Yıldızdan Küpeler

26.10.2024 / Bilim / Teknoloji

“…demiri biz indirdik…” (Hadîd suresi, 25. ayet)

Yıldızdan Küpeler

Kulübeden içeri girdiklerinde Marie Pierre'in kolunu tutarak gazlanmasını yakmasına engel oldu. Raflarda duran her şişe her tüp her kap fosforlu mavi bir ışık saçarak sanki sihirle parıldamaktaydı. Marie'nin yıllar sonra yazdığı gibi "Bu fakir ve kaba kulübenin içindeki tüpler sanki dünyaya düşmüş yıldızlar gibiydi."

Ann Druyan'ın Cosmos kitabında bu kısmı okuduğumda çok hoşuma gitmişti. Bir süre Marie Curie'nin, polonyumdan dolayı 1500 yıl kadar daha radyasyon yayacak olan not defterine yazdıklarını durup düşündüm. Yıldızlarda üretilen ısı ve ışık hidrojenlerin helyuma dönüşmesi sonucunda oluşuyor. Helyum tamam, peki diğeri?

Elementler tarih öncesi zamanlardan bir insanlığın ilgisini çeken bir konu. Çok eskiden her maddenin ateşten sudan topraktan veya havadan oluştuğunu düşünülüyordu. Bakır, demir, altın, gümüş gibi çoğu metalin varlığı biliniyordu ancak bunların her birinin kendine has atomu olduğunu öğrenmemiz için uzun yıllar geçmesi gerekiyordu.

İnsanlar yüzyıllar boyunca demiri altına çevirecek gizemli formunu ararken Aslında farkında olmadan bir hazineyi buldular.

Bir simyacı laboratuvarında gizemli formülün belki de idrar olabileceğini düşünüp üzerinde çalıştı ve sonunda ilk saflaştırılan element olan fosforu keşfetti.

Bugünkü kimya ve fizik bilgimizi de 118 elementin hepsinin kendine has atomunun ve her birinin ayrı sayıda protona sahip olduklarını biliyoruz. Elementin kendini nasıl özellikleri onu oluşturan atomun çekirdeğindeki proton ve nötron sayılarına bağlı. Eğer ki elementimiz radyoaktif bir element değilse herhangi bir sebeple proton veya nötron sayıları değişmez. Bundan dolayı elementin atomun başka bir elementin atomuna dönüşemez.

Madem bir elementin atomu Normal şartlarda başka element atomuna dönüşemiyor, bunca element nereden geldi? Bu 13,8 milyar yıl süren çok ama çok uzun bir hikâye.

Günümüz bilimsel bilgilerin ışığında en çok kabul gören evren modeli Big Bang teorisidir. Evren, boşluk, zaman, madde, enerji bunların hiçbiri yokken bir anda gerçekleşen bir patlama ile ortaya çıktılar.

Milyarlarca yıl boyunca katı bir kural olan maddenin korunumu ve enerjinin korunumu yasaları henüz yürürlükte değilken, büyük patlama sırasında enerji maddeye dönüştü. Bütün evrenin temel maddesi olan, sadece bir protonu ve bir elektronu bulunan hidrojen oluştu ve bütün boşluğu kapladı. Çok geniş alana yayılan sıcak gazlar milyarlarca yıl içerisinde evrenin farklı yerlerinde kütle çekiminin etkisiyle yoğunlaşmaya ve bir araya toplanmaya başladı. Yoğunlaşmanın ve yaklaşmanın etkisiyle çekim iyice arttı ve hidrojen gazı kendi içerisine kapandı. Oluşan çok yüksek basınç sıcaklığı milyonlarca dereceye çıkardı. Çok yüksek sıcaklık ve basıncın etkisiyle birbirine yaklaşan hidrojen atomları birleşerek helyum atomuna dönüştü.

Bu çekirdek kaynaşmasına füzyon tepkimesi deniyor. Dünyada bu tepkimeyi taklit ederek kendi yapay güneşlerimizi geliştirmeye çalışıyoruz. (İlgisini çekenler için anahtar kelime "tokamak")

Yıldızların çekirdeklerinde gerçekleşen füzyon reaksiyonları yıldızın ömrü boyunca 26 atom numaralı demir elementine kadar olan elementlerin üretilmesini mümkün hale getiriyor. Demir elementinden büyük elementler ise yıldızın ömrünü tamamlamasında gerçekleşen süpernova patlamasıyla oluşabiliyor.

Bu bilgiler ışığında yeryüzünde hangi maddeye bakarsanız bakın aslında milyarlarca yıl önce bir yıldızın çekirdeğinde oluşmuş olan atomları göreceksiniz.

Mesela insan vücudundaki atomları % 90’ı başka bir yıldızın çekirdeğinden gelenler, %10’u ise evrenin ilk oluşumundan kalanlardır.

 

Mesela her bir hücremizde bulunan;

- demir, karbon, oksijen, azot gibi maddeler bir yıldızın çekirdeğinden,

- İyot, çinko, selenyum gibi mineraller birer süpernova patlamasından,

- Hidrojen ise 13,8 milyar yıl önceki Big Bang patlamasından gelmektedir.

 

Çok ilginç gelen bu bilgiler tahmini değil kesin bilgilerdir. Çünkü yer yüzünde demir, karbon veya başka bir elementin oluşması ya da bizim güneşimizden gelmesi mümkün değildir. Ölen yıldızlar arası boşluğa tüm bu maddeleri saçıyor. Bu maddeler de yeni yıldızların doğmasını ve yıldızlar etrafında dolanan gezegenlerin oluşmasını sağlıyor.

Küllerinden yeniden doğmak mı daha ilgi çekici yoksa her birinizin birer yıldız tozu olmamız mı bilemiyorum. Kozmik çerçevede değerlendirince çoğu şey şaşırtıcı oluyor. Mesela galaksimiz içinde belki onlarca belki de yüzbinlerce ışık yılı uzaktaki bir yıldız ömrünün sonuna doğru yapısındaki elementleri birleştirerek demirin ortaya çıkmasını sağlıyor ve bir patlamayla var olan elementler daha büyük element olan altın elementine dönüşüyor, bunların hepsi galaksinin her yanına savruluyor, galaksideki yüz milyarlarca yıldız içerisinden güneş sistemine ve dünyaya düşüyor. Bir kısmı dünyanın eriyik çekirdeğine kadar çöküyor bir kısmı da kayaçların arasında karışarak kalıyor. Milyarlarca yıl sonra insan bunları çıkarıp bir şekil vererek bir küpe haline getiriyor.

Tüm bu sürecin sonunda bir kadının kulağında parıldıyor.

Tıpkı Dünyaya düşmüş bir yıldız gibi.