulunmaktadır. Nitekim bugün uzayın milyarlarca ışık yılı derinliklerine çevrilen optik ve radyo teleskoplar, yerdeki ve uzaydaki araçlardan yapılan ölçümler, kâinat tarihinin çeşitli aşamalarından kesitleri gözlerimizin önüne sermekte ve bize, uzayda milyarlarca yıl öncesini, hatta kâinatın “bebekliğini” seyretme imkânını vermektedir. Bütün bunlardan çıkan sonuç: Gökler ve yer, vaktiyle tek bir varlıktan ibaretti; sonradan galaksiler, yıldızlar, gezegenler kuruldu ve bunlar birbirlerinden ayrıldılar.

Bitki olsun, hayvan olsun, bütün canlıların yaratılışına suyun kaynak teşkil etmesi de, Kur’an’ın mucize olarak verdiği haberler arasında bulunmakla birlikte, burada dikkat çekilen bir başka nokta daha vardır: Bugün sadece 700 bin kadarı keşfedilmiş bulunan ve tamamı hakkında da 50 milyon ile 100 milyon arasında tahminler yürütülen canlı türlerinin akıl almaz zenginliğinin altında, iki elementten meydana gelmiş bir madde vardır ki, bu mucize madde, bütün bu canlı türlerinin sayısız bedenlerinde iş görmekte, her yere Rabbinin izniyle hayat götürmektedir. İşte bu, bütün hayatı kuşatan bir muhteşem tevhid delilidir.»[10]

Su ve Toprak, Kur’an’da Birbirinin Yerine Geçebilen İki Elementtir

Nisâ Suresi 43

Yâ eyyuhâ-llezîne âmenû lâ takrabû-ssalâte veentum sukârâ hattâ ta’lemû mâ tekûlûne velâ cunuben illâ ‘âbirî sebîlin hattâ tagtesilû(c) ve-in kuntum merdâ ev ‘alâ seferin ev câe ehadun minkum mine-lgâ-iti ev lâmestumu-nnisâe felem tecidû mâen feteyemmemû sa’îden tayyiben femsehû bivucûhikum veeydîkum(k) inna(A)llâhe kâne ‘afuvven gafûrâ(n)

Mehmet Türk Meali

Ey iman edenler! Sarhoş iken, ne söylediğinizi bilinceye, cünüp iken de -yolcu olmanız dışında- boy abdesti alıncaya kadar, namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olmuşsanız veya yolcu iseniz yahut helâdan gelmişseniz ya da kadınlara yaklaşmış ve de su bulamamışsanız; temiz bir topraktan yüzlerinize ve ellerinize sürerek teyemmüm edin. Şüphesiz ki Allah, çok affedicidir, pek bağışlayıcıdır.

Mâide Suresi 6

Yâ eyyuhâ-llezîne âmenû izâ kumtum ilâ-ssalâti fagsilû vucûhekum veeydiyekum ilâ-lmerâfiki vemsahû biruûsikum veerculekum ilâ-lka’beyn(i)(c) ve-in kuntum cunuben fettahherû(c) ve-in kuntum merdâ ev ‘alâ seferin ev câe ehadun minkum mine-lgâ-iti ev lâmestumu-nnisâe felem tecidû mâen feteyemmemû sa’îden tayyiben femsehû bivucûhikum veeydîkum minh(u)(c) mâ yurîdu(A)llâhu liyec’ale ‘aleykum min haracin velâkin yurîdu liyutahhirakum veliyutimme ni’metehu ‘aleykum le’allekum teşkurûn(e)

Mehmet Türk Meali

Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı mesh edin,2 topuklarınıza kadar da ayaklarınızı (yıkayın.) Eğer cünüp iseniz hemen iyice temizlenin. Eğer hasta olmuşsanız veya yolcu iseniz yahut helâdan gelmişseniz ya da kadınlara yaklaşmış ve de su bulamamışsanız; temiz bir topraktan yüzlerinize ve ellerinize sürerek teyemmüm edin. (Bu emirlerle) Allah, size güçlük vermek istemeyip şükredesiniz diye sizi temizlemek ve size olan nimetini tamamlamak istiyor.

 

20. ALLAH’IN DEDİĞİ DEDİKTİR

«Yasin suresi 82. ayette, “Allah bir şeye, ‘Ol’ dedi mi hemen oluverir” deniyor. O halde acaba Allah’a zor mu geliyordu ki kalkıp göklerle yeri 6 günde yarattı, neden bir anda değil de altı günde? Kaldı ki, ha 6 gün demiş, ha başka bir rakam kullanmış fark etmez. Çünkü bu kuru bir iddiadır, bunun ispatı, bilimsellikle ilgisi yok.»[41]

HANGİ HABERİN BİLİMSEL OLDUĞUNA KİMLER KARAR VERİYORLAR? BİLİM İNSANLARI DENİLEN ZATLAR, DÜN ZARARLI DEDİKLERİ GIDALARI BUGÜN FAYDALI İLAN EDEBİLİYORLAR. AYNI ZATLAR, GDO’LU GIDALAR ÜRETİP HALKA YEDİREBİLİYORLAR. AYNI ZATLAR, İLÂÇ FİRMALARIYLA ANLAŞIP HASTA İNSANLIRIN CANLARINA OKUYABİLİYORLAR. AYNI ZATLAR, DÜNYA NÜFUSUNA MÜDAHALE ETMEK İÇİN VİRÜS ÜRETEBİLİYORLAR. AYNI ZATLAR, NÜKLEER, KONVANSİYONEL VEYA KİMYASAL SİLÂH ÜRETİCELERİNİN BİLE İSTEYE MÜHENDİSLERİ OLABİLİYORLAR. DARVİN’İN TEORİSİNE İMAN EDİP ZAYIFLARI BÖCEK GİBİ GÖREBİLİYORLAR.

İŞTE, YAZAR VE YAZAR GİBİLER, EKSERİSİ GENELLİKLE ETİK DAVRANMAYAN VE KARL MARX’IN NİTELEMESİNE BENZER ŞEKİLDE SERVET SAHİPLERİNİN ZİNCİRSİZ KÖLELERİ GİBİ ÇALIŞAN BU SÖZDE BİLİMSELCİLERİN SÖYLEDİKLERİNE GÜVENİYORLAR. MÜSLÜMANLAR İSE, “YARATAN BİLMEZ Mİ (67/14)” DİYORLAR VE İLMİ HER ŞEYİ KUŞATAN RABLERİNİN HABERLERİNE BOYUN EĞİYORLAR.

