Maide 33
İndirildiğinden beri Kur’an’ı anlamaya da yalanlamaya da çalışanlar var. Rabbim! Sana sığınıyorum, yanılarak da olsa yalanlamaktan beni kurtar!
MÂİDE 33
32. Bundan böyle,
Yazdık / hükmümüzü bildirdik İsrail oğullarına şöyle:
[Öldürebilirsiniz] bir kâtili veya yeryüzünde fesat işleyen birisini;
Bunun dışında kim kıyarsa bir cana, öldürmüş gibidir insanların hepsini.
Kim de hayat kurtarırsa / yaşatırsa başkalarını,
Yaşatmış gibidir, [yeryüzünün] tüm insanlarını.
Andolsun ki elçilerimiz onlara apaçık deliller/mûcize ve âyetlerle geldiler;
Yine de çok geçmeden içlerinden çoğunluğu, yeryüzünde taşkınlıklar işlediler.
33. Allah ile ve elçisiyle harp edenlerin / İslâmî ilkelere bağlı kalmayanların,
Yeryüzünde fesat çıkaranların / ilâhî düzeni sabote etmeye çabalayanların,
Cezaları ya öldürülmeleridir;
Ya darağacına çekilmeleridir;
Yahut bu muhalefetleri yüzünden el ve ayaklarının kesilmeleridir;
Veya evrenden / İslâm memleketinden sürgüne gönderilmeleridir.
Bunlar, onların dünyada çekecekleri zillettir;
Ahrette ise onları zor bir azap beklemektedir.
34. Ancak uygulanmaz bu ceza, Allah’a evvelce yönelenlere;
Yani siz kendilerini ele geçirmezden önce tövbe edenlere. (2/193)
Zira Allah, tarifsiz bir bağışlayıcıdır;
Eşsiz mi eşsiz bir merhamet kaynağıdır.
Allah’la ve Elçisiyle Savaşmak Ne Anlama Gelmektedir?
Anlamak için önce Bakara 204, 278-279; Nahl 4 ve Yâsin 77 gözden geçirilmelidir.
Ayrıca ADÜVV (meselâ 2/97-98; 5/64; 6/108, 112, 119, 145; 7/55, 150; 8/60; 9/114; 10/74, 90; 16/115; 20/39; 23/7; 25/31; 26/77, 166; 41/19, 28; 50/25; 58/8-9, 20; 60/1-2, 4, 7; 61/14; 63/4; 64/14; 65/1; 68/12; 70/31; 83/12; 100/1), MEKR (meselâ 6/123; 8/30; 10/21; 34/33; 35/43; 71/21, 22, 23, 24), KEYD (meselâ 12/5, 9, 10, 23-28 ve 32-34; 20/60; 21/68-70; 40/25, 37), EZA (meselâ 2/264; 3/186, 195; 5/87; 6/34; 9/61; 14/12; 33/57, 58, 69; 61/5), FİTNE, KITÂL VE CİDÂL kelimelerinin bir kısmı da, Allah’la ve Elçisiyle harp etmek meselesi içerisinde değerlendirilmelidir.
Ayetin suç saydığı Allah’la ve Elçisiyle savaşma ve yeryüzünde fesat işleme eylemlerine verilen ceza neden tek bir işlem değildir de, “kişinin direkt öldürülmesi, darağacına çekilmesi, el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi veya sürgüne gönderilmesi” şeklinde çeşit çeşittir?
Çünkü, Kur’an’da Allah’la ve elçisiyle savaşmanın şekilleri de muhteliftir. Hepsine aynı cezanın tatbik edilmesi doğru ve mümkün değildir.
Kur’an’da fesat kelimesi de tek bir anlama gelmemekte, yerine / bağlamına göre farklı farklı anlamlar içermektedir. Bu yüzden, Kur’an’ın fesat saydığı işlere, işlenen suç için ayetteki hangi ceza daha uygunsa onun ifası istenmektedir. Bunu belirlemek ise, daha çok İslâm hukukçularının işidir.
Yeryüzünde Fesat İşlemek Ne Demektir?
İlgili ayetleri tek tek verelim. Kur’an’ın neleri fesat saydığını birlikte öğrenelim:
Bakara 11 ve 12’de, fesat kelimesi sulhun ve ıslahın (düzelmenin ve reformun) zıddı olarak sunulmaktadır. Buradaki fesat, savaşın, ayrışmanın, dağılmanın, bozulmanın, boğuşmanın, çürüme ve kokuşmanın adı olmaktadır:
Bakara/11
Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, «Biz ancak ıslah edicileriz» derler.
Bakara/12
Şunu biliniz ki onlar bozguncuların ta kendileridir, lâkin bilinçli [barışçı / barış yandaşı] değiller.
