
İlerlemeci Toplumlar
Burası dünya. Bilimin, çözümcü ya da ilerlemeci yaklaşımların, evrensel ahlak yasalarının değil, savaşların miras bırakıldığı bir yer.
Falanca mekânda oturması pek hoştur, filânca mekânın manzarası şahanedir, şu yemek şöyle iyidir, şu tatlı şöyle lezizdir gibi detaylardan bahsetmek isterdim; lakin gezip gördüğüm yerlerde dikkatimi çeken hususlar bambaşkaydı.
Ülkemizi gezdiğinizde, neredeyse her vilayette, ya olağanüstü güzel doğal bir manzarayla ya da gerçekten muazzam inşa edilmiş birçok yapıyla karşılaşırsınız. Bazen bir gün batımı, bazen turkuaz bir deniz kıyısı, bazen çok çok eski yıllardaki bir medeniyete ait bir taş parçası bile sizi alışık olduğunuz sıradan hayattan uzaklaştırıp; ruhunuzu doyuran, dinlendiren bir molaya dönüşebilir.
Fotoğraflayan: Selman DURDU
Güneydoğu Anadolu'ya ailecek yaptığımız son ziyarette, Mardin, Diyarbakır ve Şanlıurfa illerinde işte bu molaların birçoğuna tesadüf etmiştik.
On iki bin senelik, dünyanın en eski yapılarının olduğu düşünülen bir tepede, yedi bin senelik bir harabede, bin sekiz yüz yıllık bir kilisede, bin beş yüz yıllık bir manastırda ya da bin senelik bir camide hissedeceğiniz duygu hemen hemen aynı olacaktır.
Fotoğraflayan: Selman DURDU
Yaratıcının dünyadaki sanatları olan denizler, göller, dağlar ve gökyüzü gibi doğal unsurların yanı sıra insan eliyle imal edilmiş tarihî eserler de insana bir dinginlik vermekte ve ruhunuzla aynı adımları atıyormuşsunuz hissini uyandırmaktadır.
Sanki duvarları oluşturan taş parçalarıyla kibarca konuşulmuş, rica edilmiş de, taşlar kendileri dizilivermişler gibi bir ahenk söz konusudur. Kadim bir sohbeti devam ettirmek istercesine dururlar sırt sırta.
Günümüzde inşa edilen binalarda her nedense tam tersi bir durum gözlemliyorum. Birileri kumu, çimentoyu, demiri zorla birbirine eklemiş de en ufak sarsıntıda çatlayıp ayrılıvereceklermiş gibi can sıkıcı bir atmosferleri bulunur yeni yapıların. Geçmişe benzetilmeye çalışılan yahut tamamen modern çizgileri olanlar arasında neredeyse aynı şey söz konusudur.
Güneydoğu bölgesinde gezerken, her bir şehrin içinde, kökleriyle toprağın sağlam kısımlarına tutunmuş, etrafındaki cılız yabani otlar misali binaların arasında, göğsüne güneşe yaslamış, ışıl ışıl duruşu ve engin sohbetiyle sizi sarmalamaya hazır camiler, kiliseler, manastırlar bulacaksınız. Bazen de takvimleri aşan tepelerde bulacaksınız kendinizi.
Bulunduğunuz tepede, çok da yaşlı olmayan bir ağacın, cılız gölgesinde, geçmişi ve geleceği aynı ufuk çizgisinde görmeyi ve ikisini yine aynı ufuk çizgisinde kaynaştırmayı umarak, umutla bakacaksınız yaşadığınız güne. Kim bilir.
Fotoğraflayan: Selman DURDU