21. ZORLUK BİZE GÖREDİR

«Kur’an Allah’ının kendisi de Kuran’ın bir yerinde (Naziat 27), gökleri yaratmanın zor olduğunu yazıyor.» [42]

KUR’AN’IN SÖYLEDİĞİ BİLGİLERİ BİRBİRLERİYLE İRTİBATLANDIRMADAN AYETLERİN ANLAMINI ANLAMAK ÖYLE PEK DE KOLAY DEĞİLDİR. ÇÖZEBİLMEK İÇİN İLGİLİ AYETLERİ BİR ARAYA GETİRMEK YANI SIRA AKLI, FİKRİ, ZİHNİ HAREKETE GEÇİRMEK GEREKLİDİR.

TÜRKÇE YAZAN ŞAİRLERİN BİLE HER YAZDIĞINI BİR ÇIRPIDA ANLAYAMAMAMIZIN SEBEBİ NEDİR?

ŞAİRİN ÖZ GEÇMİŞİNİ, İDEOLOJİSİNİ, PSİKOLOJİSİNİ VESAİRESİNİ BİLMEMEMİZDİR. BUNLARI BİLDİĞİMİZDE, ŞİİRLERİNİ DE KAPASİTEMİZ ÖLÇÜSÜNDE ÇÖZMEMİZDİR.

BÜTÜNCÜL OLARAK BAKTIĞIMIZDA, KUR’AN BU KONUDA ŞU BİLGİLERİ VERMEKTEDİR:

1- MEKKE MÜŞRİKLERİ, GÖKLERİ, YERLERİ, GÜNEŞ’İ VE AY’I, ALLAH’IN YARATTIĞINA ZATEN İNANIYORDU:

Ankebut Suresi 61

29.61 - Ve lein seeltehum men halegas semâvâti vel arda ve sehharaş şemse vel gamera leyegûlunnallâh, feennâ yué'fekûn.

Diyanet Meali: Onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim verdi?" diye soracak olsan mutlaka, "Allah" diyeceklerdir. O hâlde nasıl (haktan) döndürülüyorlar?

Lokman Suresi 25

31.25 - Ve lein seeltehum men halegas semâvâti vel arda leyegûlunnallâh, gulil hamdu lillâh, bel ekseruhum lâ yağlemûn.

Hamdi Döndüren Meali: Andolsun sen onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, onlar “Allah!” derler. De ki: “Hamd Allah’a aittir.” Ama onların çoğu bilmezler!

Zümer Suresi 38

39.38 - Ve lein seeltehum men halegas semâvâti vel arda leyegûlunnallâh, gul eferaeytum mâ ted'ûne min dûnillâhi in erâdeniyallâhu bidurrin hel hunne kâşifâtu durrihî ev erâdenî birahmetin hel hunne mumsikâtu rahmetih, gul hasbiyallâh, aleyhi yetevekkelul mutevekkilûn.

Diyanet Meali: Andolsun, eğer onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan elbette, "Allah", derler. De ki: "Peki söyleyin bakalım? Allah'ı bırakıp da ibadet ettikleriniz var ya; eğer Allah bana herhangi bir zarar dokundurmak isterse, onlar Allah'ın dokundurduğu zararı kaldırabilirler mi? Yahut Allah bana bir rahmet dilese, onlar O'nun rahmetini engelleyebilirler mi?" De ki: "Allah bana yeter. Tevekkül edenler ancak O'na tevekkül ederler."

Zühruf Suresi 9

43.9 - Ve lein seeltehum men halegas semâvâti vel arda leyegûlunne halegahunnel azîzul alîm.

Diyanet Meali: Andolsun, onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, mutlaka, "Onları mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen (Allah) yarattı" diyeceklerdir.

Zühruf Suresi 87 

43.87 - Ve lein seeltehum men halegahum leyegûlunnallâhu feennâ yué'fekûn.

Hasan Basri Çantay Meali:

Andolsun ki kendilerini kimin yarattığını onlara sorarsan elbette «Allah» derler. O halde nasıl olup da (Allah’a ibadetten) çevriliyorlar?

2- HZ. MUHAMMED’İN YALANCI OLDUĞUNU KANITLAMAYA ÇALIŞAN BİR GÜRUH, YERİ GÖĞÜ ALLAH’IN YARATTIĞINA İNANAN BU İNSANLARIN HUZURUNDA, ONLARIN AKILLARIYLA ALAY ETME GAYESİYLE GÜYA TANRIYA ŞU SORUYU SORUYORDU:

Yasin Suresi 78

Müşrik, kendi yaratılışını unutup bize misal veriyor / itiraz ediyor:

“Şu çürümüş kemikleri, yitip gittikten sonra kim diriltebilir ki?” diyor.

3- CENABI HAK DA ONLARA CEVABEN, DAHA ZAHMETLİ OLDUĞUNA İNANDIĞINIZ YERİN VE GÖĞÜN YARATILIŞINI ALLAH’TAN BİLİYORSUNUZ AMA BUNLARI YARATMAKTAN DAHA KOLAY OLAN İNSANI YENİDEN DİRİLTECEĞİMİZ HUSUSUNU NİYE KABULLENMİYORSUNUZ ANLAMINI BARINDIRAN ŞU AYETLERİNİ İNDİRİYOR:

Lokman Suresi 28

31.28 - Mâ halgukum ve lâ bağsukum illâ kenefsiv vâhıdeh, innallâhe semîum basîr.

Allah’a göre, sizin yaratılmanız ve diriltilmeniz [yani hepinizin bir arada toptan] yaratılması ve diriltilmesi, sadece tek bir kişinin yaratılması ve diriltilmesi gibidir.

Yasin Suresi 79-82

79. Söyle ona: “Onu ilkin kim yarattıysa, işte O diriltir;

Zira Allah, yaratmanın her türlüsünü ziyadesiyle bilir.

80. O öyle bir yaratıcıdır ki, [cihanda yoktur eşi];

Yeşil çekişmeden / oksijenden, olduran odur ateşi.