Bakara 27’de müfsitler, Allah’ın Rabliğini kabul etmeyenler yani kendilerini Kur’an’la terbiye etmesine rıza göstermeyenlerdir. Ömürlerini, Rablerinin belirlediği şekilde değil de heveslerinin tercih ettiği biçimde geçirenlerdir:
Bakara/27
Fâsıklar, Allah’ın ahdini, sözleştikten sonra bozanlardır; 8/56. 13/25. 32/18. (Zıddı: 13/20)
Allah’ın, birleştirilmesini emrettiği ilişkileri koparanlardır. 13/25> 47/22-23. Zddı: 13/21
Böyle davranarak, yeryüzündeki ilâhî düzeni bozanlardır;
Bunlar, [ahrette mutlak surette] hüsrana uğrayacaklardır. 13/25. 40/52
Bakara 30’da müfsit, Allah’a hamd etmeyenler / kulluk vazifelerini yerine getirmeyenler ve hukuk dışı kan dökenlerdir:
Bakara/30
Rabbin meleklere dedi: [Ben bir beşer yaratacağım];
[Ve onu] yeryüzünde muhakkak ki halife yapacağım.
Dediler: “Orada düzeni bozacak ve kan akıtacak birisini mi yaratacaksın?”
“[Biz dururken, yeryüzünde onu halîfe yani kendine kalfa mı yapacaksın?”
Hâlbuki biz, sana hamdediyor/sırf sana boyun eğiyoruz;
Emrinde yüzüyor/senin istediğin tarzda hareket ediyoruz; (21/26-27. 40/7. 41/38. 66/6)
Ve seni kemâl sıfatlarınla vasıflandırıyor/nitelendiriyoruz.
Buyurdu: “Sizin bilmediğiniz şeyleri muhakkak,
Hâliyle daha iyi bilirim tabii ki ben [Cenâb-ı Hak].”
Bakara 205’de müfsitler, egemenliği ellerine geçirdiklerinde ekinlerin genetiğini olumsuz yönde değiştirip insanların bedenlerini bozuk gıdalarla, zihinlerini de boş düşüncelerle zehirleyenlerdir:
Bakara/205
Eline yetki verildiğinde / geçtiğinde böyle bir işin başına,
Çalışır orada, ekinlerin [genetiğinin] ve nesillerin [iyi huylarının] fesadına /bozulmasına.
Allah böylesi fesadı / bozgunculuğu sevmez /
Saptadığı düzeninin bozulmasını asla istemez.
Bakara 220’de müfsitler, yetimleri gözetmeyip mallarına göz diken açgözlü vasilerdir:
Bakara/220
Ayrıca / bununla birlikte sana yetimler hakkında da soruyorlar;
[Mallarıyla ilgilenirsek, midemize ateş mi indiririz diye korkuyorlar]. 2/220; 4/110
De ki: [Olmaz onları kendi hallerine terk etmek];
Hayırlı olan, onları(n durumlarını) ıslah etmek.
[İşlerini düzene sokma niyetiyle] onlarla yaşarsanız bir arada,
Onlar kardeşlerinizdir; [mallarından illâki yiyebilirsiniz arada sırada].
Kaldı ki Allah düzeltmek için çalışanı, bozmak için çalışandan ayırt edebilir;
İstese, (yetimlerin malı ve bakımı konusunda) sizi zor durumlara sokabilir.
Ama Allah her işinde mükemmeldir;
Her hükmünde, tam isabet sahibidir.
Mâide 64’de fesat, kendilerinden başkalarına düşmanlık etmek, kin beslemek ve bu yüzden yeryüzünde savaşlara sebebiyet vermektir. Bu ayetteki harp ve fesat kelimeleri, aynı zamanda birbirlerinin tefsirleridir:
Mâide/64
Yahudiler, [çok ileri gittiler];
“Allah’ın eli sıkıdır” dediler.
Gerçekte ise kendileri cimridirler.
Böyle zırvaladıkları için lânetlendiler.
Aksine, Allah’ın iki eli de gayet açıktır;
(Lütfunu) dilediği gibi, [bol bol] dağıtır.
Rabbinden sana indirilen, azgınlıklarını artıracaktır;
Küfürlerini / inat ve isyanlarını, çoğalttıkça çoğaltacaktır.
Attık aralarına hınç ve nefret / beslettirdik birbirlerine karşı düşmanlık ve kin;
[Sürecektir çekişmeleri], kıyamet gününe / tekrar diriltileceğiniz o güne değin.
Harp / savaş başlatmak için her ateş yakışlarında,
Söndürür bu ateşi Allah / Onu bulurlar karşılarında.
Çabalıyorlar şu dünyada fesat / muharebe çıkarmaya;
Katiyen sevmez Allah, kalkışanları ilâhî düzeni bozmaya.
