Tıp Tarihindeki Büyük Facia: Thalidomide
Prospektüsünde “hamile kadınlar için güvenli” yazmasına rağmen 90 binden fazla düşük ve 10 binden fazla sakat doğuma sebep olan ilaç.
İletişim her dönemde, kritik durumları haber vermek için hayati önem taşımıştır. Özellikle sıcak savaş zamanlarında haberleşme genel itibariyle telgraf ile sağlanmış ve askeri olayları gerekli yerlere bildirmek büyük çaba, hız ve kimi zaman da cesaret gerektiren zorlu bir durum oluşturmuştur.
İstanbul’un İngilizler tarafından işgalini, daha işgalin başladığı anda telgrafla hemen Ankara’daki meclise bildiren Ahmet Hamdi Martonaltı’nın, tarihimize altın harflerle işlenmesinin sebebi de budur.
Manastırlı Hamdi Efendi, 1891 yılında Manastır vilayet ve sancağına bağlı Florina’da doğmuştur. Balkan Savaşları sırasında Manastır’ın Sırpların eline geçmesi üzerine, ailesiyle birlikte İstanbul’a gelmek durumunda kalmış ve 26 Haziran 1919’da Sirkeci’de bulunan büyük postanenin telgraf merkezinde memur olarak göreve başlamıştır.
Telgrafhanede mesai sonrası nöbetçi bulunduğu bir gece, Erzurum’dan İstanbul’un arandığını fark etmiş, cevabı üzerine, telin ucundaki kişi olan Mustafa Kemal Paşa ile görüşmüştür. Mustafa Kemal’in Yıldız telgrafhanesi ile görüşme isteğini müdürüne iletmiş fakat müdür bu isteği reddetmiştir. Bu durumu Paşa’ya bildiren Hamdi Bey, emirleri kendisinin iletebileceğini söylemiş ve ertesi gün bu özel telgrafı Fuat Paşa’ya bizzat kendisi ulaştırmıştır. Üstlerinden izinsiz ve işgalin gölgesinde yerine getirdiği bu görevden sonra, nöbetçi olduğu gecelerde Mustafa Kemal Paşa ile bağlantı kurmuş ve İstanbul’da yaşanan gelişmelerden kendisini haberdar etmiştir.
Hamdi Bey anılarında, Mustafa Kemal Paşa ile yaptığı bu görüşmenin, telgrafhane baş muhaberecisi tarafından genel müdüre ihbar edildiğini anlatmaktadır. Ne var ki Hamdi Bey tehlikeyi sezerek daha önceden telgraf kâğıtlarını küçük parçalara ayırarak yuttuğu için, telgrafhaneye gelen genel müdür ve beraberindekiler yaptıkları aramada bir kanıt bulamamıştır. Duruma hiddetlenen genel müdür, Hamdi Bey ve kendisi ile temasta olanların görevlerine son vermiştir.
İşinden ayrıldıktan sonra bir süre annesi ile birlikte güç koşullarda yaşamış ve daha sonra Millî Mücadele’ye katılmak üzere Ankara’ya geçmeye karar vermiştir. Yahya Kaptan’ın görevlendirdiği bir yurtsever aracılığıyla Mudanya’ya giden bir vapura binmiş, oradan da Bursa’ya geçmiştir. Bursa’da Mustafa Kemal Paşa’ya telgraf çekerek emrine hazır olduğunu belirtmiş ancak Hürriyet ve İtilafçılar tarafından casus olduğu ileri sürülerek burada tutuklanmış ve İstanbul’a geri gönderilmiştir.
Tutuklamayı öğrenen bir arkadaşı, Ankara’yı durumdan haberdar etmiştir. Mustafa Kemal Paşa, 56. Fırka Komutanı Bekir Sami Bey’e telgraf çekerek, kendisinin kurtarılmasını emretmişse de bu iş için görevlendirilen polis müdürü vapura yetişememiştir.
Hamdi Bey, henüz İstanbul’a varmak üzere olan tutuklu olduğu vapurdan rıhtıma yanaştığı sırada iskeleye atlayarak kaçmış ve Üsküdar’daki evine sığınmıştır. Birkaç gün sonra Kuvâ-yı Milliyeciler kendisiyle temas kurmuş ve onu Anadolu’ya geçirmek için emir aldıklarını söylemişlerdir. Önce vapurla Mudanya’ya geçmiş, oradan da karayoluyla Ankara’ya hareket etmiştir. Bilecik’te görüştüğü Bekir Sami Bey, kendisine Mustafa Kemal Paşa tarafından gönderilen ve içinde 250 Lira bulunan zarfı teslim etmiştir.
