Sosyal Mesafe

08.05.2020 / Deneme

Son zamanlarda ortaya çıkan pandemi sonrasında topluma kodlanan sosyal mesafe kavramının kaynağını inceleyelim.

Sosyal Mesafe

Son dönemde tüm dünyada ortaya çıkan pandemi, görünmeyen tehlike, korona, covid-19 daha halk tabiri ile ‘illet ya da hastalık’ diye adlandırılır. Sosyal mesafe kavramı, 1925 yılında Emory S. Bogardus isimli bir sosyolog tarafından girmiş hayatımıza. Buna şaşırdık mı? Şahsım adına hayır. Tabi ki bu ölçekleme sistemi bugün kullandığımız anlamıyla, virüs bulaşmaması için muhataplarınla arana bir metreden, sekiz metreye kadar mesafe koyman manasında çıkmamış. Bu kavramı üreten kişinin mesleği icabı çok daha sosyolojik bir kavram olarak ortaya konulmuş.

Bogardus’un kısa bir araştırmadan sonra gördüğüm kitabi tanımından intihallerle uğraşmamak adına ne anladığımı aktarmak isterim. Zira burada derdim sosyal mesafenin kitabi tanımı ya da o dönemde ne anlattığından ziyade bugün nasıl yerleştiği ve çoktan bu mesafeyi nasıl birbirimize karşı koyduğumuzdan bahsetmek.

sosyal mesafe

Bogardus özetle; belirli bir sosyal sınıfa mensup olan her bir kişinin, kendine diğer olarak gördüğü kişilerle arasına koyduğu mesafeden bahsetmiş. Bu karşısındakini kendine yaklaştırmamak olabileceği gibi, kendinin de ona yaklaşmaması olarak anlatılabilir. Kişiler arasındaki mesafenin (tekrar belirtmek isterim bu metraj manasında değil kendine hissi olarak yakın görmek ya da görmemekte buna dahildir) çeşitli verilerle nesnelleştirilebileceğini anlatıyor ki buna da kavramın ölçeklendirilmesi diyoruz.

Bugüne kadar çevrenizde kaç defa bak “şöyle olsun” şerhi ile “şunları yapacağım” diyen birisini gördünüz. Belki, şimdi düşünüldüğünde bugünkü kadar olmasa bile kendi ile yapabilecekleri ile arasında engel olan kişiler tarafından sıkça duymuşuzdur. Örnekleyecek olursak tutuklu birinin tutsaklık halinden kurtulduğunda, uzaktaki birinin uzak kaldıklarına karşı, bilmeyen birisinin öğrendiğinde, sağlığını kaybeden birinin tekrar sağlığına kavuştuğunda vs. Peki bundan evvel bize içinde bulunduğumuz sosyal sınıfla, gurupla ya da kan bağı gibi kuvvetli bir harçla bağlı olduklarımızla aramıza sosyal mesafe koyduran şey ya da şeyler neydi?

Neyden yoksunduk da geçmişte sadece bizden belki de kilometrelerce uzakta olanlarla yaptığımız mektuplaşma bugünkü adı ile mailleşme ya da mesajlaşmayı burnumuzun dibindekilerle iletişimde kullandık? Vizontele (2001) klasikleşen diyaloğundaki gibi neydi bize “uzakları yakın eden şeylerde yakınlarımıza bu kadar uzaklaştıran.

Belki de her gün görüştüğümüz arkadaşlarımızla mesaj gurupları aracılığıyla sohbet ederek, akrabalarımız, dahası ailemizle özel günlerde telefonla ya da daha da acısı mesajlarla haberleşerek çoktan sosyal mesafeyi koymuştuk. Bir araya geldiğimiz de neydi bize “ee daha daha nasılsın?” Paradoksuna saplayan. Bir olmayla problemi olanlar her daim toplumları birbirinden nasıl uzaklaştırırızın planını yaptılar açıkça. Başta “sosyal” diyerek adlandırdığımız, bizi birlikteyken bile asosyalleştiren bir başka virüsle ne kadar zamandır uğraştırıyorlar bizi?

sosyal mesafe

Millet olarak ne zamandır “batıya” teşneysek sanki o kadar zamandır oradan aldıklarımızla daha bir kendimiz olmaktan uzaklaşmaya ve şimdi üç ana başlıkla X, Y, Z kuşaklarını birbirini bu kadar anlamaz getirmeye başladık. Oysa Nurettin Topçu değil miydi; ‘’Batı ile bir alışveriş yapacağız. İlim alıp kültürümüzü vereceğiz.’’ diyen. Kim, ne ve neresi ile aramıza mesafe koymamız gerekirken bunlara daha fazla tutundukta sürekli bir sonraki neslimizden daha fazla şikayet eder olduk. İletişim çağı diyerek adladırdığımız bu çağda en yakınımızdaki ile bile iletişim kurmakta zorlanıyoruz. İletişimimiz arttıkça iletişimsizliğimiz arttı maalesef.