[Ateş elde etmek istediğinde sizden herhangi bir kişi],

İşte, yalnız onunla tutuşturup durmaktasınız bu ateşi. (56/71-73)

81. Gökleri ve yeri yaratan [bu yüce varlık],

Kendileri gibisini yaratırken çeker mi darlık?

Bilâkis, [bu iş ona göre çok daha kolaydır];

O, her şeyi bilen mükemmel bir yaratıcıdır.[43]

82. Bir şeyi (yapmak ve yaratmak) istediğinde, ona sadece “ol” der;

Onun “ol” dediği her şey, anında veya yarında mutlaka olur gider.

Naziat Suresi 27

79.27 - Eentum eşeddu halgan emis semâé', benâhâ.

Diyanet Meali: (Ey inkârcılar!) Sizi yaratmak mı daha zor, yoksa göğü yaratmak mı? Onu Allah kurmuştur.

«Ayette muhataplara şu soru soruluyor: Sizi yaratmak mı zor, yoksa gökleri yaratmak mı? Elbette gökleri yaratmak sizi yaratmaktan daha zordur. Bu zoru başaran Allah, sizi kıyamet günü tekrar niçin kabirlerinizden çıkaramasın? Bu kıyaslama, başka ayetlerde de dile getirilir: “Elbette gökleri ve yeri yaratmak, insanları yaratmaktan daha büyüktür.” (Mümin 57). “Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmağa kadir değil midir? Elete kadirdir! O her şeyi çok iyi bilen yaratıcıdır.” (Yâsîn 81).»[44]

ALLAH TEÂLÂ, YARATILMA İŞİNİN KABULLENİLMESİNDE İNSANIN NAZARINDAKİ ZORLUĞUNA DEĞİNİYOR. VELHASIL «Allah gökleri yaratmanın zor olduğunu yazıyor» SÖZÜ, YAZARIN YİNELEDİĞİ BİR İFTİRASI, BİR UYDURMASI OLUYOR. AYRICA BKZ. 19/9, 20-21. 29/19. 30/27. 31/28. 35/11. 40/57. 50/44. 64/7.

21. CENNET ŞÜKRENE HER YERDEN AÇIK, KÜFREDENE KAPISIZDIR

«Sümer inançlarında sözü edilen cehennemde yedi (7) kapının olduğu yazılı. Bu, özellikle “İnanna’nın Ölüler Diyarına İnişi” adlı şiir biçiminde yazılmış tablette işlenmiştir. (S. N. Kramer, Sümer Mitolojisi, s. 165 ile Tarih Sümer’de Başlar, s. 218.) Kuran’da anlatılan Cehennemin yedi kapısının olduğu açıkça ifade edilmektedir: “Azgınların varacağı yer cehennemdir. Onun yedi kapısı vardır. Her kapıya o azgınlardan bir kısmı dağıtılmıştır” diyor (Hicr suresi 44).

Burada dikkatimi çeken önemli bir nokta var: Sümer inançlarında varlığına inanılan cehennemin kapıları 7 (yedi)dir diye net bir bilgi var; ancak onlara göre cennetinki kaç tanedir buna tabletlerde rastlanamadı. Burada şunu belirtmek isterim ki, Kuran’da da cehennemin yedi kapısı olduğu yazılı; fakat cennetinki yazılı değil (ancak hadislerde 8 kapısı var diye geçiyor).

Anlaşılan, eski mitolojilerde cennetin kapıları hakkında bilgi olmadığı için Muhammed bu noktada cesaret edip de kendi Kur’an’ında bir açıklama yapamamıştır. Yoksa niye cehenneminkini belirtiyor da cennetinkini hadislerle geçiştiriyor.»[45]

BU NE PERHİZ, BU NE LAHANA TURŞUSU? HEM KUR’ÂN’I MUHAMMED YAZDI DİYECEKSİNİZ HEM DE KUR’AN VE HADİS DİYE İKİ KİTAPTAN BAHSEDEKSİNİZ.[46] SÖYLEDİĞİNİZE KENDİNİZ İNANIYORSANIZ, ELE VERİP TELKİNİ, KENDİNİZ ÜZÜM YEMEYECEKSİNİZ. YANİ: “Cennetin kapılarının sayısının 8 olduğu Kuran’da yazılı değil, sadece hadislerde geçiyor. Muhammed bu noktada cesaret edip de kendi Kuran’ında bir açıklama yapamamıştır” DEMEYECEKSİNİZ.

ŞÖYLE ANLATAYIM: SİZİN BİR FİKRİNİZ BU KİTABINIZDA DEĞİL DE DİĞER BİR KİTABINIZDA BULUNSA AMA BU KİTABINIZDA YOK DİYE SİZİN FİKRİNİ İZHAR EDEMEYEN CESARETSİZ BİRİSİ OLDUĞUNUZ SÖYLENSE, SİZ BU SÖYLEME HAK MI VERECEKSİNİZ?

22. YAZAR HEM İNKÂRCI HEM TEKRARCI

«Bilgi yanlışlığı bir yana; tek bir cümle ile ifade edilebilen bir bilgi için, Kuran’ı aynı mesajı veren yazılarla doldurmanın ne anlamı var ki! Gerçekten çağdaş dünyanın herhangi bir anayasasında bir konuda birkaç maddenin -harfiyen- aynı olması görülmemiştir. Hele bir yasa -iddia edildiği gibi- eğer büyük bir yaratıcıya aitse- tekrarlar içinde olmamalı. Zaman zaman vurgu yaptığım gibi bu, Kuran’ın cidden önemli bir eksikliğidir.»[47]

BİR MESELEYİ TEKRARLAMAK, MADEM Kİ BİR ESERİN EKSİKLİĞİDİR. ÖYLEYSE, YAZAR DA MESELEYİ BİR SEFER SÖYLEMELİDİR.

BÖYLE BİR MAHARETİ, KENDİSİ HİÇ DEĞİLSE ŞUNCACIK ESERİNDE SERGİLEMELİDİR. MAALESEF, YAZAR BU MESELEDE HİÇ DE BECERİKLİ DEĞİLDİR.