A’raf 74’de müfsitler, kendilerine bahşedilen kabiliyetlerin Allah’ın nimetleri olduğunu bilmek istemeyenler, yeteneklerini düzeltme hususunda işletmeyip aksine bozma yönünde köreltenlerdir:
A’râf/74
Hatırlayın ki ey Semûd! Sizi Âd’dan sonra onların yerine O getirdi;
Ve [eskiden o kavme ait olan] şu malum yere, sizi O Allah yerleştirdi.
O yerin düzlüklerinde köşkler yapıyorsunuz;
Dağlarında, [sanatkârane] evler yontuyorsunuz.
Allah’ın nimetlerini dile ve fiile dökünüz / aklınızdan çıkarmayınız!
[Yaşadığınız] yerde, [Âd ulusu gibi] fesatçı / bozucu davranmayınız!
Ayrıca bkz. 26/151-152
A’raf 85’de müfsitler, ölçüde tartıda hile yapanlar, insanların mallarını haksız yollarla kendi mülklerine katanlardır: (11/85)
A’râf/85
(Gönderdik) kardeşleri Şuayb’i de Medyen’e;
[O da diğer elçilerimiz gibi] dedi ki [kavmine]:
Mabûdunuz olsun tek başına Allah!
Yoktur sizin için Ondan başka hak ilâh.
Geldi sizlere Rabbinizden besbelli bir beyyine doğrusu;
[Ölçüde ve tartıda sahtekârlık yapmamaktır o emrin konusu].
Ölçüyü ve tartıyı tamı tamına ifâ ediniz! 6/152
İnsanların eşyalarının değerini düşürmeyiniz!
Hazır sağlanmış iken sulh / gidiyorken işler tıkırında,
Fesat çıkarmayın / hilebazlık yapmayınız şu dünyada!
Benim şu ikazlarım / elçilerimce size ulaştırılanlar,
Kendiniz için daha hayırlıdır, iseniz eğer inananlar.
A’raf 86’da müfsitler, köşe başlarını tutanlar yani odalar, localar, barolar, borsalar, makamlar, kurumlar veya ocaklar sayesinde elde ettikleri yetkileri, insanları Allah’ın dininden döndürmek için tüketenlerdir:
A’râf/86
Yol başlarını tutmayın; [Müslümanlara] gözdağı vermeyin!
Ona iman edenleri, tehditle Allah’ın yolundan döndürmeyin!
Allah’ın yolunu yampiri yumpiri göstermeye gayret etmeyin!7/45
Sizi O çoğalttı, bunu aklınızdan çıkarmayınız!
İlkin pek azdınız / yurdunuzda azınlık durumundaydınız. 7/69, 74
Fesatçıların / zorbaların sonları nasıl oldu hele bir bakınız!
A’raf 103’de müfsitler, Allah’ın ayetlerinin hükümlerini geçersiz addedenler, cehaletin kaynağı olarak nitelendirenler ve nesilleri böylesi sefil yalanlarla zehirleyenlerdir:
A’râf/103
Bilâhare gönderdik Musa’yı âyetlerimizle Firavun’a;
Bir de ona yalakalık yapan adamlarına/mele’ takımına.
Zulmettiler bu âyetlere / hükümlerini haksız, yersiz ve geçersiz buldular;
Ama bakın nasıl oldu o müfsitlerin / yanıltanların sonu; [suda boğuldular].
A’raf 127’de Firavun ve adamlarının fesat tanımına yer verilmiştir. Firavun ve yalakaları fesadı, “Firavun’u ve tanrılarını terk etmek ve kendisinin egemen olduğu topraklarda uygulanan yasalara aykırı hareket etmek olarak nitelendirmiştir. Kendi karşıtlarına şu kefeni biçmiştir: “Erkeklerini öldürelim, kadınlarını sağ bırakıp tecavüz edelim.”
A’râf/127
Firavun’un ulusundaki söz sahipleri şöyle dediler: (Sihirbazları cezalandırıyorsun);
Musa’yı ve kavmini, topraklarımızda fesat çıkarmaları için mi serbest bırakıyorsun?
Hem seni hem de ilâhlarını dışlamalarına fırsat vermek için mi böyle davranıyorsun?
Dedi: “[Kalsınlar], oğullarını öldürürüz, kızlarına edepsizlik yaparız;
Tepelerinde zorbalığımızı yürütür / onları kendimize itaate zorlarız.
A’râf 142’de ıslah Allah’ın yolu, fesat ise vahiy dışı davranış anlamına gelmektedir. Çünkü toplum içinde bir peygamberin yerini almak, aynı onun gibi ilâhî vahye uygun davranmayı gerektirmektedir:
A’râf/142
Musa’ya otuz gece için vaat verdik;
Bu otuz geceye, on gece daha ekledik.
