Ululuk, Salt Allah'a Hastır

06.11.2020 / Din

Yazımız, TEKBİR’in / ALLÂHÜ EKBER lâfzının açılımıyla ilgili olacaktır.

Ululuk, Salt Allah'a Hastır

MÜTEKEBBİR Müellif: BEKİR TOPALOĞLU

Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.

Sözlükte “ulu ve yüce olmak” manasındaki kiber kökünün “tefe’ul” kalıbından türeyen mütekebbir (Haşr 59/23), “zatının ve sıfatlarının mahiyeti bilinemeyecek kadar büyük, ulu” anlamına gelir.

Mütekebbir İbn Mâce ve Tirmizî’nin esmâ-i hüsnâ listesinde yer almış (“Du?â?”, 10; “Da?avât”, 82), ayrıca tekbir alma çerçevesinde Hz. Peygamber’e nisbet edilen pek çok sözlü ve fiilî sünnet rivayet edilmiştir (Wensinck, el-Mu?cem, “kbr” md.). Ebû Hüreyre ve Ebû Saîd el-Hudrî’nin rivayet ettiği kutsî hadiste Cenâb-ı Hak azamet ve yüceliğin -kişiyi örten elbisenin kendisine özgü oluşu gibi- zât-ı ilâhiyyesine has olduğunu, bunlardan biri konusunda zâtına rakip çıkanı ateşe atacağını beyan etmiştir (Müsned, II, 248; Müslim, “Birr”, 136; İbn Mâce, “Zühd”, 16; krş. İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “ezr” md.).

Kibirlenmenin, eşi ve benzerinin bulunmadığını iddia etmenin hakikatten ve erdemden uzak bir davranış olduğu şüphesizdir. Çünkü her varlık, sahip olduğu imkânlara kendisinden değil yaratıcının lütfu sayesinde nail olmuştur ve her yaratılmışın üstünde başka yaratılmışlar vardır. Nihayet bütün izzet, şeref ve yüceliklere bizâtihi sahip bulunan Allah yegâne yüce varlıktır. O’nun kendi yüceliğini (kibriyâ) ifade etmesi hem gerçeğe uygundur hem de bütün yaratılmışların hakiki konumunu belirlemektedir. Ebû Bekir İbnü’l-Arabî ilâhî tekebbürün manasını “yaratılmışların sıfatlarından münezzeh olmak, azgın ve zalim insanları kahir ve galebesi altına almak” şeklinde ifade etmiştir.

Mütekebbir âlimlerin genel kabulüne göre Allah’ın zâtî-selbî sıfatları grubuna girer. Ancak “azgınları yenilgiye uğratan” manasına alındığı takdirde fiilî sıfatların içinde mütalaa edilebilir. Mütekebbir kebîr, alî, müteâlî, celîl ve kahhâr isimleriyle anlam yakınlığı içinde bulunur.[1]

KEBÎR Müellif: BEKİR TOPALOĞLU

Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.

«Büyük, daha büyük, yegâne büyük manasına gelen ve muhtelif hadis rivayetlerinde Allah’a nispet edilen Ekber, Kur’an’da Cenâb-ı Hakk’ın halk, rızâ, makt (gazab) gibi sıfatlarıyla bağlantılı olarak beş ayette yer alır.

Ulu ve yüce olmak” manasındaki kiber mastarından türemiş bir sıfat olan KEBÎR, “büyük, ulu ve yüce” demektir. Kebîr, “zatının ve sıfatlarının mahiyeti bilinemeyecek kadar ulu” şeklinde tanımlanır. Kur’an-ı Kerîm’de kiber kavramı on dokuz ayette Allah’ın zatına veya sıfatlarına nispet edilmektedir.

İslâm âlimleri kebîr ismine, “şanı yüce ve azameti büyük olan, kudret ve hükümranlığına sınır bulunmayan, hiçbir şeye muhtaç olmayan, yaratılmışlara benzemeyen” şeklinde anlam vermişlerdir.