BECERİKSİZLİĞİNİ, ESERİNDEN NAKİLLERLE HEMEN BURACIKTA SERGİLEMELİDİR:

Sayfa 18:

Müslümanların iddialarına göre bugüne kadar tek bir harfi bile değiştirilmeden, Allah’tan geldiği öne sürülen Kuran üzerinde duracağım. İstisnaî durum dışında, işlenecek konular ağırlıklı olarak Kuran merkezli olacak.

«Şunu da belirtmeliyim ki, Kuran olsun, kudsi hadisler olsun, hadisler olsun hepsi Muhammed’e ait şeylerdir; bunların tanrısal bir boyutu yoktur.»

Sayfa 23

Muhammed 14 asır önce Kuran gibi bir kitabı nasıl yazdı, nasıl ortaya koyabildi, bu asla mümkün değildir.” [48]

Sayfa 31:

«Sümerlerde, baba kızına çeyiz vermek zorundaydı; aksi halde öldüğünde erkek çocuğun payı kadar olmazsa da malından belli bir hisse kızına verilirdi. Hatta bugün hala bazı bölgelerde geçerli olan başlık parası Sümerlerden kalma ve Hammurabi’nin kanunlarında birkaç yerde de işlenmiştir. (41) Muhammed’den önce bazı Arap kabileleri de kız çocuğa verasetten erkek payının 1/2’si nispetinde hisse verirlerdi. Muhammed bunu da kendi Kuran’ında resmi hale getirdi. (İbni Habib, Muhabber, s.224-236; Cevdet Ali, “el’mufassal” 5/563, Hufi, El’mer’etü fi-ş’şeriat-ı İslamiyye, doktora tezi, s.332-340.

«İslam öncesi Araplarda bir erkek, hanımını 1. ve 2. sefer boşadığında tekrar geri alabilirdi; 3. seferden sonra artık o çift bir daha evlenemezdi. Muhammed bu Arap adetini de beğenip kendi Kuran’ına aldı (İbni Habib, Muhabber, s. 308, Bakara suresi, 229. ayet).»

«Kuran öncesi dönemde şayet düşman olan taraftan biri, kadına/ kadınlara sığınsaydı (kadına verilen değerden dolayı) artık o insana dokunulmazdı. (İbni Habib, Munammak, s. 203; Belazurî, Ensab’ul Eşraf, 1/130.) Aynı adeti Muhammed de kabul etti.»

«Mekke’nin fetih günü karşı taraftan bir/iki kişi, Ebu Talib’in kızı Ümmü Hani’ye sığınır; ancak Hz. Ali onları vurmak ister. Durum Muhammed’e aktarılınca “Hayır Ümmü Hani’ye sığınan bu insanlara artık dokunulmaz” der, Arapların bir eski adetini onaylar. (Tecrid-i Sarih, Diyanet tercemesi, no: 230; Tac hadis kitabı, 4/400 Buharî, Ebu davud ve Tirmizi’den naklen; Zehebi, Siret-i Alam, 2/313; İbni Kesir, El’Bidaye... ve Halebî, İnsan’ul Uyun, Mekke’nin fetih bölümü.

«Cahiliye döneminde hac ibadetinin icra edildiği zamanlarda kadınlarla cinsel ilişkide bulunmak yasaktı; Muhammed bunu da İslam’a aldı. (Bakara suresi, ayet 197; En-Nabigat Zubyanî, Divan, s.101.

«Yeni doğan bir çocuk için “Akika” adı altında bir hayvan kesme adeti daha önce Araplarda uygulanıyordu. (İbni Esir, Usd. no:7527,7530.Muhammed bunu da kabul etti.»

Sayfa 48:

«Kaf suresi, peygamberliğin Mekke döneminde ilk beş yılda ortaya atılmış. Furkan, Yunus, Hud ve Araf sureleri Mekke döneminin son üç yılında, Secde ve Naziat sureleri Mekke döneminin 5 ile 10 yılları arasında, Bakara suresi Medine döneminin ilk yılında, Hadid suresi de Medine’de 5. yıldan 10. yıla kadarki sürede Muhammed tarafından ortaya atılmışlardır.»

«Allah’ın kendi Kuran’ında yaradılış hakkında ikide bir, “şunu bilin ki ben göklerle dünyayı 6 günde yarattım. Bu altı günden 4’ünü dünyaya, 2’sini de göklere ayırdım” bilgisi için defalarca Cebrail’i koşturması (!) ve de lüzumsuz tekrarlara başvurması doğru olmaz.»

«Muhammed birkaç yıl daha yaşamış olsaydı bu konuda Kuran’da lüzumsuz tekrarlara devam edecekti.»

Sayfa 70-71:

«Belki tekrar olur; ama anlatılmasında yarar var: İnandığı tanrısını, Zeyd’in hanımı Zeynep için kullanıp onu ele geçirmesi (Ahzab suresi, 37, 53), ganimetlerin 1/5’ini (Enfal suresi, 41. ayet) ve kan dökülmeden düşmanın teslim olması halinde ele geçirilen tüm malın Muhammed’e ait olması için kendisinin oluşturduğu Kuran’ına yazmak suretiyle inandığı tanrısını çıkarı için kullanması, topladığı 15-20 yaşlarındaki gencecik bayanları (ki Safiye, Cuveyriye ve Reyhane gibilerini, savaşlarda ele geçirilen esirler arasından kendine seçmişti) kullanması ve bunları disiplin altında tutabilmek için de Kur’an’ında cümleler yazarak inandığı tanrısını yine kendi çıkarı için kullanması, en önemlisi de “Kur’an, kainatın yaratıcısı Allah’ın kitabıdır, her şey onda vardır...” deyip insanoğlunun her yönüyle ilerlemesine engel olması, önünü tıkaması vb.» [49]

Sayfa 78:

«İslami anlayışa göre Kur’an, kâinatın yaratıcısı Allah’ın kelamı olup (tabi ki bu fikir Müslümanların iddiası), insanlar için gönderilen son yönetim modelidir.»

«Kur’an kul yapısıdır, Muhammed onu eski örf adetlerden toplayıp kendi günlük siyasetini de katarak yeni bir ambalajla ortaya atmıştır.»

«Muhammed birkaç yıl daha yaşamış olsaydı bu konuda Kuran’da lüzumsuz tekrarlara devam edecekti.»