Kırk geceyi buldu böylece, Rabbinin vakit olarak tayin ettiği.
[Buluşmaya giderken], şuydu Musa’nın kardeşi Harun’a dediği:
Kavmimin içinde yerimi alıp [onları] ıslâh et [şirk koşturtma]!
[Şirk koşarlarsa, en azından] sen o fesatçıların yoluna uyma! Bkz. 7/148-151
Enfal 73’de fesat, İslâm’ın dışlanması, Müslümanların taşlanması anlamındadır. Ayet, Müslümanlar birbirleriyle fikir alışverişinde bulundukça, birbirlerine iyiyi tavsiye ettikçe ve birbirlerini kötülükten çevirdikçe eziyetlerin azalacağını aksi takdirde görecekleri işkencelerin artacağını anlatmaktadır:
Enfâl/73
Kâfirler, bilfiil birbirlerinin velisidirler / birbirleriyle gönül ve eylem birliği içerisindeler;
Siz de birleşmezseniz, yeryüzünde fitne ve büyük bir fesat türer / dindarlar şiddet görürler.
Yunus 40’da fesat, ilâhî vahye iman etmemek, Allah’ın emirleriyle amel etmemektir:
Yûnus/40
[Yok edilenler] içinde hem inananları vardı hem inanmayanları; 8/25
Zira en iyi Rabbin bilir fesat çıkaranları / vahyi uygulamayanları.
Yunus 81’de müfsitlik, zorba, gaddar, hunhar, alçak, taş yürekli, şefkatsiz ve acımasız katil olan Firavun tarafgirliğidir. Müfsitler, Firavun gibilerin egemenliğinin sürmesi için hünerlerinin hepsini sergileyen gönüllü görevlilerdir:
Yûnus/81
Sergilediklerinde, Musa dedi: [Asıl] sihir sizin getirdiğinizdir;
Allah şu [göz boyama hünerlerinizi], elbette ki iptal edecektir.
Allah, müfsitlerin / zorba severlerin eylemini ıslah etmeyecektir.
Yunus 91’de fesat, Yaratana isyan etmek, Onu dinlemeyip burnunun dikine gitmektir:
Yûnus/91
Şimdi mi [inandın? Geç kaldın]; vaktin varken başkaldırmıştın. (4/18. 6/158. 7/204. 10/51. 40/84-85)
Ve sürekli müfsitler / bana karşı çıkanlar arasında yer almıştın.
Hud 85’de fesat, ölçüde ve tartıda hile yapmak, insanların mallarını dalavereyle çalmaktır:
Hûd/85
Kavmim! Ölçüyü ve tartıyı tamı tamına dengeleyin!
İnsanların eşyalarını eksik vermeyin / değerlerini kaybettirmeyin!
Yeryüzünde bu şekilde müfsitlik yani ticareti hırsızlığa alet etmeyin!
Hud 116’da fesat, ilâhî bildirilere aykırı hareket etmektir. Ayette, İslâm toplumlarında marufu emreden ve münkeri engelleyen adil kimselerin bulunması ve bunların fesada yani düzensizliğe engel olması öğütlenmektedir:
Hûd/116
Sizden önceki asırların kalıntısı [insanlar, şöyle] olsalardı;
[Birikimlerini/tecrübelerini, çevrelerindekilere aktarsalardı];
[Uyarılarıyla, çağdaşlarını] yeryüzündeki fesattan caydırsalardı;
[Cesaretle ve sabırla, toplumlarını kokuşmuşluktan korusalardı] … (7/164)
Ama onlardan kendilerini koruyup kolladığımız azıcık kişi,
Omuzlandılar bu görevi de ifa ettiler şu mühim/şu hayatî işi.
[Nefislerine] zulmedenler, zevk peşine düşüp refahı kovaladılar;
[Fesada engel olmaya çalışmadıkları için], mücrim olarak kaldılar.
Yusuf 73’de fesat, hırsızlık yapmak, dolayısıyla ilâhî yasayla çatışmaktır:
Yûsuf/73
70. Ne vakit ki, onların ihtiyacı olan şeyleri hazırlattı;
Özel tası, kardeşinin heybesine [kendi eliyle] attı.
Sonra [arkalarından] bir tellâl bağırdı; ey kervan[dakiler durunuz]!
Gerçekten siz, evet cidden [o özel tası siz çaldınız], hırsız oldunuz.
71. [Giderlerken durup] bunlara döndüler;
[Kendilerinden emince] şöyle dediler:
Siz ne[yinizi] kaybettiniz [ey efendiler]?
72. Dediler: Melik’in su tasını kaybettik;
[Siz oradaydınız, doğrusu şüphelendik].
Getirene bir deve yükü bahşiş verilecek;
[Tellâl]: Ben buna kefilim, [bu ödül ödenecek].
