Müşteri İlişkileri Yönetimi’nin Kapsamı
Müşteri odaklı stratejiler geliştiren, müşteri verilerini toplayıp analiz ederek işletme süreçlerini optimize eden geniş bir kapsam sunar.
Halklar Tapınağı adlı kült hareketinin kurucusu ve lideri James Warren ya da bilinen adıyla Jim Jones, 918 üyesini toplu intihara sürüklemiştir.
Jones, Halklar Tapınağı (Peoples Temple) adlı kült hareketinin kurucusu ve lideridir. Onu meşhur yapan başlıca olaylar ise şu şekildedir:
Jonestown denen kasabaya doldurduğu binlerce müridiyle eğlenceler, partiler yapan Jim Jones’un babası da siyahi düşmanlığı ile bilinen ku klux klan üyesiydi.
Jones, babası gibi ırkçı değildi. Siyahiler ile beyazları aynı kefeye koyuyordu. O dönemlerde dışlanan siyahiler de Jones’un bu davranışından etkilenip kilisesine üye olmaya ve aidat vermeye başladı.
Jim Jones, giyimine ve görünümüne çok önem veriyordu. Onu tanıyanlar çok yakışıklı bir adam olduğundan bahsediyordu.
Siyah gözlüklerini hiç çıkarmayan Jones, Halklar Tapınağı’nda kurucularıyla sürekli toplantılar yapardı. Halka kapalı yapılan bu toplantılar da merak uyandırıyordu.
Üye sayısı sürekli artan bu topluluğun gücü de artıyordu. İtibar sahibi olmaya başlayan Jones, bazı Hristiyan birliklerinde de önemli görevler almaya başladı.
Kendisini toplum dışı olarak tanımlayan Jones, bazı ufak tefek numaralar ile müritlerini kandırıyor ve kendisine bağlıyordu. Müritleri itaat etmek için birbirleriyle yarışıyordu.
Amerika'nın en iyi 100 din adamından biri diye lanse edilen Jones, Martin Luther King ödülünü eliyle havaya kaldırınca da girdiği havadan bir daha da çıkamadı.
Kariyer basamaklarında en üst sıralara yükselen Jones, gittikçe daha da tuhaflaşmaya başlamıştı. Medyanın ilgisinden sıkılmaya başlayınca müritlerinin de kendisine olan bağlarının koptuğunu düşünmeye başladı.
Çevresindeki herkese kuşku dolu gözlerle bakarken tanıştığı her insana mesafeli duruyordu. "Belki gözlerden uzak bir yere gidersem korkularım beni bırakır" diye düşünüp Güney Amerika ülkesi olan Guyana hükümetine başvurdu.
Hükümet binasında başkanın çayını içip para dolu bir çantayı bırakarak Antillerdeki ıssız ormanlarda bir yer edindi. Gözlerden uzak olan bu yere Jonestown adını verip cemaatini de buraya yerleştirdi.
Müritlerine birtakım yasal kurallar koydu:
Tapınağa kayıtlı olan herkesin mal varlığını kendi üzerine alıyordu. Ardından müritlerinin tüm giderlerini de kendisi karşılıyordu. İktidar piramidin en üstünde kendisi, onun altında planlama komisyonu ve muhafızlar, en altta da sıradan insanlar bulunuyordu.
Tarikatı terk etmek isteyen kişiler coğrafi açıdan büyük zorluklar çekeceği için bu düşünceden vazgeçiyordu. Topluluk içinde muhbir ve casus ağı oldukça yüksekti.
Dış dünyaya kapalı Jonestown da edinilecek her bilgi Jones’dan geçerdi. Bu yüzden sürekli beyin yıkama ayinleri yapılıyordu.
Annesinin evlenme sebebi zaten bir kurtarıcı doğurmaktı. Bu yüzden, annesinin bu sözüne kanmış, kendisini kurtarıcı olarak görmeye küçük yaşlarında başlamıştı.
