Seyahat Rehberi: İtalya
Akdeniz’in gözde ülkesi İtalya, tarih, sanat, mutfak kültürü ve doğal güzellikleri ile dünyanın en çok ziyaret edilen ülkelerinden biridir.
Son günlerin en çok konuşulan filmleri arasında yer alan “Deliler” filmi, sinema alanında geldiğimiz noktanın bir özeti adeta.
Normalde fragman seyretmem aslında, filmin heyecanını kaçırdığını düşündüğümden ama göreceğim varmış, “Deliler” filminin fragmanına denk geldiğimde yüzümü çevirmeden izledim. Osmanlı tarihini okuduğum çocukluk zamanlarımda birkaç kez isimlerine rast gelmiş ve haklarında oldukça meraklanmıştım. Belki, okuduklarımın etkisiyle, babamın yaptığı tahta kılıcı havaya savurarak hayali düşmanlarımı bile delicesine yerlere sermiştim. Dolayısıyla, fragmanı izleyip film için heveslenmem çok uzun sürmedi.
Geçtiğimiz hafta sonu da daha fazla vakit kaybetmeden izleyeyim artık şunu diye sinemanın yolunu tuttum. Buraya kadar her şey, sinemaya 3 dakika gecikmiş olmam dışında yolundaydı.
Filmde denk geldiğim sahne, şaman görünümlü bir adamın ateş başında delilere görev vermesi oldu. Ya da buna benzer bir şey algıladım geç kaldığım için ama pek ehemmiyeti yok şu noktada. Asıl ehemmiyetli nokta, film boyunca bu adamın aynı yerde ateş başında, görev verdiği delilerle telepatik bir şekilde etkileşim kurması oldu. Hatta iş etkileşimi de geçti, bir şaman ayini sırasında ölen bir delinin tekrar canlandırılmasına kadar vardı olay.
Filmin yapımcısı ve başrol oyuncusu olan, Diriliş Ertuğrul’da da “Aliyar Bey” olarak daha önceden tanıdığınız Cem Uçan, her ne kadar, internette delilerle ilgili bilgileri didik didik ettiğini söylese de, şamanik bir kültüre nereden rast geldiğini ben bir türlü anlayamadım.
Daha önce kaleme aldığım “Teknik Açıdan Münezzeh: Ertuğrul” adlı yazımda, kültürel değerleri dert edinen filmlerde, dert edinilen konuya odaklanmalı, teknik ve sinematografik açıdan yapılacak eleştirileri ilk aşamada bir kenara bırakmalıyız demiştim ama bu filmde tam aksi söz konusu. Teknik açıdan eleştirilecek çok bir şey yok, kostümler, mekanlar, çekim açıları, müzikler oldukça tatmin edici. Aksilik o ki, tanıtılmak istenen kültürel değer, aynı dönemde gerçekleşen o kadar fazla farklı kültürle bir araya getirilmiş ve o kadar fazla şey film süresince anlatılmaya çalışılmış ki, filmin içinde delileri yakalamak marifet istiyor.
Söze ilk başladığımızda belirttiğimiz şamanik hareketler ve onun ötesinde, konu alınan deliler ile İslamî mesajlar verilmesi. İşte mesela, bir köyden kurtarılan kızın haçını saklamaya çalışırken, Kâfirun suresinden “Bana benim dinim, size sizin dininiz.” ayetinin söylenerek İslam’ın bir hoşgörü dini olduğu mesajı verilmesi. Yine köyden kurtarılan bir bebek üzerinden, yetimler üzerine verilen mesajlar ve filmi gereksiz yere uzattıkları sahneler. Hemen sonrasında karşılaşılan çingeneler ve onların kültürleri. O sırada uzunca bahis edilen, “Batı kaka, Türkler harika..” göndermeleri. Sırf dövüş sahnesi göstermek için yemek yenmek üzerine girilen bir handa, yine yetim göndermesi sonucunda ring dövüşü yapılması. Umulmadık anda, çeşitli köylerden ve Vlad’ın kalesinden gösterilen “ne alakaya maydanoz” sahneleri. Takiyye yapan bir rahip üzerinden Osmanlı’nın casusluk sistemine ufak bir bakış. Vlad’ın, papa üzerinden yaptığı gereksiz mizahlar ve sürekli tanrının oğlu olduğunu belirtme ihtiyacı duyması. Deliler üzerinden sürekli kurt sembolleri gösterilmesi ve her konuşmalarının sonunda duyduğumuz ulumalar. He bir de, Vlad’ın müthiş gizli silahı veba üzerine araştırma geliştirme sahneleri. He bir de, “adsız” bir deli üzerinden işkenceye çok dayanıklıyız, vatanı satmayız, “yıkılmadık ayaktayız” gösterimi, he bir de “İyi ki varsın Eren” göndermesi. He bir de, he bir de..
O kadar çok şey aynı anda verilmeye çalışılmış ve o kadar gereksiz sahnelerle film yavaşlatılmış ki, bir an için filmin deliler üzerine olduğunu dahi unutuyorsunuz. Aksiyon dolu, biraz fantezi katılmış dövüş sahneleri ile kalp atışınızı hızlandıracak bir film beklerken, ne dramı, ne aşkı, ne macerayı, ne gizemi tam olarak bulamadığımız, “ne oldu şimdi ya?” dediğimiz bir yapımla karşılaşıyoruz. Hatta, sondan daha da kötü bir şeyle. Marvel yapımlarında sıkça karşılaştığımız, film sonrası ek sahnelerle filmin devamı olacak mesajı; filmin başından beri pis ve aciz görünen çılgın simyacı tarafından, sanki ikinci filmin kötü karakteri kendisi olacakmış gibi veriliyor.
Yani anlayacağız, sinemada geldiğimiz nokta bizi teknik açıdan tatmin ediyor fakat konu, senaryo ve bunun işlenişi açısından kesinlikle vasatı aşamıyor. Demek ki her şey parayla da olmuyor.