Tüzel Kişilerin Hak Ehliyeti
Kişi ve mal toplulukları tüzel kişilik kazanmakla birlikte hak ehliyetine de sahip olurlar.
Türk sinemasında ilk LGBT teması, 1962 yılından çekilen Ver Elini İstanbul filminde iki kadının öpüşme sahnesi ile çekilmiştir.
1960'lı yıllarda Yeşilçam sinemasında LGBT bireylerin içine dâhil olunduğu on dokuz film vardır ve bunlardan on altısı lezbiyenlik, ikisi erkek eşcinselliği, biri ise trans bireyleri konu almıştır. Türkiye'de ilk olarak 1923'te Muhsin Ertuğrul'un yönettiği Leblebici Horhor adlı filmde travestiler yer almıştır. 1970’lerden itibaren trans bireyler daha aktif olarak kamera karşısına geçmişlerdir. Gay sahneleri ise 1980’li yıllarda çekilmeye başlanmıştır.
1960 ile 1990 yılları arasına “Lezbiyen” temasını konu alan 19 ayrı film çekilmiştir. Bu yapımlarından 11 tanesi cinsellik içeren filmlerin yoğun olarak çekildiği dönemde kayda alınmıştır. Bu 11 yapımda da kadınlar seks komedilerine maruz kalmış, amaçsızca ve kurgusuzca öpüşme ve cinsel ilişki sahneleri çekilmiştir.
1962 yılında Aydın G. Arakon tarafından çekilen Ver Elini İstanbul, lezbiyenliği içine dahil eden ilk Yeşilçam filmidir. Attilâ İlhan, Ali Kaptanoğlu adıyla senaryoyu yazmıştır. Bu filmde ilk defa iki kadının (Mualla Kavur ve Leyla Sayar) öpüşmesi yer almıştır fakat bu sahneler Sansür Heyeti tarafından kesilmiştir.
Attilâ İlhan bu öpüşme sahnesiyle ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır:
Mualla Kavur, Leyla Sayar'ı ikna edinceye kadar bir hayli uğraştı. Kızlar kamera önünde oynadı ve sahne çekildi. Sansür Kurulu'nda seyretmişler, çok da beğenmişler! Sonra da 'Kesin bu sahneleri' demişler.
1963 yılında Atıf Yılmaz tarafından kayda alınan İki Gemi Yanyana adlı yapımda da Suzan Avcı ve Sevda Nur'un öpüşmesi yer almıştır. Senaryosunu Kemal Tahir ile ortak hazırlayan Atıf Yılmaz, çektiği bu film ile cinselliğin ve lezbiyenliğin Türk sinemasına göz kırptığını ifade etmiştir.
1965 yılında Halit Refiğ tarafından kayda alınan Haremde Dört Kadın filmi, Osmanlı döneminde baskılara maruz kalan lezbiyenliği konu edinmiştir. Senaryosu yine Kemal Tahir tarafından kaleme alınmıştır. Yapım, Sadık Paşa’nın hareminde yer alan Mihrengiz ile Şevkidil’in arasındaki sevginin lezbiyenliğe dönmesini konu edinmiştir.
Halit Refiğ, verdiği bir röportajda Haremde Dört Kadın adlı yapımı ile ilgili olarak şu ifadelere yer vermiştir:
Türkiye'nin farklı sosyal yapısını, farklı kültürel özelliklerini, tarihi bir dönem filmi içerisinde göstermek istedim… O tarihe kadar yapılan tarihi filmler, genellikle hamasi eserlerdi. Derinliğin olmadığı biçimsel filmlerdi. Esas itibarıyla Türkiye toplumsal yapısının kendine mahsus özelliklerini, belli bir tarihsel fonun içerisinde, tam da değişim döneminde gerçekleştirdim.
1980 yılında Osman F. Seden tarafından kayda alınan Beddua isimli yapım, ilk gay ilişkiyi öne çıkaran yapım olmuştur. Filmin başrol oyuncusu Bülent Ersoy, cinsiyet değiştirmeden önce yer aldığı bu filmde çocukluğunda tecavüze uğrayan, eşcinsel bir şarkıcıyı oynamıştır. Yine aynı yıllarda Orhan Elmas’ın beyazperdeye aktardığı Suçlu Gençlik adlı yapım ile Eser Zorlu tarafından 1986 yılında kayda aldığı Acılar Paylaşılmaz adlı yapımda erkek eşcinselliği vurgulanmıştır.
1985 yılında Necati Cumalı’nın eserinden yola çıkarak Atıf Yılmaz tarafından beyaz perdeye aktarılan Dul Bir Kadın adlı filmde ise eşinden boşanan Suna (Müjde Ar) ile kocasını kaybetmiş Ayla (Nur Sürer) arasında lezbiyenlik ilişkisinin başlaması konu edinilmiştir.
Türk sineması tarihine bakıldığında 1992 yılında Atıf Yılmaz tarafından çekilen Düş Gezginleri adlı filmde ilk kez lezbiyen çift başrolde yer almıştır. Filmde, doktor ve dul bir kadın olan Nilgün (Meral Oğuz) ile hayat kadını olan Havva (Lale Mansur), birlikte İstanbul’a taşınıp beraber yaşamaya başlamaktadır.
1992 yılında Orhan Oğuz tarafından kayda alınan Dönersen Islık Çal adlı yapımda travesti (Fikret Kuşkan) ile barmenlik yapan bir cücenin (Mevlüt Demiryay) hikâyesi işlenmiştir. 1993 yılında Atıf Yılmaz, travesti ve seks işçisi bireylerin yanı sıra toplum tarafından ötekileştirilmiş insanların sosyal yaşantısını ele aldığı Gece, Melek ve Bizim Çocuklar adlı yapımı vizyona girmiştir.
1995 yılında Ülkü Karaosmanoğlu ile Attilâ İlhan'ın senaryosunu kaleme aldığı Biket İlhan'ın yönetmenliğini üstlendiği Sokaktaki Adam filminde iki genelev çalıştıran Benli Meryem (Suna Yıldızoğlu) ile esmer ve kısa saçlı hizmetçisi Tresula (Süeda Can) ateşli bir şekilde öpüşüp, sevişirler.
1998 yılında Kutluğ Ataman'ın kayda aldığı Lola and Billidikid adlı yapımda da lezbiyenlerin ilişkisi vurgulanmıştır. Yine Kutluğ Ataman tarafından 2005 yılında beyazperdeye aktarılan İki Genç Kız adlı yapım ile 2011 yılında Ümit Ünal tarafından kayda alınan Nar filmlerinde lezbiyen karakterler başrollerde yer almaktadır.