Aşırı derecede uyuşturucu bağımlısı olan Jones, müritlerine toplu intihar provaları yaptırıyordu. Üyeler ise dış dünyadan kopmuş durumda ne denirse onu yapıyorlar. Üyelerin akrabaları ya da arkadaşları da onlar adına oldukça endişeleniyordu.
En sonunda “insan hakları ihlalleri oluyor” diyerek bir dernek kuran kişiler, bölgeye bir senatör ve basın ekibi göndermeyi başardı. Jones ise bu ekibi çiçeklerle karşılayıp ne kadar çok mutlu olduklarını gösteriyordu.
O gün hiç sorun yokmuş gibi davranan müritlerden bazıları birkaç gün sonra ayrılmak istediklerini dile getirdi. Basın ekibi ise o kişileri alıp havaalanına geri döndüler. Uçağa binmek üzereyken tapınak üyeleri tarafından saldırıya uğradılar ve senatör de dâhil beş kişi hayatını kaybetti.
Artık daha fazla üzerine gidileceğini anlayan Jones, “toplu intihar” fikri üzerinde yoğunlaşmaya başladı. Zaten bununla ilgili provalar da yapılmıştı.
Ben sizlere iyi bir hayat vermek için elimden gelenin en iyisini yaptım. Buna rağmen, bir avuç insan, yalanlarıyla bizim hayatlarımızı yaşanamaz bir duruma getirdiler. Eğer barış içinde yaşayamıyorsak, o halde barış içinde ölelim. Bizler ihanete uğradık. Bizim yapacağımız eyleme topluca intihar denilemez. Bu eylem devrimci bir harekettir.
İşte bu son konuşmasını yapan Jones, büyük alkış aldı. “Ben hayatta kalmamız için bir umudumuzun olduğunu düşünüyorum.” Diye bir kadın konuşma yapsa da Jones, “Günü geldiginde tüm insanlar hayata gözlerini yumacaktır.” şeklinde yanıt verdi.
Cemaat içerisinde “evet.. evet.. evet..” sesleri bir anda yükselmeye başladı. “Şu anki durumumuz bu dünyada bize cehennemden bile beter bir hayat yaşatacaktır. benim için ölüm korkunç bir şey değildir.” diyerek sözlerine devam etti Jones.
Esas lanetli olan bundan sonra yaşamaktır. bu durumda yaşamanın bir anlamı yok!
Diyen Jones’a yine müritlerden bir kadın şöyle yanıt verdi.
Ama ben ölümden korkuyorum! Bence birkaç kişinin ihaneti yüzünden 1000 kadar insanın kendini öldürmesi anlamsız. Ben buradaki çocuklara ve bebeklere bakıyorum ve yaşamayı hak ettiklerini düşünüyorum.
Bu sözler üzerine Jones:
Ama sence onlar daha çoğunu hak etmiyor mu? Onlar barışı hak ediyor. İnsanlara vereceğimiz en iyi cevap, bu kahrolası dünyadan çekip gitmemiz olacak!
Müritlerden birisi kadının sözlerine itiraz ederken bir başka mürit ise Jones’dan ölüm için emir beklediğini söyledi. Her ikisi de diğer müritler tarafından uzun uzun alkışlandı.
Bu kadar alkışın üzerine “Başlayalım” diyen Jones, “Baba… Baba… Baba” sloganları ile alkışlanmaya başlandı.
Şerefle ölmeliyiz... Hadi! Çabuk! Çabuk! Ölmek bu hayatta yaşamaktan kat kat daha iyi.
Bu sözlerin ardından binlerce mürit bir anda toplu intihar fikrine büründü. Kısa süre içerisinde müritlerin bir kısmı bu fikirden uzaklaşıp aralarından sıyrıldı ve kaçmayı başardı. Bazı kaynaklara göre 917, bazı kaynaklara göre 918 kişi bu eylemde toplu intihar etmiş oldu.
18 Kasım 1978 günü toplu intihara dâhil olanlar siyanürlü portakal suyu içerek intihar etmiş oldu.