Arkası Yarın

27.07.2021 / Deneme

“Hava sıcaktı. Adam yorgun halde tarlaların arasından yürüyerek bir çeşmenin başında durdu. Şapkasını ağacın dalına asarak elini yüzünü yıkadı ve yoluna devam etti.”

Arkası Yarın

Sıradan bir köy romanında karşılaşabileceğimiz bir metin. Yazılan betimlemelerden ayrıntılarla hafızamızdaki anılar, duygular ve düşünceler güzel bir işbirliği yaparak, okuduğumuz parçayı bir film gibi zihnimizde canlandırıyor. Beynimiz birçok ayrıntıyı kendisi üretiyor ve bu film parçasına çok güzel bir şekilde ekliyor.

Mesela, basit bir örnek olan girişteki parçaya dönelim; okuyan birçok kişinin zihnindeki muhtemel görüntü; kır saçlı, kirli sakallı, kasket takan, çok da iyi giyimli olmayan gariban köylü bir amca, sararmış buğday başakların arasından yürüyordu. Bunu bize yaşadıklarımız gördüklerimiz düşündüklerimiz ve izlediklerimiz öğretti. Oysa ki; aynı metin motosikletinin benzini biten deri ceketli dövmeli iri kıyım bir Amerikalı adamın, elindeki bidonla yeşil mısır tarlalarının arasındaki geniş asfalt yolda yürürken beysbol tarzındaki şapkasını 1,5 metrelik kurumuş bir ağacın dalına asıp, bir metal borudaki musluğu kullanmasını da anlatıyor olabilirdi.

Evet, başlangıçta zihnimizdeki çeşme ve ağaç da böyle değildi, değil mi? Çeşme muhtemelen oluğundan gürül gürül su akan, önünde su dolu yalak olan, ağaç da kocaman çınar ya da ceviz ağacı gibi bir şeydi. Bu ayrıntıların hiç biri yazılı değil. Beynimiz yönetmen koltuğuna oturup ortaya güzel bir iş çıkardı. Bu testi öğrencilerime yaptığımda 9/10 bu sonuca varıyorum. (ah coğrafyamız)

Bu konu “kitap okumak neden önemlidir?” sorusuna güzel cevaplardan biri olabilir.

Beyin zorlandıkça sınırlarını geliştiren bir yapıya sahip, ne kadar çalıştırırsak ve zorlarsak kabiliyeti bir o kadar artıyor. Bu durup psikolojik değil aynı zamanda fizyolojik de. Birçoğumuz beynin geliştikçe kıvrımlarının arttığını duymuşuzdur, Alzheimer gibi nöral hastalıklara karşı beynimizi sürekli aktif halde tutmamız gerektiğini de.

Bu açıdan bakıldığında radyo dinlemenin de kitap okumaya benzer tarafı var. Konuşan insanları seslerinden yola çıkarak onlara yüzler yakıştırmamız mesela. Sonradan pişman olsam da birkaç kez bu durumu merak ederek, “acaba neye benziyor?” diye spikerleri araştırdım. Sonuç hayal kırıklığı. Beklediğimden daha kötü görünümde olmalarından değil, zihnimde oluşturduğum insana benzememelerinden dolayı. “Hayal kırıklığı” deyiminin günlük hayatta kullandığımızdan daha fazla gerçek anlamına yakınlaşmış hali bu. O sesin bütün etkisi kaçıyor. En azından bende böyle olmuştu.

Eskiden radyonun evlerde de dinlendiği zamanlarda çok bilinen “arkası yarın” radyo tiyatro programları olurdu. Aslında hala var sadece biz radyo dinlemiyoruz. Çocukluğumdan hatırlıyorum, dış dünya ile tek bağlantımızın dedemin pilli radyosu olduğu elektriksiz yaylamızda, TRT Radyo1’de akşam haberlerinden sonra başlardı. Gerçekten dün dinlediğimiz tiyatronun arkasını merak eder beklerdik. Programı dinlerken konuşan kişiler, ortam hatta anlatılan hava şartları bile zihnimizde canlanırdı.

Peki bu durumların tam tersi olabilecek bir şey var mı? Beyni hiç yormayacak, üretmesine, yüzler, sesler, giysiler ve ortamlar oluşturmasına fırsat vermeyecek, mevzubahis kişilerin yüz ifadelerine kadar her şeyi hazır sunan bir şey?

Evet,  televizyon. Modası yavaş yavaş başka ekranlara kaysa da televizyon insanların hayatında hala önemli bir yere sahip. Eskiler bu cihaza “aptal kutusu” derken nörolojik açıdan düşündüklerini sanmıyorum ama söylediklerinde kısmen de olsa doğruluk payı var. Televizyon izlemek kadar beynin pasif olduğu bilinç üstü başka bir an yoktur. Boş bir şekilde duvara bakarken bile beynimizin içinde neler neler dönüyor. Ekranlar en yaramaz çocukları bile dize getiren “kurtarıcıdır”. Bir ‘kırmızı balık’ videosu açmaya bakar. Çocuğun mental faaliyetlerini neredeyse sıfıra indirerek bize rahat bir nefes aldırır(!)

Genel olarak çok katılmasam da “biz oyuncağımızı çamurdan yapardık” güzellemelerinin de doğruluk payı var. Şimdi çocuk oyuncağını kendi yapsın diye yüzlerce lirayı legolara, ahşap bloklara veriyoruz. Tüm bunlar çocuklarımız hayal kurabilsin diye. Bir çocuk nesline yapılabilecek en büyük kötülük onları yokluk içinde büyütmekten ziyade hayal kurabilmelerini sağlayamamaktır.

 



Kabafii Reklam Alanı