Kırk Kilitli Sandık
Kölem dedi efendi yine. Söyle. Gönlüm memleketinin yollarına düşmüş. Bu diyarın dilencileri bile beni ayıplar olmuş.
Kölem dedi efendi yine. Söyle. Gönlüm memleketinin yollarına düşmüş. Bu diyarın dilencileri bile beni ayıplar olmuş.
Bir Haliç gecesinde sahil kenarında yürürken gökyüzünün, yeryüzündeki tüm atom parçacıklarını kaplaması ile döküldü bu satırlar.
Senin halin de bu manzaranın bahar mevsimi gibidir. Bakışlarında mavinin ve yeşilin bütün tonları. Bütün tonları ilkbaharın ve sonbaharın.
Arkadaşlarımla gittiğimiz Bodrum tatilimizde neler yaşadık neler.. Bu maceramızı tüm ayrıntıları ile sizlere aktarmak isterim.
Tarih boyunca devletler, süper güçlü kahramanlara ait hikâyeler kurgulayarak, olağan güçlerini süper güç olarak göstermeyi denemişlerdir.
Süper kahraman figürleri, insanlığa kurtuluş yolunu gösteren metaforlar mıdır, yoksa birer pazarlama aracı olarak mı üretilirler?
Günümüzdeki diziler; düşünmeyen, sorgulamayan, hayattaki anlam arayışını bile önüne sunulanlar arasından seçen nesiller için üretiliyor.
Kalbimde kocaman bir sevda var. Ve ben kaleme, mürekkebe ve kağıda güvenemiyorum. Aşkımı anlatmak için bana kim, nasıl yardım edecek?
Hayatı, kelimelerin doğru anlamlarıyla yaşayamayan kimseler, farkında olmaksızın doğru beklentiler üretemeyen kişilere dönüşürler.
Yine elimde ekmek poşetiyle aynı kapının önündeydim. Dedemin kapısı. Babaannemin. Herkesin girdiği ama kimsenin çıkamadığı o kapı.
Hiç ummadığım anda bastırmıştı yağmur. Birdenbire. Gerçi hangi yağmur haber verip yağar ki? Haber vererek mi çıkıyoruz?
Sanki yıllardır özlemiş gibi oturdum kalktığım yere. Yamalı pencerenin önündeki koltuğa. Esen rüzgarla hışırdıyordu poşet.
Belki de yüksek sesle dinlenen bir müzik / Şarkı söyleyen birinin sesini kısıyor / Yürüyen bir çift /Tekerlekler altında eziliyor
Erşan Kuneri’nin belden aşağı olarak hafifletilen senaryo dilinden bahsetmeye gelmeden evvel Cem Yılmaz’ın öfkesinden bahsetmek gerekebilir.
Dönüyorum gidemediğim yolları / Bilmediğim yollar acımasız / Papatyalardan cam parçalar döşenmiş / Kokusu başımı döndürüyor
İnanmıştım. Bu sefer gazozumla kekimi aynı anda bitirmeye inanmıştım evin karşısındaki bakkaldan alırken. Neyine inandıysam?
Hızlı yürüyordum. Arkamdan biri beni kovalıyormuş gibi. Kovalıyormuş. Çokça sonra öğrendim. Sahiden nereye gidiyordum ben böyle?
Gelişmiş, rafine toplumlar ve sistemler, ilkel toplumlara göre kaosa, büyük değişimlere ve dengesizliklere karşı daha dayanıksızdır.
Acaba halının içinde mi ölmüşlerdi bu kelebekler yoksa çörek gibi duran o halının üst kısmındaki sarmaldan içeri mi girmişler?
Kelimeler bizim zihin haritamızı oluşturur. Onlara yüklediğimiz anlamlar ve sözcükleri kullandığımız bağlamlar yaşam anahtarımız olabilir.
Hayatta sihir denen şey var ve bu çok gerçek. Ona yeterince iyi bakmak için de içimizdeki çocuğun gözlerini kullanmalıyız.
İşiniz bir bakıma eviniz gibidir. Ufacık bir sorun sizi uykunuzdan edebilir ve sıcacık yatağınızdan mahrum bırakabilir.
Bitkiler ve hayvanların pek umursamadığı bir şekilde insanlar adaleti sağlamak için kurallar koyarlar. Peki, adaleti gerçekten isterler mi?
Maruz kaldığımız bazı olayları muhataplarımızla çözemeyeceğimize inandığımızda, bunu başkalarıyla paylaşarak biraz rahatlamak isteriz.
Bir insana serbest olduğu söylendikten sonra, ona baskı ve tehdit yoluyla yapması gereken şeyleri hatırlatmak bir tür zorlama değil midir?