Ne zaman birbirimizle uzaktan iletişimimizi kolaylaştıran bir yenilik çıksa o derece birbirimizden uzaklaşmadık mı? Facebook, Instagram, Twitter, Whatsapp gibi kişiler arası iletişimi dijitalize eden her mecra bizi daha da uzaklaştırmadı mı? Facebook’un başlangıç amacı görünen “uzun süredir görüşmediğiniz eski tanıdıklarınızı eğer bu platforma üyesi ise bulabilmek” gitgide oradan başka yerde görmediğimiz dostlarımızın olmasına sebep oldu. Eğitimci kimliğime de dayanarak şunun üstüne basarak söylüyorum evet geleceğin eğitim metodu görünen uzaktan eğitim, insanların toplumsallaşmadaki en önemli kademelerinden biri olan örgün eğitime katılma sürecinin önüne geçtiğinde, oluşacak problemlere hazırlıklı mıyız?

Sadece bu mesele için yapılması gereken akademik araştırma sürecinin ne kadar uzun vakit alacağından ve araştırma sonuçlarının kendi adlarına olumsuz çıkması ihtimalinden dahi korkan toplum mühendisleri, bizi çoktan birbirimizden uzaklaştırarak kendi eğitim sahalarına yönlendirdiler. Eğitimde bu mesafenin etkileyeceği ikincil kişiler olan ebeveynlere ne kadar zamandır özellikle Hollywood sineması başta olmak üzere tüm haber kaynakları “okullar çocuğunuz için tehlikeli yerlerdir” fikrini pompalıyor? Emin olun bugünkü pandemiden çok daha önce çocukları okullara göndermede tereddütler yaşamaya başlamıştık bile. Şimdi bize bir anda çok yakın bir ihtimal olarak görünmeye başladı bu metod.

Herkes aşağı yukarı dışarıdan kendi başına temin ettikleri ile evde aç kalmayacak kadar sandviç yapabilir. Peki neden artık sadece sanal sepetlere eklediğimiz gıdaları tüketiyoruz. Ya da evde yemek yapmayı, çay pişirmeyi bilmiyor muydukta o yüzden mi kafelere, restoranlara gidiyor oralarda buluşuyorduk? Daha birçok bizi toplumsallaşmaya dürtüleyen etkenden bu kadar hazır bir şekilde nasıl oldu da koptuk?

Komplo teorisinden ziyade buna müspet teorik yaklaşım diyelim. Hiç ihtiyacımız yokken internet alışverişinin sadece ucuzlamasını bahane ederek evden kıyafet almaya başladık, bu alan çoktan planlanmış ve bugünkü duruma o kadar hazırdı ki, bu bile insanı korkutuyor. Gıda marketlerinin tamamının yine internet üzerinden satışlarını bu kadar genişletmeleri rast mı geldi bugüne ki neredeyse tüm gıda ihtiyaçlarımızı buralardan karşılayabiliyoruz ve hiç yabancılamadık? Ev eşyalarının tamamı elektronikten, mobilyaya, iğneden ipliğe yine bu uzaktan alışveriş sistemi ile kusursuz hazırdı. Bana öyle geliyor ki tüm bu ihtiyaçlarımızı sağlayan yapılar kira vermekten ve tabiri caizse müşterinin ağzının kokusunu çekmekten bıktı ve belki de haberlerinin bile olmadığı o düğmeye hepberaber bastı. Şuan sosyal mesafe diyerek adlandırdığımız mevzu evet sağlık için gerekli ama bu sıhhi sorun bir şekilde aşıldığında neden bundan sonraki dönemin adına normal demekten kaçınılıyor da adı “yeni normal” oluyor.