73. Dediler: Vallahi, siz de anlamışsınızdır ki, bu yurda fesat için ayak basmadık;
Yani hırsızlık yapmadık / yasalarınızı çiğnemedik / toplum düzenini bozmadık.
Ra’d 25’de fesat, Allah’la yapılan sözleşmeleri yerine getirmemek, emirlerine riayet etmeyerek yeryüzünde ilâhî düzeni zedelemektir:
Ra’d/25
Kimileri Allah’a verdikleri sözü, iyice pekiştirdikten sonra bozuyorlar;
Allah’ın bitiştirilmesini emrettiğini / hısım ve akrabalık bağını koparıyorlar;
Dolayısıyla yeryüzünde fesada sebep oluyor / ilâhî kuralların dışına çıkıyorlar.
[Dünyada her kimler işliyorsa yasakladığımız bu ihaneti],
Onlar içindir yurdun kötüsü / cehennem ve Allah’ın lâneti.
Nahl 8’de fesat, küfrü içselleştirmenin yanı sıra başkalarının da iman etmelerini engellemek yani sansür veya yaygara yoluyla iman yollarını tıkamaktır:
Nahl/88
Var ya [hem kendileri] küfredenler,
Hem de [başkalarını] Allah’ın yolundan çevirenler,
Fesatları yüzünden onlara azap üstüne azap artırdık;
Toplumu bozdukları / imanlarını engelledikleri için [azaplarını katladık]. 16/25
Mü’minûn 71’de fesat, Allah’ın kanunlarını takmamak, bunun yerine insanların yasalarına uymaktır.
Mü’minûn/71
Hak/hakikat, onların hevâlarına / keyiflerine tabi olsaydı eğer,
Fesada uğrar / mahvolur giderdiler gökler, yerler ve içindekiler.
Gerçi, verdik onlara [fesadı engelleyen] zikirlerini / kitaplarını
Ancak kaçınıyorlar kitaplarından, [dinlemiyorlar hiç mesajlarını].
Şuara 151-152’de fesatçılar, Allah’ın işine karışanlar, yeryüzünde Rabliğe yani insanlar üzerinde mutlak otorite kurmaya, onları kendi istedikleri biçimde eğitmeye (eğriltmeye) kalkışanlardır:
Şu’arâ/151-152
150. Allah’tan ittikâ edininiz / bana [gönderdiklerine] itaat ediniz.
151. Müsriflerin / Allah’ın işine karışanların emirlerini reddediniz!
152. Müsrifler, yeryüzünde fesat işleyenler / müminlerin hayat tarzlarına müdahale edenlerdir. Bkz. 7/75
Böylece barışı baltalayıp savaşı körükleyerek, insanların ıslah girişimlerini engelleyenlerdir. 7/73-76
151, 152. Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen aşırı gidenlerin emrine uymayın. 7/74, 76. 11/62
Enbiyâ 22’de fesat, evrende ve herhangi bir ülkede (27/34) iki hükümetin / birbirine denk iki gücün toplum nezdinde sebep olacağı kavga / döğüş / kargaşadır:
Enbiyâ/22
19. Onun [kulları]dır, yerdeki ve gökteki akıl etme yeteneğine sahip olan varlıklar;
Katındakiler / melekler vs, kendisine kulluk ederken ne kibre kapılır ne de bıkarlar, bkz. 4/172. 16/49-50. 66/6
20. Onu gece gündüz tespih eder / adeta emrinde yüzerler;
Asla gevşeklik göstermez / kulluğa katiyen ara vermezler.
21. Yoksa edindikleri ilâhlar mı, [onları] yerden [tekrar] kaldıracaklar;
Onlar mı onları diriltecek / onlar mı kendilerine hayat sunacaklar?
22. Olsaydı [bu nitelikte], yerde ve gökte Allah’ın dışında da ilâhlar,
Yerler de gökler de cidden çoktan fesada uğramış / bozulmuştular.
Müminûn 71’de fesadın hortlayışının sebebi, kişilerin ilâhî buyruklara karşı çıkmaları, kendi arzularına uymalarıdır:
Mü’minûn/71
71. Hak/hakikat, onların hevâlarına / keyiflerine tabi olsaydı eğer,
Fesada uğrar / mahvolur giderdiler gökler, yerler ve içindekiler.
Tersine, verdik onlara [fesadı engelleyen] zikirlerini / kitaplarını
Ancak kaçınıyorlar kitaplarından, [dinlemiyorlar hiç mesajlarını].
Şuara 183’de fesat, zorbalık yaparak, başta inanç olmak üzere insanların haklarına müdahale etmek, şahısların mallarını ele geçirmek, baskılara boyun eğmeyenleri sürgüne göndermektir:
Şu’arâ/183
İnsanları haklarından / mallarından, yurtlarından ve hayat tarzlarından mahrum bırakmayınız;
Yeryüzünde fesat işleyerek / zorbalık yaparak Allah’ın tanzim ettiği ilâhî nizamı bozmayınız.