Kebîr ismi, Kur’an’da yer aldığı ayetlerin beşinde “yüce, aşkın” anlamındaki “alî”, birinde de yine aynı manaya gelen “müteâlî” ismiyle birlikte zikredilir.

İmam Mâtürîdî Allah’ın gerçek mabut, putların ise bâtıl şeyler olduğunu ifade eden ayetteki (el-Hac 22/62) alî-kebîr isimlerini, insanların gerek maddî ihtiyaçları olan geçim vasıtaları vb. hususların gerekse ebedî kurtuluşu sağlayan şefaat, dua ve ibadetlerin kabulü gibi manevi ihtiyaçlarının putlardan değil Allah’tan isteneceği şeklinde açıklamıştır (Te?vîlâtü’l-?ur?ân, vr. 484b).

Bunlardan başka, fiil kalıbında olmak üzere zât-ı ilâhiyyeyi yüceltmeyi (tekbîr) konu edinen dört ve Allah’ın ayetleri hakkında bilgisizce tartışanlarla yapmayacakları şeyleri söyleyenler için ilâhî gazabın büyük olduğunu ifade eden iki ayette kiber kavramı geçmektedir

“Allahüekber” ifadesi, İsm-i tafdîl kipinin, mukayeseli üstünlük ifade ettiğini göz önünde bulunduran bazı âlimler Ekber kelimesine, “kebîr” anlamı vermişlerdir.

Bazıları ise Allah’a nispet edilen kavramlarda mukayese ve iştirakin söz konusu olmayacağını söyleyerek Ekber kelimesine ism-i tafdîl manası vermekte sakınca görmemiş ve bunun “her şeyden yüce, her şeye hâkim, hiçbir şeye benzemeyen” anlamına geldiğini belirtmişlerdir.»[2]

TEKBİR (???????) Müellif: SAFFET KÖSE

Allah’ın en yüce varlık olduğunu belirten “Allahüekber” cümlesi (tekbir), Allah’ın zatı, sıfatları ve fiilleri itibariyle her şeyden yüce ve üstün olduğunu ifade eder. Tekbir başta namaz olmak üzere birçok ibadetin rüknü veya tamamlayıcı öğesidir.

Tekbir, tevhit inancının bir parçası olarak diğer birçok ayette de geçer.

el-Müddessir 74/1-3

“Ey örtünüp bürünen, kalk ve uyar! Sadece rabbinin büyüklüğünü dile getir”

1.           Ey örtüsüne / nübüvvete büründürülen kişi!

2.           Kalk ada kendini / yerine getir sana verilen işi![3] 2/119

3.           Tekbir et / yücelt / her şeyden üstün tut Rabbini!

el-Bakara 2/185

Hasib Asutay Meali:

Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise, sizden kim bu aya erişirse onu oruçla geçirsin. Kim hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (tutsun). Allah size kolaylık diler, size zorluk dilemez. (Bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola ulaştırmasına karşılık Allah'ı tekbir etmeniz / yüceltmeniz içindir. Umulur ki şükredersiniz!

el-İsrâ 17/111

De ki: Hamd O Allah'a ki çocuk edinmemiştir; mülkünde de hiçbir ortağı yoktur; kendini horluk ve acizlikten (kurtarmak hususunda) yardımcıya ve dosta ihtiyacı da olmadı. O'nun büyüklüğünü an da an[4] / onu tekbir ile büyükle de büyükle[5] / O'na kemal-i tazim ile tazimde bulun[6] / O'nu gereği gibi tekbir et[7] / O'nu tekbir ile yücelt[8] / O'nu noksanlıklardan yücelt de yücelt[9] / O'nu (hep böyle) yücelterek an[10] / Onu büyük bil, büyüklükle an[11] / O'nu tekbir edebildikçe tekbir et[12] / Onu pek büyük bil, büyüklüğünü de bildir[13] / O'nun büyüklüğünü gereğince dile getir[14] / tekbir getirerek O'nun şanını yücelt![15] / tekbir getirerek O'nun büyüklüğünü ilan et![16] / O'nun büyüklüğünü "Allahü Ekber" diyerek dile getir. [17] / O'nu tekbir getirerek yücelt.[18] / O’nu büyük bilerek büyüklükle yad et![19]

el-Hac 22/37

Celal Yıldırım Meali:

Boğazlanan kurbanlık hayvanların ne eti ne de kanı elbette Allah'a ulaşmaz; ama Allah'a ulaşacak olan, sizin takvanızdır / hâlis ve kâmil ibadetlerinizdir[20] / Allah'a karşı gelmekten sakınmanızdır[21] / O'na ulaşan, yalnızca sizin O'na karşı gösterdiğiniz bilinç ve duyarlıktır.[22] Böylece Allah size doğru yolu, ibadet ölçüsünü gösterdiğinden, O'na TEKBÎR getirip yüceltmeniz için bu hayvanları sizin buyruğunuza baş eğdirdi; sen iyiliği huy edinenleri vazifelerini güzel yapan muhsinleri[23] müjdele!

Tekbir, bir Müslümanın hayatında yaygın biçimde yer tutması gereken faziletli bir zikirdir. Yukarıda açıklananlar dışında kurban amaçlı olsun veya olmasın hayvan keserken (Buhârî, “E?â?î”, 14), avlanma esnasında ava ateş ederken yahut avcı hayvanı ava salarken besmeleden sonra tekbir getirmenin müstehap olduğu hususunda âlimler arasında görüş birliği vardır. Bunun yanı sıra gece namazı / Kur’an tetkiki için uyanan kişinin namaza tekbir, hamd, tesbih, tehlîl, istiğfar ve dua ile başlaması; savaşta, bineğe binerken, hilâl ilk görüldüğünde, dağ ve tepe gibi yüksek bir yere çıkarken, sevindirici bir olayla karşılaşıldığında tekbir getirilmesi müstehap sayılmıştır (ayrıca bk. Dârimî, “İsti??ân”, 43; Buhârî, “Cihâd”, 132-133; Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 158).

Tarih boyunca insanların Allah’tan başka varlıkları yüceltme, putlara tazimde bulunma, onlara kurbanlar sunma gibi tevhid inancıyla bağdaşmayan tutumlar ortaya koyduğu gerçeği karşısında İslâmiyet’te namaz, hac, kurban gibi ibadetlerde tekbire yer verildiği gibi Allah’ın azametinin temaşa edildiği her yerde ve gündelik hayatta çeşitli vesilelerle tekbir getirilmesi tavsiye edilmiştir.»[24]

Tekbir etmeyenler Allah gibi Yüce’yi,

Mitleştiriyorlar binlerce paspal cüceyi.


[1] TDV İslâm Ansiklopedisi, 2006, 32. cilt, 189-190

[2] TDV İslâm Ansiklopedisi, 2002, 25. cilt, 162

[3] Ey bürünen kimse [takvâ libâsına]. Kalksana, insanları [şirkten] ayırsana / arındırsana

[4] Celal Yıldırım Meali

[5] Elmalılı Hamdi Yazır Meali

[6] Ömer Nasuhi Bilmen Meali

[7] Süleyman Ateş Meali

[8] Diyanet Meali

[9] Ali Fikri Yavuz Meali

[10] Muhammed Esed Meali

[11] Hasan Basri Çantay Meali:

[12] Ali Bulaç Meali

[13] Abdulbaki Gölpınarlı Meali

[14] Fizilalil Kuran Meali

[15] Diyanet Vakfı Meali

[16] Suat Yıldırım Meali

[17] Şaban Piriş Meali

[18] Hasib Asutay Meali

[19] Hamdi Döndüren Meali

[20] Ali Fikri Yavuz Meali

[21] Diyanet Meali

[22] Muhammed Esed Meali

[23] Elmalılı Hamdi Yazır Meali

[24] TDV İslâm Ansiklopedisi, 2011, 40. cilt, 341-343