(Manastırlı) Hamdi Martonaltı Kimdir?
İngilizlerin İstanbul işgalini, başladığı anda kritik bir telgrafla Ankara’daki meclise bildiren kahraman Ahmet Hamdi Martonaltı’nın hayatı.
Günümüzden 5 bin yıl önce, Yunan destanı İlyada’da ve büyük Hint destanı Muhabharata’dan önce biçimlenip yazıya geçirilmiş olan Gılgamış Destanı, insanoğlunun ilk yazınsal ürünü ve ilk başyapıtıdır.
Gılgamış, ilk Sümer yerleşkelerinden olan Uruk kentinin kralıdır. Sümerlerin MÖ 3000’li yıllarda yazıyı bulmasıyla Gılgamış ile alakalı söylenceler M.Ö. 2300’lü yıllarda çivi yazısı ile kil tabletlere yazılmaya başlanmış, daha sonra bölgenin egemen dili olan Akadcaya aktarılmıştır.
M.Ö. 1200’lere doğru yazıtları baştan düzenleyip tutarlı hale getiren ozan Sin-lekke-unninni, Gılgamış Destanı’nı aruzla yazmıştır. Kullandığı ölçü ise divan şiirinde “bahr-i recez” diye tanımlanan müstef’ilün müstef’ilün ölçüsüdür. Açılımı ise “ --.-/--.-“ şu şekildedir.
Destanın oluşum aşaması neredeyse 2000 yıl sürmüştür. Kısa bir özet ile olaylara bakacak olursak:
M.Ö. 3000’de Sümerler yazıyı bulur; I. Asur döneminde söylenceler yazıya geçirilir; sırasıyla Bâbil Dönemi, Orta Bâbil Dönemi, Orta Asur Dönemi ve Yeni Asur Dönemi’nde destan yazılmaya devam eder. Sonra Yeni Bâbil ve Pers Dönemi’nde bütün Ortadoğu dillerine çevrilip çevre krallıklara/devletlere gönderilir. Büyük İskender, Pers ve Bâbil Devletlerini ortadan kaldırınca, Selefkiler Dönemi sonrasında Part egemenliği başlar. Geçmiş yazılar ve diller toplumun hafızasından silinerek dünya 2000 yıl sürecek olan bir karanlığa gömülür.
Gılgamış Destanı’nın yazılı olduğu kilden tabletlerin bazı bölgeleri kırık ya da deforme olduğu için okunması imkânsız hale gelmiştir. Destanın eksik kısımları mevcuttur. Eksik yerlerin tamamlanması ise artık olanaksızdır. Çünkü Irak’ta kazıların yapıldığı yer, Amerika işgali sırasında bombalı saldırılarla yok edilmiştir.
Gılgamış, inanışa göre yarı efsanevi bir insandır. Annesi Ninsun adında bir tanrıça, babası ise Lilla adında bir şeytandır. Bu yüzden üçte ikisi tanrı etinden, üçte biri insan etinden yaratılmıştır. Destanın oluşumu 2000 yıl sürdüğü için içerisinde çeşitli kültürlerin tanrıları ve tanrıçaları da mevcuttur.
Uruk kentini görkemli surlarla çeviren güçlü kral Gılgamış, erkek çocukları ailelerinde bırakmadığı ve nişanlı kızları kaçırdığı için insanların korktuğu acımasız bir lider olarak bilinirdi. Kimse karşısında duramıyordu ve toplum perişan olmuştu. Bu yüzden halkın yakarışını işiten gök tanrıları (igig), bu işi Uruk’un Tanrısı Anu’ya aktardılar. Anu yanına Büyük Tanrıça Aruru’yu çağırdı. Aruru, Gılgamış’la başa çıkması için kilden bir adam yoğurdu ve adını Enkidu koydu.
Enkidu, çok güçlüydü. Hayvanlar arasında büyümüştü. Ormanda yaşardı. Ormanda avlanmaya gidenler dahi ondan korkardı. Bir gün ormanda bir sokak kızı gördü ve ona âşık oldu. Kız da onu uygarlaşması için Uruk kentine götürdü. Bu sıralarda Gılgamış bir düş görmüş ve annesi bilge Ninsun’a anlatmış ve o da ona “kurtarıcı bir arkadaş edineceğini” söylemiştir.
Günlerden bir gün, Uruk kentinde dolaşan Enkidu bir adama rast gelir ve adam ona Gılgamış’ın kentte yaşayanlara ne denli kötü davrandığını anlatır. Sonrasında Enkidu, Gılgamış’ı bulur ve onunla savaşır. Ancak yenişemezler. Sonrasında detayları bilinmemekle birlikte arkadaş olurlar. Bu belki de “iyi dostluklar kavgayla başlar” sözünün söylenmesine sebep olan ilk olay olabilir.