Neml 14’de müfsitler, ayetler kendilerine açıklandıktan sonra zihnen mecburen kabul ettikleri halde, yandaşları nezdinde itibarlarını kaybetme endişesiyle inadına inkâra yönelenlerdir:
Neml/14
13. Göz açıcı nitelikteki âyetlerimiz kendilerine gelince,
Bu belli ki bir sihirdir dediler [o mucizelerimi görünce].
14. Sırf zulüm/gerçeği çarpıtma ve taslamalarından dolayı yücelik,
Bile bile inkâr ettiler o mucizeleri, vicdanları kanaatkârken üstelik.
Bak nasıl oldu bu fesatçıların sonu, [zarar verdi onlara bu müfsitlik].
Neml 34’de fesat, düzen değişikliği anlamına gelmektedir. İstilâ gerçekleşir ve iktidar değişirse hâliyle sistem de değişecektir. Allah ile harp edenler de Onun düzenini değiştirmek için çaba sarf etmektedir. Allah Teâlâ buna kendisi müsaade etmez ama toplumlar kendilerini olumlu veya olumsuz yönde değiştirmek istediklerinde de onlara ilişmez (8/53).
Neml/34
Dedi: “Krallar bir ülkeye ne zaman ki (zorla) girerler;
Orayı yakar yıkar, tarumar ederler.
Üstelik oranın hür halkını zelil kılar / ayakları altında çiğnerler;
(Bunlar da) böyle yaparlar, [sanırım bizden bile daha güçlüler].
Neml 48-49’da müfsitler, cinayet işleyip suçlarını yalan söyleyerek gizleyenlerdir. Hem cellâtlar hem de katıksız yalancılardır. Hem masumların canlarına kıyanlar hem de yaptıklarını inkâra kalkışanlardır:
Neml/48
48. Gerçekte o kentte dokuz (adet çete) elebaşı vardı;
O ülkede fesat işlerler ıslah için çaba harcamazlardı. 54/27-30. 91/11-14
49. Allah’a ant içerek dediler: Biz gece ona ve ailesine baskın yap(ıp öldür)elim;
Sonra velisine: Ailesinin ölümünde hiçbir suçumuz bulunmadığını belirtelim;
Ve kesinlikle, özü sözü dosdoğru insanlar olduğumuzu da ısrarla ifade edelim.
50. Böyle bir komplo kurdular, biz de yaptık onlara bir hile; (3/54. 17/103. 21/70, 77)
Yani tuzaklarını boşa çıkardık, varamadılar farkına bile. (8/30. 10/21. 13/42. 14/46. 27/50-51. 35/43)
Kasas 4’deki fesat çeşitleri zorbalık, ayırımcılık, cana kast etmek ve ırza geçmektir. İlginç olan, bu fesatların hepsinin birden Firavun denilen bir zalimde bir araya gelmesidir:
Kasas/4
4. Şu bir gerçek ki, Firavun o yerde baskı uyguluyordu;
Ülkenin halkını çeşitli kamplara/kastlara bölüyordu;
Onlardan özellikle bir sınıfı, zayıf ve güçsüz düşürüyordu;
Erkek çocuklarını gırtlaklattırıyor / hukuksuz öldürüyordu;
Kızları-kadınları ise sağ bırakıyor / hayâsızlık uyguluyordu.
O tam bir fesatçıydı / cinayeti ve tecavüzü gerçekleştiriyordu.
Kasas 77’de fesatçılar, insanlara Allah’ın kendilerine davrandığı davranmayanlar, etraflarındakilere karşı kibar ve cömert olmayanlardır:
Kasas/77
(Dediler ki): Allah’ın sana verdikleriyle ara âhiret evini!
[Tabi ki bu esnada] unutma dünyadan da [kendi] nasibini!
Allah nasıl ihsanda bulunduysa / servet nasip ettiyse sana;
Sen de aynı şekilde ihsanda bulun [ana-babana,
Akrabana, yetim kalan ve yoksul olan her insana].
Yeryüzünde fesada susama; [tekelleşmeyi arzulama];
Allah müfsitleri hiç sevmez; [Onunla sakın hasım olma]!
Kasas 83’de fesat, kendini büyük görerek büyükler büyüğü yaratıcının emirlerini küçümsemek, ilâhî kurallara aykırı hareket etmektir:
Kasas/83
83. İşte âhiret yurdu! Veririz onu biz, dünyada üstünlük iddia etmeyenlere;
Bahşederiz âhireti, yeryüzünde büyüklenmeyenlere ve fesat üretmeyenlere.