Bilecik’ten trenle Eskişehir’e geçmiş, buranın istasyon şefinin zorluk çıkarması üzerine iki gün bekletilmiş ve nihayet Ankara’ya varmıştır. Heyet-i Temsiliye Karargâhı olarak kullanılan Ziraat Mektebi’nde kendisini tanıtarak, Mustafa Kemal Paşa’yla görüşmek istediğini belirtmiştir. Paşa’nın daha önceden verdiği emir doğrultusunda hiç bekletilmeden huzura alınmış, böylelikle makine başında birçok kez konuştuğu Mustafa Kemal’i ilk kez görmüştür.
Görüşme sırasında Hamdi Bey, Mustafa Kemal ve beraberindeki İsmet (İnönü) Bey’e İstanbul’daki durumu kısaca anlatmıştır. İsmet Bey, “Paşam, böyle gençlerimiz varken, vatanımızın halâsı (kurtuluşu) gecikmez” sözleriyle onurlandırmıştır.
Hamdi Bey önce Ankara’da Mustafa Kemal Paşa’nın özel telgrafçılığı görevini üstlenmiş, daha sonra Batı Cephesi Komutanlığı sırasında İsmet Paşa’nın cephe telgrafçılığında bulunmuştur. İsmet Paşa’nın 2. İnönü Zaferi’ni müjdeleyen telgrafına karşılık Mustafa Kemal Paşa’nın “Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makûs talihini de yendiniz.” diyen tebrik telgrafı da Manastırlı Hamdi Bey’in makinasından geçmiştir.
Hizmetlerinden dolayı da ‘İstiklal Madalyası’na layık görülen Hamdi Bey’e, Soyadı Kanunu’nun kabulünden sonra Atatürk; 16 Mart 1920 yılında İstanbul’un işgal haberini telgrafla ileterek Millî Mücadele için kıymetli bir hizmette bulunduğu için, o güne atıf olarak “Martonaltı” soyadını vermiştir. 1945 yılında Konya ilinde hayata veda etmiştir.
Bunun yanı sıra Atatürk, Nutuk adlı eserinde Manastırlı Hamdi Bey’den şu şekilde bahsetmiştir:
"Bu hamiyetli ve cesur Manastırlı Ahmet Hamdi Efendi olmasaydı, İstanbul felaketinden haber almak için, kim bilir ne kadar intizarlar içinde kalacaktık. İstanbul’da bulunan nazır, mebus, kumandan ve teşkilatımız mensupları içinden bizzat çıkıp vaktiyle bize haber vermeyi düşünememiş olduğu anlaşılıyor. Demek ki cümlesini heyecan ve korku kaplamıştır. Bir ucu Ankara’da bulunan telin İstanbul’da bulunan ucuna yanaşamayacak kadar şaşkın bir hale gelmiş olduklarına, bilmem ki hükmetmek caiz olur mu? Telgraf memuru Hamdi Efendi, daha sonra Ankara’ya gelerek karargâhımız telgraf memurluğunu yapmıştır. Kendisine borçlu olduğum teşekkürü burada açıkça ifade etmeyi milli ve vatani görevlerimden sayarım."
16 Mart 1920 yılında yazılan işte o tarihi telgraf:
“Der-Aliye,
Ankara’da Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine,
İngilizler bastı bu sabah Şehzadebaşı’ndaki Muzıka Karakolunu, müsademe edildi, işgal altına alıyorlar İstanbul’u şimdi. Berayi malumat arz olunur.”
***
“Etrafta dolaşıyor İngiliz askerleri. Şimdi işte İngiliz askerleri giriyorlar nezarete işte giriyorlar içeri, nizamiye kapısına. Teli kes. İngilizler buradadır.”
***
“Paşa hazretleri
Harbiye telgrafhanesini de işgal etti İngiliz bahriye askeri. Tophane’yi de işgal ediyorlar bir taraftan. Bir taraftan da zırhlılardan asker ihraç olunuyor. Vaziyet vehamet kesbediyor efendim. Emri devletlerine muntazırım.”
***
“Sabah bizim asker uykuda iken İngiliz bahriye efradı karakolu işgal etmekte iken. Askerlerimiz uykudan şaşkın kalkınca müsademe başlıyor. Neticede bizden altı şehit on beş yaralı olup İngilizler zırhlıları rıhtıma yanaştırıp Beyoğlu ve Tophane’yi işgal edip. İşte Beyoğlu telgrafhanesi de yok. İşte Beyoğlu telgraf memurları geldiler kovmuşlar. Burası da işgal olunacaktır bir saate kadar. Şimdi haber aldım efendim.”