Gılgamış, sedir ormanlarında yaşayan ormanın bekçisi olan Humbaba’yı öldürüp Uruk’a kereste getirmek ister. Enkidu’dan yardım ister ve beraber ormana giderler. Humbaba’yı görünce Gılgamış korkar ama Enkidu onu yüreklendirmeye çalışır. Humbaba ile savaşırlar ve onu yenerler. Kestikleri ağaçları Fırat üzerinden Nippur’a götürürler.
Uruk'a döndüklerinde Tanrıça İştar Ece, Gılgamış'ın yakışıklılığına ve gücüne vurulur. Ona kendisiyle evlenmesini söyler. Fakat İştar Ece, daha önce sevgili olduğu kişileri cezalandırmasıyla bilinir. Babası Anu'nun bahçıvanı İşullanu'yu kurbağaya çevirmiş, Tammuz'a her yıl gözyaşı döktürmüş ve aşık olduğu bir çobanı kurda dönüştürmüştür. Bu sebeple Gılgamış teklifi reddeder.
Bunun üzerine İştar Ece, babası Anu'ya gidip ondan Gök Boğası'nı Gılgamış’ın üzerine salmasını ister. Gök Boğası Uruk kentine iner ve Gılgamış'ın karşısına çıkar. Enkidu, Gılgamış'a yardım eder ve Gök Boğası'nı yenerler. Gılgamış boğanın başında şölen verip etini yoksullara dağıtır ve en yiğit en güçlü benim diye övünür. Fakat hemen akabinde tanrılar, Humbaba ve Gök Boğası'nın katlinde dahli olduğu için Enkidu'yu ölüme mahkûm ederler. Enkidu da bunun üzerine hastalanarak can verir.
Gılgamış bu ölüme çok üzülür ve Enkidu gibi ölmek istemediği için ölümsüzlüğün sırrını aramak için yollara düşer. Önce deniz kıyısında içki yapan ve satan Siduri (şarap tanrıçası)’nın barınağına gider. Ona ölümsüz yaşamın sırrını nerede bulabileceğini sorar. Siduri, "Tanrı Ea (insanlığın koruyucusu, bilgelik ve zeka tanrısı) yeryüzünde tek bir kişiye ölümsüzlük bahşetmiştir. O kişi Büyük Tufan'da yaşamın tohumunu kurtaran Ut-Napiştim'dir. Onu ulaşmak için ölüm sularını geçmen gerekir. Bunu da sana ancak Ut-Napiştim'in kayıkçısı Urşanabi sağlayabilir." der.
Gılgamış tekrar yollara düşer ve Urşanabi'yi bulur. Urşanabi, Gılgamış'ın gücünden ve kılıcından korkup kaçmaya çalışır fakat Gılgamış onu yakalar ve kayıkta ki şut-abneleri (taştan yontulmuş kürekçiler) öldürür. Urşanabi'ye karşıya geçmek istediği söyler. Fakat Urşanabi, tüm kürekçileri öldüğü için karşıya sadece özel bir kayık yaparak geçebileceklerini söyler. Ormandan ağaç kesip birlikte kayık yaparlar ve karşıya geçerler. Gılgamış, Ut-Napiştim'i bulur.
Ut-Napiştim, Gılgamış'a Büyük Tufan öncesi tanrı Ea tarafından gemi yapması için bilgilendirildiğini, her canlıdan bir örnek aldığını ve tufanın altı gün yedi gece sürdüğünü anlatır. Tufan sonunda Nizir Dağı zirvesine gemisinin oturduğunu ve sular çekilince tüm canlıları dört bir yana saldığını, sonrasında gök tanrılara kurban kestiğini ve sunu hazırladığını anlatır.
Gılgamış, Ut-Napiştim'e ölümsüzlüğü nasıl elde edeceğini sorar. Ut-Napiştim de ölümsüzlük bitkisinin yerini tarif eder. Gılgamış tekrar Urşanabi ile denize açılır ve bitkinin olduğu yerde denize dalar ve onu denizin dibinden onu çıkarır. Tek başına karaya çıkar. Orada içi serin su dolu bir çukur görür ve içine girer. Bu sırada bitkinin kokusunu alan yer aslanı (yılan), bitkiyi sinsice alır ve kılık değiştirip gider. Gılgamış ölümsüzlüğü elde edemez.