(Güzel) sonuç / hayırlı âkıbet, [sırf] müttakîlerindir /
Önerdiklerinin hepsini yerine getirmeye girişenlerindir. 7/128. 11/49
Ankebut 28-30’da fesat, Allah Teâlâ’nın kadın erkek arasında belirlediği beraberliğe aykırı davranmak, hemcinsleriyle birleşerek yaratıcıya asi olmaktır:
Ankebût/30
28. Lût’u da [biz gönderdik halkına]; 37/133
Dediğinde o, kendi toplumuna:
Şu kesin ki [ey kavmim] sizler!
Yapıyorsunuz sizden önce insanlardan hiç kimsenin yapmadığı iğrençlikler. 7/80-84
29. (Kadınları bırakıp) erkeklere mi gitmiyorsunuz? 26/165-166
(Bu çirkin fiili işlemek için) yol mu kesmiyorsunuz? 11/77…; 15/68; 54/33…
Şu karşılığı vermekten başka bir şey olmadı kavminin ona cevabı:
Doğru söyleyen biriysen, hadi getir de görelim Allah’a ait olan azabı.
30. Lût dedi: Rabbim! Şu fesatçı/emrine asi ulusa karşı bana yardım et! 23/26, 39
[Koyduğun kuralları ihlâl eden şu bozguncuları şu an başımdan defet]!
Ankebut 36’da fesat, kulluktan / Allah’a itaatten geri kalmak, isyana dalmak ve isyanı topluma yaymaktır:
Ankebût/36
[Allah] Medyen’e de kardeşleri/soydaşları Şuayb’i (gönderdi)
[Şuayip onlara]: “Ey kavmim!” dedi
Allah’a kulluk edesiniz/ibâdeti yalnız Ona tahsis edesiniz! 7/85. 11/84.
Edesiniz ki, âhiret gününe [şimdiden] beklentiyle bakabilesiniz;
Hâsılı, fesat işleyerek yeryüzünde isyanı iyice körüklemeyesiniz. 7/85-93. 26/176-190
Rum 41-42’de fesat, insanların kendilerini yeryüzünde tek yetkin saymaları, kafalarına göre takılarak kendi başlarına türlü türlü belâlar sarmalarıdır:
Rûm/41
41. İnsanların elleriyle kazandıkları / egolarına tapmaları / bencillikleri yüzünden, 42/30
Karada ve denizde fesat türedi / ailede ve çevrede çürümeler belirdi birden.
(Allah), şu işlediklerinin bir bölümünü kendilerine (dünyadayken) tattırıyor; 32/21
Herhâlde, (yol yakınken) fesattan /yıkımdan vazgeçsinler diye [böyle yapıyor].
42. De ki: Gezinin yeryüzünün içinde/arkeolojik kazılar yapın!
Böylece, öncekilerin de sonunun nasıl olduğuna bir bakın. Bkz: 30/9
Onların da ekserisi müşrik idi / Allâh’a ortak koşarlardı;
(Allah’tan başka kişilere de ilâhi vasıflar yakıştırırlardı).
Sad 28’e göre fesat, kişinin imanı (Allah’ın yolunu) ve sâlihâtı (içinde yaşadığı topluma fayda sağlayacak işleri) terk etmesi, tam tersi davranarak yaşadığı çevreye zarar vermesidir.
Sâd/28
İman edip sâlihât işleyenleri yeryüzündeki müfsitlerle müsâvî mi saysaydık?
Müttakileri yani sâlihât işleyenleri, füccarlarla yani müfsitlerle bir mi tutsaydık/
Yolumuza uyanlar ile yolumuzdan ayrılanlara, eşit şekilde mi davransaydık?
Mü’min 26’ya göre fesat, hem insanların ideolojilerine hem de Allah’ın dinine yapılan müdahaledir:
Mü’min/26
Bana mâni olmayın da] öldürüvereyim şu Musa’yı, bırakın hele bir beni!
[Karışmayın işime! O da size güvenmesin] çağırsın [çok güvendiği] Rabbini.
[Öldürmezsem şimdi], dininizi/yaşantınızı değiştirmesinden endişeliyim [ilerde];
Yani fesâdından/nizam ve intizamımızı bozmasından kaygı duyuyorum bu ülkede.
Muhammed 20-22’de fesat, Allah’ın ve dininin uğrunda can vermekten kaçınmak, Allah ile yapılan antlaşmayı (9/111) bozmaktır:
Muhammed/22
20. İman eden kimseler/Asr-ı Saâdet’teki müminler,
“(Savaşa dair) bir sûre indirilmeli değil miydi?” dediler.
Ama hüküm koyucu bir sûre indirilince,
O sûrede de savaşmaktan söz edilince,
Kalplerinde bir tür hastalık bulunanların,
Sana baktıklarını görürsün [bu münâfıkların];
Bakışı gibi tıpkı ölüm korkusundan bayılanların.