23. İSLAM’DA KIZ CİCİDİR. KADIN MUHTEREM ANNEDİR

«Muhammed ataerkil bir dönemin çocuğu olduğundan dolayı kadını 2. sınıf insan olarak ele aldığı gibi (bu konuda Muhammed ve Kurmaylarının Hanımları adlı yapıtımda geniş malumat vardır) inandığı Allah’ı hakkında bile Kur’an’ında kullandığı ifadeler hep erkeklere ait fiil, sıfat ve zamirlerdir. Tüm kutsal dinlerin ortaya çıktıkları dönemlerde artık ataerkil bir yapı hâkim olduğundan, kadın cinsinden peygamber çıkmak şöyle dursun; nerdeyse insan bile sayılmama derecesine gelmiştir. »[50]

HZ. MUHAMMED’İN DE KADINI 2. SINIF OLARAK GÖRDÜĞÜ İDDİA EDİLİYORSA, BUGÜNE KADAR YERYÜZÜNE KADINA DEĞER VEREN HİÇ KİMSE GELMEMİŞ DEMEKTİR.

24. KADIN ERKEKLE YARIŞABİLİR. HATTA ERKEĞİ GEÇEBİLİR

«Cahiliye döneminde bir kadın erkeklerle birlikte yarışmalara katılabiliyordu; özellikle de en büyük panayır olan Ukaz’a. İslam ülkelerinde bu özgürlük hala kadın için geçerli mi! (İbni Hişam, Siret, s.1/26; İbni Sad, Tabakat-ı Kubra, 1/90; İsfahanlı Ebu’l Eerec, Aganî, 11/164.[51]

SAADET ASRINDA DA KADIN EŞİYLE YARIŞABİLİYORDU. DAHİ YARIŞI ÖNDE BİTİREBİLİYORDU.

«Hz. Peygamber'in Hz. Ayşe ile iki sefer koşu yarışı yaptığı, birincide Hz. Ayşe’nin kazandığı, ikinci seferde şişmanlık sebebiyle, Hz. Ayşe'nin kaybettiği ve koşuyu kazanan Hz. Peygamber’in ona: "Bu, önceki koşuya bedeldir (ödeştik)" dediği rivayet edilmektedir.»[52]

«Hz. Ayşe R. A. anlatıyor: "Resûlullah benimle koşu yarışı yaptı. Yarışı ben kazandım."

«Hz. Ayşe, eşinin kendisiyle iki ayrı sefer yarıştığını, birini kendisinin diğerini eşinin kazandığını belirtir.»[53]

25. KADININ DA ERKEĞİN DE KÖKENİ BİRDİR

«Kur’an’da kaburga kelimesi geçmiyor; ancak kadının erkekten yaratıldığı biçimindeki mutlak ifade birkaç yerde kullanılıyor. (Bu konuda Muhammed ve Kurmaylarının Hanımları adlı yapıtımda s.20 vd yeterince açıklama ve kaynak vardır.[54]

YAZARIN, “MUHAMMED VE KURMAYLARININ HANIMLARI” YAPITINI GÖRMEDİĞİM İÇİN KAYNAKLARI NELERDİR BİLEMİYORUM. AMA KUR’AN’DA “kadının erkekten yaratıldığına dair bir ifadenin” KUR’AN’IN METNİNDE GEÇMEDİĞİNİ ADIM GİBİ BİLİYORUM. KADININ VE ERKEĞİN, AYNI ŞEYDEN / BİR NEFİSTEN / BİR CİNSTEN YARATILDIĞINI BİLDİREN AYETİ BİRKAÇ MEALDEN VERİYORUM:

Nisa Suresi 1

Süleymaniye Vakfı Meali:

1. Ey İnsanlar! Atanızı bir tek nefisten [1] yaratan, eşini de o nefisten yaratan, o ikisinden pek çok erkeği ve kadını üreten Sahibinizden çekinerek kendinizi koruyun.

[1] O nefis, döllenmiş yumurtadır. Fasih Arapçada zevc kelimesinin müennesi (dişisi) yoktur. Kadın erkeğin zevci, erkek de kadının zevcidir.  Hem Âdem hem de Havva, aynı nefisten yani döllenmiş yumurtadan yaratılmıştır. İnsan Suresi 2. ayette “Biz insanı karışımı zengin olan bir nufteden yarattık.” buyrulmaktadır. Bu ayette de “Ey insanlar, sizi bir tek nefisten yaratan Rabbinizden çekinin!” buyrulduğuna göre iki ayeti birlikte okuduğumuzda “Ey insanlar, hepinizi (hem sizi hem de eşlerinizi) karışımı zengin olan bir döllenmiş yumurtadan yaratan Rabbinizden çekinin!” anlamı çıkmaktadır. Bu meal çalışmasının tamamında insanın yaratılışına dair bilgi veren ayetlerdeki ‘nefis’ kelimesi için “döllenmiş yumurta” manası bu gerekçeyle seçilmiştir. Yaratılışla ilgili olmayan ayetlerde nefis kelimesi bazen beden, bazen ruh bazen de bunların birleşmiş hali manasında kullanıldığından ona göre anlam verilmiştir.

Sadık Türkmen Meali, Nisa 1:

EY İNSANLAR! Sizi bir tek nefisten / döllenmiş yumurtadan / hücreden yaratan ve eşini de ondan (aynı döllenmiş yumurtadan / hücreden) yaratan, ikisinden de (yeryüzünün her tarafına yayarak aile oluşturan); çok sayıda erkek ve kadın yaratarak yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının!

Ali Ünal Meali, Nisâ 1:

Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan ve ondan (onunla aynı tür ve mahiyetten) de eşini yaratarak, bu ikisinden pek çok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının.

Edip Yüksel Meali, Nisa 1:

İnsanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan, ikisinden pek çok erkek ve kadın üreten Rabbinizi dinleyin.

[1] Erkek ve dişi, çok ufak bir farkla aynı genetik programı paylaşırlar. Âdem 'in kaburga kemiği hikayelerinin bu yaratılış gerçeğiyle bir ilişkisi yoktur.

Erhan Aktaş Meali, Nisa 1:

Ey insanlar! Sizi, tek bir nefisten (özden, türden) yaratan, ondan eşini yaratan ve o ikisinden birçok erkek ve kadını üreten Rabbinize karşı takvâlı olun. Kuşkusuz, Allah, sizi gözetmektedir.

