Güdülerin Sınıflandırılması

26.07.2022 / Eğitim / Genel

İnsan, yaşamını ve soyunu sürdürme arzusuyla yaşar. Bu arzuları da doğuştan gelen bir takım güdülerini doyurarak tatmin eder.

Güdülerin Sınıflandırılması

İnsanın cinsellik, güvenlik, merak gibi güdüleri doğuştan gelir. Bunlara birincil veya öğrenilmemiş güdü denir. Bu tür güdülerin insanı davranışa itme gücü yüksektir. İnsanın bazı güdüleri ise çevrenin kültürel ve toplumsal etkisi ile oluşur. Bunlar, öğrenilmiş ikinci türden güdülerdir. Çevre etkenleriyle edinilenler, bir topluma ilişkin olma, toplumun onayını kazanma, başkasının gözüne girme, sorumluluk alma, başarılı olma, toplumda bir konum edinme gibi ikincil güdülerdir. İnsanın, kalıtsal ve öğrenilmiş güdülerinin üzerinde pek çok araştırma yapılmış ve çok sayıda güdü, dürtü ve ihtiyaç belirlenmiştir. Bunlar aşağıdaki gibi sınıflandırılmıştır.

  • Dengelenim güdüleri (Açlık, susuzluk, solunum gibi)
  • Cinsel güdüler (Evlenme, aile kurma, çocuk büyütme gibi)
  • Duygusal güdüler (Korku, kızgınlık, öfke, nefret, kaygı, sevgi, gibi)
  • Kendiliğinden doğan (Doğal) güdüler (Merak, bilişsel yönlenme gibi)
  • Toplumsal güdüler (Başarı, bağlanma, dayanma, birlikte yaşama gibi)

Güdüler temelde öğrenilmiş ve öğrenilmemiş güdüler olmak üzere iki kategoride ele alınabilir. Öğrenilmiş güdüler öğrenme yoluyla kazanılır ve davranışlarımızın önemli bir kısmının arkasında bu öğrenilmiş güdüler vardır. Öğrenmeyle kazanılan bu tür güdülere sosyal güdüler denir ve ikincil türden güdülerdir. Öğrenilmemiş güdüler ise birincil güdülerdir ve bunlar doğuştan getirilirler. Birincil güdüleri üç grupta ele alabiliriz. Bunlardan ilki açlık, susuzluk gibi fizyolojik kökenli birincil güdülerdir. İkincisi cinsellik ve analık güdüleri gibi fizyolojik kökeni olan; ancak bu kökenden bağımsız olarak da sürebilen güdülerdir. Üçüncü grupta ise başarma, bağlanma, araştırma gibi fizyolojik kökeni olmayan güdüler vardır.

güdülerin sınıflandırılması

Öğrenilmiş Güdüler

Öğrenilmiş veya diğer adıyla sosyal güdüler, öğrenme yoluyla sonradan kazanılmış güdülerdir. Sonradan kazanıldığı için öğrenme yoluyla sonradan değişebilirler. Sosyal güdüler aşağıda kısaca açıklanmıştır:

Birlikte olma güdüsü: Birlikte olma güdüsü, çocukluğun erken evrelerinde gelişen bir güdüdür. Çocuk yürümeye başladığı andan itibaren öncelikle annesiyle daha sonra kardeşleri sonra yakın ve uzak çevresiyle birlikte olmayı arzu eder. Sosyalleşme ihtiyacı, çocuk büyüdükçe artarak devam eder. Birlikte olma güdüsünü merak, araştırma ve kurcalama güdüsü destekler. Birlikte olma güdüsünü pekiştiren diğer bir güdü korkudur. Kişi ancak başkalarıyla birlikte olarak bu duyguyu yeneceğini düşünür. Birlikte olma ihtiyacında olan bireyler başkalarıyla olan ilişkilerinde duygusal eğilimler gösterirler.

Güçlü olma güdüsü: Güçlü olma, başkalarıyla rekabet etme, yarışma ve onların davranışlarını denetleme, etkileme, yönlendirme ve kendi iradesini onlara kabul ettirme isteğinden kaynaklanmaktadır. Güçlü olma isteği, kimilerine göre bireyin temel güdüsüdür. Güçlü olma ihtiyacını fazla duyan bireyler genellikle statü, mevki, makam ve hiyerarşinin üst noktalarında bulunma arzusunu fazla duyan insanlardır. Bunlar göreli olarak baskın (dominant) kişiliğe sahip insanlardır. Yapılan araştırmalar güçlü olma isteğinin erkek ve kadınlarda farklı olduğunu göstermiştir. Güçlü olma ihtiyacı yüksek olanlarda saldırganlık, rekabet duygusu, aşırıya kaçan davranış örneklerine daha sık rastlanmaktadır.

Başarma güdüsü: Başarı güdüsü de sosyal güdülerden biridir ve öğrenilmiş bir güdüdür. Başta anne ve baba olmak üzere yakın ve uzak çevrede diğer insanlarla olan etkileşim sonucunda öğrenilir. Başarılı olma isteği bazen mükemmellik düzeyine ulaşınca kişide çeşitli davranış bozukluklarına neden olabilir. Şu veya bu yoğunlukta herkeste başarılı olma isteği vardır. Başarma ihtiyacını fazla duyan insanlar, kendilerini göstermek için ortam ararlar. Başarma ihtiyacı zayıf olan insanlar, kolay kolay amaç belirlemezler. Başarısızlık korkusunu daha fazla duyarlar.