sosyal mesafe

Birey insanlığın başından beri hiç tek kalmamış, mutlaka sosyalleşmiş ve yaşadıklarını paylaştığı zaman onu gerçekleşmiş kabul etmiş. Ama bu paylaşımdan artık fotoğrafını ya da filmini çektiğimiz tecrübelerimizi sosyal medya hikayelerimizde paylaşmaya başladık ki bu da bize tecrübelerimizde ne kadar da yalnız olduğumuzu gösteriyor. “Selfy” özçekim her halde insanın asosyalleşmesinin fotoğradır. Bir yere gezmeye gittiğimiz de ister tek ister çift (karı-koca, sevgililer) bizim fotoğrafımızı çekecek bir ikinci kişi ya da çiftin yanımızda olmaması, bizim ne kadar da asosyalleştiğimizi gösteriyor. Toplumun birlikte hareket etmesini çokta istemeyen aynı toplum mühendisleri, göz göre göre “eğer bir araya gelip bir şeylere tepki verecekseniz yine bizim dizayn ettiğimiz kitlesel hareketlerde bulunacaksınız” der ve ülkeleri, görüş, düşünceleri daha bir çok “toplumsal” değeri yönlendirmede kullanır. Bir biriyle konuşup görüş alışverişi yapmasının arasındaki o sosyal mesafeyi ortadan kaldırıp kişiler arası iletişimin daha sağlıklı yürüyebileceği ve birbirimiz ile daha iyi anlaşabileceğimizi düşünenler, nispeten çok daha zayıf olan yazılı iletişime bir de 140-160 karakter sınırı getirerek iyice sakatlamışlar. Bu yeni iletişim şeklinin getirdiği iletişimsizlik sarmalı bugün, bize ileride ne kadar büyük sıkıntılar açabileceğini alenen gösteriyor. Ne kadar yan yana gelmeyin denilse de tabiatı gereği bir şekilde buluşan insanı bu kadar uzaklaştırabilecek tek şeyin can korkusu olduğu ortada. Sokağa çıkanlara, bir araya gelenlere neredeyse topluca linç girişiminde bulunuyoruz “haklı olarak”. Bundan sonra ne olacak denildiğinde sürekli verilen mesaj olan hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağı fikrini sanki bu konu üzerine bu kadar kısa bir sürede sayısız akademik çalışma, inceleme, deney ya da toplumsal tecrübe görmüşüz gibi kayıtsız şartsız kabul ediyoruz. Hız çağının acelesi var ve bize artık yeni yönelimler gerektiğine kara verdi. Benim de bahsettiğim “toplum mühendisleri” öyle gizemli yaratıklar değil, her gün gözümüzün önünde televizyon, internet ve bilimum iletişim kanalı ile boy göstermekten çekinmiyorlar. Teorilerini kabul etmekten başka şans bırakmadıklarını düşündüklerinden, kendilerinden emin bir şekilde, bize içinde bulunduğumuz durumun adını koyuyor, bu durumlara karşı ne yapılması gerektiği telkinini veriyor ve sonuçlarına nasıl alışmamız gerektiğinin emrini veriyorlar. Peki ne yapmalıyız da bize dayatılan manevi manadaki sosyal mesafemize başkalarının karar vermesine engel olmalıyız? Kanaatim, en başta bu emrin altına girip girmemek konusunda doğru karar vermeli ve kendi kararlarımızı alırken sosyal medya denilen Twitter, Instagram, Facebook vb. mecraların bize yine kendi aracılığımızla paylaştırdığı yalan dünyayı red ederek başlayabiliriz. Her türlü aidiyet duygusuna, alerjisi olan tüm bu sosyal mesafe beklentisi olan kanallara inat ait olduğumuz aileyi, toplumu, görüş ve/veya düşünceyi, dini iyi bilmeli ve tanımalıyız. Bogardus’un da bahsettiği öteki olana karşı aramızda oluşacak sosyal mesafenin metrajını kendimiz kararlaştırmalı ve buna gerek var mı yok mu mantıkla karar vermeliyiz.

Hadi şimdi cesaret edebiliyorsak içinde bulunduğumuz tüm sosyal medya mecraları ile aramıza sosyal mesafe koyalım, onlardan virüslerden kaçtığımız gibi kaçalım ve tek tek tüm mesaj guruplarımızdan, sosyal medya hesaplarımızdan kurtulalım. Şu an bunun fikri bile bizde yoksunluk hissi oluşturuyorsa zaten bütün çevremizle çoktan sosyal mesafemizi koymuşuz demektir.  Büyük bir samimiyetle söylüyorum eğer dost, arkadaş, akrabalarımızla birilerini “ne kadar çok görüşüyorsun onlarla” telkini ile görüşmekten kaçınıyorsak bugün sadece dijitalleşme değil kimlik kaybımızında bizi yoksunluğa ittiğini söyleyebilirim 

Tam da bu sebeple. bu gün size bırakın bu sosyal mesafe işini ve ölümüne birbirinizi görün görüşürün oturun kalkın demek isterdim ama tabiki bu görüşmenin istediğimizden çok daha kısa olmaması için yine de bilim adamlarının bu istediğimi gerçekleştirebileceğimiz tarihi vermelerini beklememiz gerekli diyebilirim.