«Âdem’in eşi, âdemden (insanın eşi kendisinden) değil, ikisi de nefisten / aynı özden yaratılmışlardır.»[55]

AKSİ ZATEN İMKÂNSIZ AMA EFENDİMİZ DE KADININ VE ERKEĞİN KÖKENİ HAKKINDA KUR’AN’IN AYNINI BEYAN EDİYOR:

Hz. Ayşe (R.A) anlatıyor: "Resulullah'a, "bir kimse elbisesinde ıslaklık bulsa, ancak ihtilam olduğunu hatırlamasa (yıkanması gerekir mi?)" diye sorulmuştu.

"Evet, yıkanmalıdır!" diye cevap verdi. Sonra, ihtilam olduğunu görüp de yaşlık göremeyen kimseden soruldu:

"Ona gusül gerekmez" dedi. Ümmü Süleym (R.A) sordu:

"Bunu kadın görecek olursa, kadına gusül gerekir mi?"

Buna da: ENNİSÂÜ ŞEGÂİGURRİCÂLİ= "Evet! Kadınlar da erkeklerin emsalleridir!" cevabını verdi."

ŞEGIYG, MİSLİ, BENZERİ DEMEKTİR. Ebû Dâvud, Tahâret: 95, (236); Tirmizî, Tahâret: 82, (113)[56]

Eğe Kemiği Hakkındaki Hadisler

“Kadınlara iyi davranmanızı tavsiye ediyorum; vasiyetimi tutunuz. Zira kadın kısmı kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri yeri üst tarafıdır. Eğri kemiği doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi hâline bırakırsan, yine eğri kalır. Öyleyse kadınlar hakkındaki tavsiyemi tutunuz.” (Buhârî, Enbiyâ 1, Nikâh 80; Müslim, Radâ’ 60. Ayrıca bk. Tirmizî, Radâ` 11, Tefsîru sûre (9) 2; İbni Mâce, Nikâh 3)

“Kadın kaburga kemiği gibidir. Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Eğer ondan faydalanmak istersen bu hâliyle de faydalanabilirsin.”  (Buhârî, Nikâh 79; Radâ` 65)

“Kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Hep seni hoşnut edecek şekilde davranamaz. Eğer ondan faydalanmak istersen bu hâliyle de faydalanabilirsin. Şayet doğrultayım dersen kırarsın. Kadının kırılması da boşanmasıdır.”  (Müslim, Radâ` 59)

«Kadının neden yaratıldığı konusu çok tartışılmıştır. Aslında bir insan olarak kadının da tıpkı erkek gibi topraktan yaratıldığında şüphe yoktur. İslâm âlimlerinin bu konu üzerinde uzun uzun durmasının sebebi, Peygamber Efendimizin hadisleridir.

Hz. Peygamber “kadın kısmı kaburga kemiğinden yaratılmıştır” derken acaba bunu gerçek manasında mı söylemiştir? Yoksa bu sözle kadının hırçınlığını ve istenen kıvama zor geldiğini mi anlatmak istemiştir? İşte bu soruların kesin cevabı bilinmemektedir.

Siyer âlimi İbni İshâk’ın haber verdiğine göre Peygamber Efendimizin amcasının oğlu Abdullah İbni Abbas: “Havvâ, Âdem uyurken, onun sol tarafındaki kaburga kemiğinden yaratılmıştır” demiştir (ibni Hacer, Fethü’l-bârî, IX, 219). Fakat güvenilir hadis kitaplarında bu konuda doyurucu bir bilgi yoktur.

Hadis-i şerifin bize öğretmek istediği nedir?

Peygamber Efendimiz, “Kadın tıpkı kaburga kemiği gibidir. Kemiği doğrultayım dersen kırarsın. Eğer ondan faydalanmak istersen bu hâliyle faydalanabilirsin” buyurarak, acaba şunu mu anlatmak istemiştir:

Kadın kaburga kemiğinden yaratıldığı için huyu da kaburga kemiği gibi biraz eğricedir. Ona istediğiniz şekli veremezsiniz demiştir. Dövmekle sövmekle kadını arzu edilen şekle koymanın mümkün olmayacağını belirtmiştir. Hiddet ve şiddet yerine, ülfet ve şefkat yolunu tutmayı tavsiye etmiştir. Kadına ancak bu yolla yaklaşmanın ve ona tesir etmenin mümkün olabileceğini ifade etmiştir.

Erkekler, kadınlardaki bazı kaprislerin tabii olduğunu düşünerek onlara karşı anlayışlı davranmalıdır. Kadında kusur olarak görülen hususları düzeltmeye kalkmak, aile içinde huzursuzluğa ve dolayısıyla mutsuzluğa yol açabilir. Bu sebeple en iyisi, bağışlanabilecek kusurlara göz yummalıdır. Aile yuvasının huzuru, ailedeki fertlerin saadeti için tutulacak yol budur. “Kadınlarla iyi geçinin” ayetini yerine getirmek, uygulanacak en doğru yoldur.»[57]

BATILILAR NAZARINDA KADIN, DR. CEMAL ZEKİ ÖNAL,

«Tarihte, kadınların genelinin hâlinden tüyler ürperir. Azgın köpeklere atılmak, diri diri toprağa gömülmek, odun yığınlarının üzerinde yakılmak, kadının acı kaderiydi. Ruhsuz, murdar, silâhla avlanan, para le satılan ve hiçe sayılan bir zavallıydı.

ESKİ YUNANLILARDA – Kadın herkesin içine çıkamazdı, eve kilitlenirdi. Mal gibi mirasçıya geçerdi. Bir erkeğe en büyük hakaret, ona kadın demekti.

ROMALILARDA – Kadın şehvet döşeği idi. Babasının, kocasının veya bunların mirasçılarının malı idi. Baba, kızını ister satar ister öldürür, isterse kiraya verirdi.

HIRİSTİYANLIKTA – Kadın pistir, erkekleri felâkete sürükleyendir. Havva, insanlığın büyük felâketinin müsebbibidir.

Hristotom: “Kadın kötü bir yol, aranılan bir belâ, süslü bir illet ve câzip bir felâkettir.” 

