Seyahat Rehberi: Singapur
Asya’nın incisi Singapur, zengin kültürü, eşsiz mutfağı ve doğayla iç içe şehir yapısıyla en çok ziyaret edilen ülkelerinden biridir.
1950’li yıllarda Emniyet'ten emekli olan üç polis memuru, geçim kaygısı sebebiyle kendi karakollarını kurarak uzun yıllar işletti.
Vakti zamanında Unkapanı’nda yer alan sebze halinin oluşturduğu kalabalık münasebetiyle kurulan “Hal Karakolu”, Unkapanı Köprüsü’nün yapımı sırasında asayiş problemi olabilir diye açılan “Köprüler Karakolu” ve hemen İMÇ’nin arkasında bulunan butik “Küçükpazar Karakolu”, aslında “100 metre içinde iki karakol olmaz.” mevzuatına aykırı. Peki nasıl oldu da bu mevzuatta bir istisna uygulandı.
1950’li yıllarda Sirkeci Emniyet Amirliği’nde görevli üç kafadar polis memuru emekli oluyor. Birlikte birkaç iş girişimde bulunuyorlar fakat bir türlü dikiş tutturamıyorlar. En sonunda en iyi bildikleri işi yapmaya karar veriyorlar ve bir karakol kurmak için kolları sıvıyorlar.
Bölgeyi iyi bildikleri için Küçükpazar’ı tercih eden üçlü, kiraladıkları küçük bir binaya tabela asmakla işe başlıyorlar. İrili ufaklı masaydı, sandalyeydi, daktiloydu, dosyaydı diye temel demirbaşları ayarladıktan sonra gayri resmî olarak Türkiye’nin ve dünyanın ilk özel karakolunu hizmete sokuyorlar.
Karakol hizmete açılınca da zaten hâlihazırda tanıdıkları bölge esnafından haraçlarını eskisi gibi toplamaya başlıyorlar. O sırada da resmî bir karakolun bütün işlevlerini yerine getirmeye çalışıyorlar. İhbarlar, vukuatlar, şikayet dosyaları bir bir artmaya başlıyor.
Yeni atanan Emniyet Müdürü’ne çikolatalı ziyaret
Hatta bir ara öyle bir yoğunluk yaşıyorlar ki, yeni göreve getirilen Sirkeci Emniyet Amiri Sirkeci Emniyet Amiri’ne çikolatalı bir hayırlı olsun ziyareti gerçekleştiren üç arkadaş, işlerin yoğunluğundan bahsedip memur azlığından yakınarak takviye eleman talep ediyorlar.
Sirkeci Emniyet Amiri de, “Bende memur çok, birkaçını sizde görevlendirelim.” diyerek Küçükpazar Karakolu’nun emrine üç polis memuru veriyor. Böylece bir karakolda olması gereken tüm düzenek kurulmuş oluyor. Evraklar düzenleniyor, suçlular adliyeye götürülüyor, yazışmalar dosyalanıyor, suçüstüler yapılıyor…
İşler o kadar aksamadan ve mevzuata uygun yürüyor ki, izin programları bile oluşturuluyor. Ama karakolun kurucusu olan üç kafadardan her zaman birisi karakolda olacak şekilde planlama yapıyorlar. Fakat öyle bir zaman denk geliyor ki, ikisinin yıllık izin kullandığı bir sırada, kalan arkadaşın bir yakını vefat ediyor ve o da acilen iki üç günlüğüne memleketine gitmek zorunda kalıyor.
Tam bu günlerde, Sirkeci Emniyet Amirliği’nden bir memur geçici görevle Küçükpazar Karakolu’na gönderiliyor. Bu memur daha önce İl Emniyet Müdürlüğü’nde karakolların kömür dağıtım işini yaptığından dolayı tüm karakolları ezbere bildiği için Küçükpazar Karakolu diye bir karakolda görevlendirilince şaşırıyor.
Başta bunu çok kafaya takmasa da, görevi esnasında kömür dağıtımlarının tüm karakollara yapılmasına rağmen buraya gelmediğini görünce bir kez daha konu dikkatini çekiyor. Mevcut durumdan işkillenip Emniyet Müdürlüğü’nün kömür dağıtım bölümünde eski arkadaşlarının yanına gidiyor.
Aralarında şu diyalog geçiyor:
-Yahu arkadaş, herkesin karakoluna kömür verdiniz de bizim karakola niye vermiyorsunuz?
-Sizin karakol neresi?
-Küçükpazar Karakolu...
-Ne yanda bu karakol?
-Unkapanı’nda...
- Cık, biz öyle bir karakol bilmiyoruz.
-Hemşehrim nasıl olur, binası var, memurları var, ben orada görev yapıyorum.
Karakol listeleri çıkarılıyor ama böyle bir karakolun izine rastlanmıyor. Yine de eski arkadaşlarını boş koymamak için kömür ayarlanıyor. Kömürün geldiği gün üç arkadaş da karakola geri dönüyor.
- Ne var ne yok arkadaşlar?
-İyi ne olsun.
-Biz yokken ne yaptınız?
-Kömür aldık.
-Ne kömürü!?
Tabi arkadaşlar, karakolun elektrik, su ve kömür giderlerini kendi ceplerinden karşıladığı için kafalarında o an bir şimşek çakıyor. Fakat olan olduğu için elleri kolları bağlı durumu kabulleniyorlar ve kömürü geri gönderemiyorlar.
Olanı biteni gözleyen ve kömür temin eden cingöz memur, ertesi gün yanına bir arkadaşını da alıp Sirkeci Emniyet Amiri’nin huzuruna çıkıyor. Olan biteni bildikleriyle anlatıyor. Emniyet Amiri de, durumunu ivedilikle İstanbul Emniyet Müdürü’ne bildiriyor.
Zamanın Emniyet Müdürü güngörmüş uyanık bir adam olduğu için, su bastı, sel oldu gibisinden bir yazı yazdırıp Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü’nden Küçükpazar Karakolu’nun demirbaş dökümünü istiyor. Kısa bir süre sonra Genel Müdürlük’ten “böyle bir karakolumuz yoktur” yanıtı geliyor. Emniyet Müdürü ildeki bütün şube müdürlerini çağırtıyor ve hep birlikte Küçükpazar Karakolu’na gidiyorlar.
Olay yerinde sorgulanan üç kafadar tüm durumu olduğu gibi izah etmek zorunda kalıyorlar. Emniyet Müdürü olayın uzaması halinde işlerin daha da karmaşık bir hal alacağını düşünmüş olacak ki, bu emekli memurlara İstanbul’dan sürgün verip, bu durumu sır gibi saklamalarını tembihliyor.
Şube müdürlerine de bu karakolun resmî hale getirilmesi için hemen çalışmaya başlamalarını emrediyor. Bir şekilde Ankara’ya bir düzine yazı yollandıktan sonra sahte olarak kurulan Küçükpazar Karakolu yasal hale bürünüyor.
Böylece “100 metre içinde iki karakol olmaz.” mevzuatına da tarihte ilk defa istisna geçilmiş oluyor. Her ne kadar resmî bir karakol olduktan sonra yıllarca hizmet verdiği bilinse de fi tarihinde bir daha açılmamak üzere kapatılıyor. Bugün, karakoldan geriye sadece ismini verdiği "Küçük Pazar Karakolu Sokak" kalıyor.