Sosyal kabul görme güdüsü: İnsanların beğenilme ihtiyaçları vardır. Beğenilme ihtiyacının en somut olarak ortaya çıktığı alanlar kişinin yaptığı işlerin ve ortaya koyduğu davranışların başkaları tarafından beğenilmesi yani sosyal kabul görmesidir. İnsan kendini ancak sosyal bir ortamda var edebilir. İnsan biyolojik bir varlık olmaktan insan olmaya, ancak sosyal süreçleri kullanması sayesinde ulaşabilir. Bu durum insanın sosyal bir varlık olmasıyla ve sosyal kabul görmesiyle de doğrudan ilgilidir. Başkaları tarafından kabul görme ve onlar tarafından beğenilme insanda bir haz duygusu oluşturur. Kişi bu haz duygusunu yaşamak için sosyal kabul görme ihtiyacı duyar. Ayrıca başkaları tarafından sevilmek, beğenilmek ve onaylanmak insanın sosyal gelişiminin bir sonucudur.

Kendilik değeri güdüsü: Kişinin kendi hakkında olumlu düşünme, kendisine karşı pozitif olma güdüsüdür. Kendilik değeri, farklı biçimlerde doyurulabilen bir güdüdür. Bu yollar; sosyal kabul görme, kendilik veya benlik algısını yükseltme, saygınlık ya da güç kazanma, rekabet duygusu taşıma, kendinden memnun olma veya kendini sevme, kendilik değeri güdüsünün gereğidir. Kendilik değeri kişinin kendisini görmek istediği yerde görmesiyle doyurulabilir. Kişi olması gerektiğini düşündüğü yere ulaşma konusunda gösterdiği performansı ölçüsünde kendisini başarılı ve tatmin olmuş hisseder.

Öğrenilmemiş Güdüler (Birincil Güdüler)

Kişinin sonradan sosyal öğrenme yoluyla elde etmediği, aksine doğuştan getirdiği birincil nitelikteki güdüleri öğrenilmemiş güdülerdir. Bunlar; açlık, susuzluk, cinsellik, analık, araştırma ve kurcalama güdüleri gibi birincil güdülerdir.

Açlık ve susuzluk güdüleri: Kişi dış uyaranlar yoluyla açlık hissini algılar. Bunun sonucunda yeme davranışı ile bu ihtiyaç tatmin edilirse, kişi haz duyar, bu ihtiyacı tatmin edilmezse kişi elem duymaya başlar. Güzel bir yemekten sonra kişide artık yemek yeme ihtiyacı kalmaz. Dolayısıyla fizyolojik güdüler psikolojik güdülerden farklı olarak karşılandığı zaman ortadan kalkar. Kişinin acıktığını bir başkasından öğrenmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Açlık ve susuzluk güdüleri (Fizyolojik kökenli olduğu için dürtüleri de diyebiliriz.) birbiriyle yakından ilişkilidir. Su, vücudun biyokimyasal fonksiyonunu görmesi için gereklidir. Vücutta su miktarı azalınca, hücreleri saran sıvının içindeki sodyum miktarı artar ve hücre dışına, daha yoğun ortama sızma yoluyla geçer. Böylece hücrenin içinde su miktarı azalınca, susuzluk güdüsü ortaya çıkar.

Cinsellik güdüsü: Cinsel davranış, iç ve dış etkenlerin birleşmesiyle ortaya çıkar. İç etkenler hipofiz bezinin kontrol ettiği hormonlardır. Ergenlik döneminde bu hormonlarda görülen artış, cinsiyet güdüsünü yükseltir. Cinsellik ve analık güdüleri, insanların ve hayvanların yaşamlarını sürdürmeleri için önemli bir işlev görür. Erkek ve dişiden her biri diğerine cazip görünür. Bu cazip görünmeyi cinsellik güdüsü sağlar. Bu sayede neslin devamını sağlamak mümkün olur. Bu güdü öğrenilmiş bir güdü değildir; her insan doğuştan bu güdüye sahip olarak doğar. Kuşaklar birbirini izleyerek neslin korunması sağlanır.

Annelik güdüsü: Annelik de öğrenilmemiş güdülerden biridir. Annelik güdüsü; çocuğa sevgi, şefkat, acıma ve özen gösterme şeklinde kendini somutlaştırır. Annelik güdüsünün açlık, susuzluk ve cinsellik güdülerinden daha güçlü bir güdü olduğu kabul edilmektedir.

Araştırma ve kurcalama güdüsü: Bedensel faaliyetlerin bazıları araştırma ve merak duygusundan kaynaklanır. Merak öğrenilmemiş bir güdüdür. Kişi merak güdüsünü araştırma yaparak, sorarak ya da bir şeyleri kurcalayarak, karıştırarak yenebilir. Bazı insanlarda özellikle bilim adamlarında merak duygusu fizyolojik kökenli güdülerden bile daha fazla uyarabilir.