Makon: Kadının ruhu olmadığına hükmetmiştir. Bu yüzden, papazlar kadının kiliseye girmesine müsaade etmemiştir.

Kod Napolyon: “Kadın, idraksizdir ve acizdir. Hukuken erkeğe bağlıdır.”

EFLÂTUN: “Kadın, elden ele gezmelidir.”

ARİSTO: “Kadın, yaratılışta yarım kalmış bir erkektir.”

HESİAD: “Kadın, belâdan başka bir şey değildir.”

ST. BONAVENTUR: “Kadın, şeytanın ta kendisidir. Sesi, yılan ıslığıdır.”

ŞOPENHAVER: “Kadın dayak yemek, güzel beslenmek ve hapsedilmek için yaratılmış bir hayvandır. Saçı uzun, aklı kısadır.”»[58]

26. ELBİSELER SUNULAN İHSANLARDIR. GEMİLER VERİLEN OLAĞANÜSTÜ İMKÂNLARDIR.

«Kur’an’ın Allah’ı değişik yerlerde, “Size elbise, gemi, savaş için zırh, dağlarda barınak olarak mağarayı ben yarattım” diyor. (Araf 26; İbrahim, -32; Hud- 37; Nahl-81; Hac 65; Yasin-42.) Halbuki zırhı, elbiseyi ve gemiyi de... insanoğlu icat etmiştir. Kur’an tanrısının buna sahip çıkması, bunu kendine mal etmesi doğrusu ilginç bir şey!»[59]

BİZCE, ALLAH TEÂLÂ’NIN: “BUNLARI BEN YARATTIM” DEMESİNDE HİÇBİR SAKINCA YOKTUR. YİNE DE YASİN 42 HARİÇ, YAZARIN DİPNOTTA KAYNAK OLARAK SUNDUĞU AYETLERİN HİÇBİRİSİNDE “HALG / YARATMA” KELİMESİ GEÇMEMEKTEDİR. YAZAR HER FIRSATTA: “Ben Kuran’ın içinde kalarak, onun yetersizliklerini yine kendi ayetleriyle ortaya koyuyorum” DEMEKTEDİR AMA BUNA KESİNLİKLE RİAYET ETMEMEKTEDİR.

YAZARIN KAFADAN UYDURUP ALLAH’A İSNAT ETTİĞİ, “Size elbise, gemi, savaş için zırh, dağlarda barınak olarak mağarayı ben yarattım” YALAN BEYANI, KENDİSİNİN DELİL OLARAK SUNDUĞU AYETLERİN ARAPÇALARIYLA BİRLİKTE AŞAĞIDA GÖZLERİNİZİN ÖNÜNE SERİLMEKTEDİR:

A’raf 26

7.26 - Yâ benî âdeme gad enzelnâ aleykum libâsey yuvârî sev'âtikum ve rîşâ,

Hasan Basri Çantay Meali: Ey Âdem oğulları, size (şeytanın açmak istediği) çirkin yerlerinizi örtecek bir libas, bir de giyip süsleneceğiniz bir libas [elbise] indirdik.

Hud 37

Vasnaıl fulke biağyuninâ ve vahyinâ

Diyanet Meali: Gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap.

İbrahim 32

Allâhullezî halegas semâvâti vel arda ve enzele mines semâi mâen feahrace bihî mines semerâti rizgal lekum, ve sehhara lekumul fulke litecriye fil bahri biemrih, ve sehhara lekumul enhâr.

Diyanet Meali: Allah, gökleri ve yeri yaratan, gökten yağmur indiren ve onunla size rızık olarak türlü meyveler çıkaran, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri emrinize veren, nehirleri de hizmetinize sunandır.

Nahl 81

Vallâhu ceale lekum mimmâ halega zılâlev ve ceale lekum minel cibâli eknânev ve ceale lekum serâbîle tegîkumul harra ve serâbîle tegîkum beé'sekum,

Hasan Basri Çantay Meali: Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler yaydı. Dağlardan size yuvalar, siperler yaptı. Hararetten sizi koruyacak libaslar, harpte sizi vikaye edecek (demirden) giyimler yaptı.

Hamdi Döndüren Meali: Allah, yarattıklarından, sizin için gölgeler yaptı ve sizin için dağlarda barınaklar var etti. Yine sizi, sıcaktan koruyan giysiler ve savaşta sizi koruyan zırhlar meydana getirdi. İşte Allah, kendinizi O’na teslim etmeniz için, size olan nimetini böylece tamamlamaktadır.

Hac 65

Elem tera ennallâhe sehhara lekum mâ fil ardı vel fulke tecrî fil bahri biemrih, ve yumsikus semâe en tegaa alel ardı illâ biiznih, innallâhe binnâsi leraûfur rahîm.

Hamdi Döndüren Meali: Yine, Allah’ın yerde olanları ve buyruğu ile denizde yüzen gemileri sizin hizmetinize verdiğini görmedin mi?

Yasin 41-42

41. Ve âyetul lehum ennâ hamelnâ zurriyyetehum fil fulkil meşhûn. 42. Ve halagnâ lehum mim mislihî mâ yerkebûn.

41. Yine ayettir onlar için, (insan) neslini tıkışık gemi[ler]de taşımamız;

42. Keza (havada ve suda), binebilecekleri benzeşik taşıtlar yaratmamız.

YAZARIN KUR’AN DÜŞMANLIĞI TABİ Kİ BURADA BİTMİYOR. GERİSİYLE İSTEYEN UĞRAŞSIN, HİÇBİRİSİ BENİ ENTERESE ETMİYOR.

