Film İncelemesi: Sweet Girl
20 Ağustos 2021’de Netflix’de yayımlanan ve yönetmenliğini Brian A. Mendoza’nın yaptığı Sweet Girl’ün baş rolünde Jason Momoa yer alıyor.
Sevgi anlaşmak değil midir? Nedensiz de sevilir mi? Hatta tüm bunlar için oyuncak bir bebekle ilişki kurulup sürdürülebilir mi?
Türkçe’ye “Lars Sevince” ya da “Gerçek Sevgili” olarak çevrilen Lars and The Real Girl filminde, babasını küçük yaşta kaybeden Lars Lindstrom (Ryan Gosling) içine kapanık bir karaktere bürünür. İnsanların kendisine dokunmasından da hoşlanmayan kahramanımız, özellikle de abisi olan Gus’ın (Paul Schneider) evliliğinin ardından, babalarından kalan evin garajında yaşamaya başlar.
Yaşadıkları yer Kanada’da küçük bir kasabadır ve Lars, ahali tarafından oldukça sevilir. Kimseye zararı olmayan, beyefendilik konusunda eski kafa ve kibar bir adamdır. Onun bu içine olan kapanıklılığı birçok kişi de dert eder. Derken Lars bu duruma kendince çözüm getirir. Bir gün abisine, yeni tanıştığı bir kız için evde oda ayırmasını rica edip birlikte yemek yemelerini istediğinde, kimse bunun bir oyuncak bebek (Bianca) olduğunu bilmemektedir. Hatta bu oyuncak bebeğin seks için üretilen ileri düzey bir model olduğundan.
Filmin kalanı boyunca, Lars’ın oyuncak bebeğe (Bianca) atfettiği karakter üzerinden psikolojik problemleri ile savaştığını gözlemlediğimiz kadar, toplumun, “deli” olarak tabir edilebilecek insanlara bakış açısını ters düz eden bir çevresel desteğin de içinde buluruz kendimizi. Bir anda o toplumun bir parçası olur ve kahramanımızın kendi içindeki problemleri çözmesini dileriz. Ve kendi adımıza da bir özeleştiride bulunuruz.
Lars and The Real Girl filmi, psikolojik bir dramı mizahi bir şekilde bize aktarırken, kendimizden bir şeyler bulacağımız, biraz toplumdan biraz da delilerden hissedeceğimiz samimi bir yapım. Ailecek izleyebilirsiniz.