Hâlbuki evlâ/en uygun olan tavır, bu şahısların,
21. İtaat etmeleriydi;
Ve olumlu bir söz söylemeleriydi.
İş ciddileşince, Allah’a sâdık kalsalardı (savaş istemekte),
[Bu davranış], kendileri için daha hayırlı olurdu elbette.
22. Şimdi siz, [bu emre] sırt çevirirseniz, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmış,
Akrabalık bağlarınızı koparmış, 2/83, 177. 4/8, 36, 16/90, 17/26, 24/22
Dolayısıyla (Allah’a) karşı baş kaldırmış olmaz mısınız?
23. İşte böyleleri, Allah’ın lânet ettiği/rahmetinden dışladığı,
Ardından [kulaklarını] sağırlaştırdığı,
Ve gözlerini körleştirdiği kimselerdir.
24. Onlar Kur’an’la hiç mi tedbirlenmeyenlerdir?
Yoksa kilit vurulmuş kalplere mi sahiplerdir?
Fecr 12’de fesat, Allah Teâlâ’nın doğadaki nizamını bozmak ve insanlar arasındaki kanunlarına karşı çıkmaktır:
Fecr/12
6. Görmedin mi Rabbinin Âd [kavmin]ene yaptığını?
7. Ve sütun sahibi İrem [sakinlerini, nasıl faka bastırdığını]?
8. Öyle bir beldeydi ki, [sonraları] hiçbir benzeri oluşturulamamıştır;
9. Vadideki kayaları kesip biçimlendiren Semûd’a da neler yapmıştır?
10. Aralarında dünyaya kazık kakmayı plânlayan Firavun da vardı;
11. [Bunlar], yaşadıkları yerlerde azgınlaşmışlar/başkaldırmışlardı;
12. Oralarda fesâdı/Allah’a isyanı, nizamına aykırılığı artırmışlardı.
13. Rabbin de üzerlerine üst üste azap kamçısını şaklattı; Sabb 80/25
[Kendilerine yedi gece sekiz gündüz üst üste azap yaşattı]. 69/7
14. Şu kesinki Rabbin, gözetleme yerinde/mevkiindedir;
[Vakti zamanı gelince, suçlulara cezalarını vericidir].
«Allah Teâlâ, bunların çılgınlıklarını, "oralarda fesadı çoğaltmışlardı" ifadesiyle tefsir etmiştir. Burada geçen fesat kelimesi, salâh'ın zıddıdır. Binâenaleyh, "salâh" kavramının, bütün iyilik çeşitlerini içine alan bir kelime olması gibi, "fesat" kelimesi de, bütün günahları içine alan bir lafızdır. O halde, Allah'ın emrinin dışında hareket edip, Allah'ın kulları hakkında zulüm ile hükmeden herkes müfsittir.»
İnsanlıktan Habersizlerin İnsancıl Kesilmeleri İğrençtir
Bosna’da, Arakan’da, Suriye’de ve Filistin’de uygulanan vahşice işkencelere sessiz kalan hatta sevinebilen birilerinin, buralarda yapılanların binde birine bile denk düşmeyen ve gayet haklı hükümler içeren Mâide 33 âyetini hedef seçmeleri hem kendileri hem de insanlık açısından oldukça uğursuz ve epeyce uygunsuz bir durumdur.
Allah’ın düzenini değiştirenler yani müfsitler, Allah’ın verdiği cezaları ağır buluyorlar. Ama kendi düzenleri değiştirilince, kendileri için ağır buldukları cezaları hatta daha şiddetlilerini -üstelik buna hiç hakları olmadığı halde- diğer insanlara acımasızca uyguluyorlar.
Allah’a itaat eden insanlar ile Allah’a isyan eden şeytanlar ve şeytancılar, birbirlerinin ezeli ve ebedi rakipleridirler. Şeytan ve şeytan yanlıları, harplerini hiç kesiksiz sürdürmektedirler.
Mü’min geçinenlere gelince, birçoğu bu ezeli ve ebedi düşmanlarıyla harp etmemek için çeşitli mazeretler üretmektedirler. Ekserisi harpten çekinmekte, bunun yüzden düşmanlarına şirin görünmeyi yeğlemekte bunun için sulh yanlısı kesilmeyi ve sözde (hümanistliği) tercih etmekte, sahibine teslim olmuş bir koyun gibi kesilecekleri saati beklemektedirler.
Bir de, başkaları adına oturdukları yerden ahkâm kesmektedirler. Hiç değilse şu haltı işlemeseler de, fesat işleyenlerin öldürülme veya affedilme işine, bıraksalar da onlardan zulüm görenlerin kendileri karar verseler.