İlim ve Hikmet

30.07.2024 / Deneme

‘İlim kendin bilmek’ midir?

İlim ve Hikmet

Bilme eylemi üç kaynaktan beslenir. Bunlardan biri akıl, diğeri duyular ve sonuncusu ise yalnızca inanan insanları bağlayan, ilahi bir varlık tarafından iletildiği kabul edilen kutsal mesajlardır.

İnsanda mevcut bulunan akıl ve duyular her bireyde farklı düzeylerde çalışıyor olsa da genel anlamda evreni kapsayacak yeterlilikte değildir. En üst akla sahip yahut duyularını diğer insanlara nazaran çok ileri düzeyde kullanabilen birisi için bile bilgiye ulaşma noktasında sınırlar vardır. İnsanoğlu bu sınırları yaptığı icatlarla mümkün olduğunca aşmayı her yeni gün deniyor olsa da evrende pek çok şey bilinmezliğini korumaya devam etmektedir.

Bu sınırların dışında her insanın algısına ve inanışına göre şekillenen görelilik de devreye girince bilgi konusu iyice içinden çıkılmaz bir hal almaya başlar. Teoriye göre bütün varlıklar ve varlığın fiziksel olayları görelidir.

O halde yeni bir sınıflandırma yapacak olursak bir şeyi bilmek iki yolla mümkündür diyebiliriz: Bilgi yoluyla bilme, hikmet yoluyla bilme. (Akıl ve duyuların ulaştığı bilgi ve inançlar ile ulaşılan bilgi)

İlim insanları genellikle bilgi yoluyla bilme eylemine öncelik verirler. Onlar için konuyla ilgili literatür ve akademik tecrübeler belirleyici, yol gösterici unsurlardır.

Hikmet ehli ise kalpte beliren deruni bilgiye itibar ederler.

İlim insanları her ne kadar insanlık için pek konuda yeni yollar keşfetse de insanların ortak sıkıntı ve bunalımları bu yeni yollarla aşılamayacağı için hikmet ehlinin öğütlerine ihtiyaç duyulur ve tüm aydınlanmacı fikirler minicik bir duygu durum değişikliği adına feda edilebilir.

Günümüz bilim kurgu filmlerinde bile bu duygu duruma işaret eden pek çok dramatik sahneye yer verilmesi bununla ilgili olabilir.

İnsanlığın teknolojik gelişmeler ya da üst düzey bilimsel kavramlar ve olgularla tatmin olmayan bir ruh dünyası mevcut bulunduğu için ‘bilgi’ bilmek için yeterli gelmez.

Kutsal metinlerde de bilhassa bu ruh dünyasına yönelik doyurucu ifadelere yer verilmesi, ilim dünyasından verilen örneklerin bile yine insanın özünde doyurulması gerekli görülen kısma ait olması bu yüzdendir zannediyorum.

Peygamberler yahut ilahi olmayan dini öğretilerin ruhani liderleri de -bildiğimiz kadarıyla- herhangi bir ihtisası olması gerekmeyen kimselerdir. Onlardan ilim adına bir keşifte bulunmaları yahut yeni bir şey icat etmesi beklenmez.

Sonuç olarak diyebiliriz ki 'bilim' insanoğlu için yeterli bir bilme yöntemi değildir. Öğrendiğimiz tüm pedagojik bilgiler, uzmanlık isteyen branşlara ait tecrübeler, matematiksel hesaplar, fiziksel evrendeki birbirini tekrar eden yasalar; herhangi bir kişinin tüm bunlara aykırı bir inanca sahip olması durumunda saf dışı kalır. Çünkü saçma sapan bile olsa inançlar tüm bilgilerden güçlüdür. İnandığımız her şey gerçektir. Ve her bireyin gerçeği diğerinden farklıdır bu yüzden.

Hayatınıza bakın. Bu söylediğimden farklı bir şey göremeyeceksiniz.

Hele ki eski bir inancınızdan vazgeçtiyseniz bunun hayatınızı nasıl etkilediğini çok daha iyi bilirsiniz. Eskiden sıkı sıkıya bağlı olduğunuz bilgilerin nasıl da önemsizleştiğini deneyimlersiniz.

Örnekler vermek konuyu sığlaştırır ve ana fikirden uzaklaştırır ama söz gelimi hep şanssız olduğunu düşünen biri bu tabusunu yıkıp daha olumlu bir inanca geçtiyse ve yeni inancına yönelik tecrübeler yaşamaya başladıysa, kilo veremeyen biri kilo verip fit bir görünüme kavuştuysa, umutsuz vaka olduğunu düşünen biri başarısızlıklarının üstesinden gelip herhangi bir alanda minicik bir başarı hikayesine sahip olabildiyse; işte o anlarda inançların yaşantımıza nasıl tesir ettiğini gözlemleme şansımız olabilmektedir.

Mademki inançlar bu kadar güçlüdür, o halde sahip olduğumuz inanç bilgisi de mutlaka sınanmalıdır. Ve bunu bilhassa ilim adamları yapabilmelidir.

Çünkü ilim adamları da yalnızca bilimsel yöntemler kullanmazlar. Farkında olmadan sahip oldukları inançlar ile bilimsel yöntemlerini bulamaç yaparlar. Genelde önce inanır sonra inandıkları şeye uygun bilimsel verilere ulaşmaya çalışırlar. Yani bilim sandığımız gibi şeffaf bir şey değildir. Çok katı tabuları vardır.

Dini ilimler de çoğunlukla böyledir.

Bu yüzden dini ilimlerle uğraşan insanlar aynı sonuçlara ulaşamamış ve mezheplerin çatısı altında pek çok fırka ve tarikat ortaya çıkmıştır.

İnançlar çok güçlüdür. Sizi ikna etmek için dünyanın en iyi hatipleri toplansa, en iyi kanıtları sunsalar, hatta karşınıza kanlı canlı peygamber gelse, mucizeler gösterse, o bile sizi ikna edemeyebilir. Sizi ikna edebilecek tek kişi yalnızca yine sizsiniz.

Bu yüzden inançlarınızı ve sahip olduğunuz bilgileri tüm hayatınız boyunca sürekli sorgulayın ve her anınızda o an ulaşabildiğiniz doğruyu fanatik duygulara kapılmadan uygulamaya çalışın.

Ve bunu yaparken kendiniz dahil hiçbir varlığın canını incitmeyen bir inanca sahip olup olmadığınızı kontrol etmeyi de lütfen ihmal etmeyin.