BURAYA KADAR, ESERİN HEP OLUMSUZ CÜMLELERİNİ SERGİLEDİK. BİR DE OLUMLU BİR MADDESİNİ SUNUP YAZIMIZI SONLANDIRALIM DEDİK:

27. MÜSLÜMANLAR YALAN SÖYLEMEZLER. KİMSENİN HAKKINI YEMEZLER

«Tarih boyunca insanlar arasından kötüler çıktığı gibi iyiler de çıkmıştır/ bu bir realitedir ve de olağan bir şeydir. Basit bir örnek vereyim: Ben şahsen hayatımın ilk yıllarında hayvan derisinden yapılmış çarık giydim. Daha sonra lastik ayakkabı çıktı onu kullandık; ama zamanla daha sağlıklı olan kundura çıktı bu sefer onu kullanmaya başladık. Peki bu durumda bizi lastik ayakkabı ve kundura icatlarıyla çarıktan kurtaran insanlara kalkıp peygamber mi diyelim. Ne yazık ki bazen bir insan -hele sosyal alanlarda- yararlı bir şey ortaya çıkardı mı nerdeyse müritleri ona tapıyorlar. Bu anlayış hâlâ da uygulamalarda vardır. Hâlbuki iyi bir şey ortaya çıktığında ondan yararlanılmalı; ama tabulaştırılmamalı. Tabulaşırsa toplum büyük sıkıntılara maruz kalır, hayat felç olur.»[60]

BİZ YAZAR VE YAZARGİLLER GİBİ DAVRANMIYORUZ. EĞRİYE EĞRİ DOĞRUYA DOĞRU DİYORUZ. DOĞRU SÖYLEDİĞİ BU KONUDA, ONU BİR BELGE İLE DESTEKLİYORUZ:

«Bize insan gibi yaşamağı öğreten Türk’ün dini, Çankaya’nın taşlarını öpmeği ve Ulu Gazi’nin bastığı topraklara yüzümüzü sürmeği emrediyor.»[61]

KALIN SAĞLICAKLA VE SAĞLAMCA…


 


[1] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, 6

[2] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, 12

[3] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, 12

[4] TDV İslâm Ansiklopedisi, 21. cilt, 522-523, İFTİRA Müellif: MUSTAFA ÇAĞRICI

[5] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, ÖNSÖZ 17.

[6] Bkz. ARİF TEKİN, Kur’an’ın Kökeni, 256-257, BERFİN BASIN YAYIN VE TİC. LTD. ŞTİ.

[7] Şamil İslâm Ansiklopedisi, NİSÂB, Şâmil İA

[8] TDV İslâm Ansiklopedisi, [DİNAR - Halil Sahillioğlu]

[9] TDV İslâm Ansiklopedisi, 2007 İstanbul, 33. cilt, 438-443, HZ. OSMAN, Müellif: İSMAİL YİĞİT

[10] TDV İslâm Ansiklopedisi, 1988 İstanbul, 1. cilt, 157-158, ABDURRAHMAN b. AVF, Müellif: AHMET ÖNKAL

[11] TDV İslâm Ansiklopedisi, 2010 İstanbul, 39. cilt, 504, TALHA b. ABDULLAH, Müellif: CEMAL AĞIRMAN

[12] Bkz. Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, ÖNSÖZ

[13] Bkz. www.bghaber.org/bghaber/dostoyevskinin-gozuyle-1877-1878-rus-turk-savasinda

[14] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, BAŞLARKEN 23

[15] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, BAŞLARKEN 23

[16] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, BAŞLARKEN 23

[17] Diyanet Meali

[18] Hasan Basri Çantay Meali

[19] Hamdi Döndüren Meali

[20] Hasib Asutay Meali Açıklaması

[21] Hasib Asutay Meali Açıklaması

[22] Ali Fikri Yavuz Meali, Sebe 13: Kullarım içinde şükredenler enderdir. 

[23] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, BAŞLARKEN 23

[24] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, BAŞLARKEN 23-24

[25] Diyanet - Kuran Yolu - RUM SURESİ - 30.9

[26] Diyanet - Kuran Yolu - RUM SURESİ 9

[27] Fahreddin Razi - Tefsiri Kebir - FECR SURESİ 6-12

[28] Bkz. Hamdi Döndüren Meali Açıklaması

[29] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, BAŞLARKEN 24

[30] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, BAŞLARKEN 26.

[31] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, BAŞLARKEN 27

[32] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, BAŞLARKEN 28

[33] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, BAŞLARKEN 29-30

[34] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, BAŞLARKEN 29-30

[35] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, 34

[36] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, 79

[37] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, 35

[38] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, 51

[39] Hamdi Döndüren Meali Açıklaması

[40] Diyanet - Kuran Yolu - ENBİYA SURESİ

[41] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, KURAN’DA ÖNE SÜRÜLEN KÂİNAT YARADILIŞININ TARİHTEKİ KÖKENİ, 48

[42] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, KURAN’DA ÖNE SÜRÜLEN KÂİNAT YARADILIŞININ TARİHTEKİ KÖKENİ, 50

[43] M. Kısa; M. İslâmoğlu

[44] Hamdi Döndüren Meali Açıklaması

[45] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, 52

[46] Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, 18: «Şunu belirtmeliyim ki, Kuran olsun, kutsi hadisler ve hadisler olsun hepsi Muhammed’e ait şeylerdir; bunların tanrısal bir boyutu yoktur.»

[47] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, 48

[48] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, BAŞLARKEN 23

[49] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, 2. BÖLÜM, KUTSAL KİTAPLARDA VAROLAN TANRI GÖREVLENDİRMESİNİN SÜMERDEKİ KÖKENİ (VAHYİN/MESAJIN TANRIDAN GELME HİKÂYESİ), 70-71

[50] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, 40

[51] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, 31

[52] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/62.

[53] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/214-215.

[54] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, 54

[55] Erhan Aktaş Meali Açıklaması

[56] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/527.

[57] İslamveihsan.com

[58] EVLİLİK ve MAHREMİYETLERİ, 62-68, DR. CEMAL ZEKİ ÖNAL, İNKİLÂP VE AKA KİTAPEVLERİ, VII. BASILIŞ

[59] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, 2. BÖLÜM 68

[60] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, 2. BÖLÜM 71

[61] Asrî Türkiye Mecmuası, 1 Mayıs 1929, Birinci Sene. Numara 3


[1] Arif Tekin, Sümerler'den İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler, 51

[2] Hamdi Döndüren Meali Açıklaması

[3] Diyanet - Kuran Yolu - ENBİYA SURESİ

[4] Cemal Külünkoğlu Meali Açıklaması

[5] Diyanet Vakfı Meali Açıklaması

[6] Mehmet Türk Meali Açıklaması

[7] Muhammed Esed Meali Açıklaması

[8] Mustafa İslamoğlu Meali Açıklaması

[9] Süleyman Ateş Meali Açıklaması

[10] Ümit Şimşek Meali Açıklaması