O Bir Meluncan: Elvis Presley
Rockn Roll kralı Elvis bir dönem için tehlikeli şeyleri şarkılarıyla söyledi. Şarkılarında yaşadı. Sahne onun için bir terapi alanıydı.
Bir sosyal gerçekçilik mi yoksa kurgusal gerçekçiliğin zirvesi mi?
Son günlerin flaş dizisi “KUBRA” baş harfleri bir yapay zekâ yazılımının birleşimi olsa da Arapça manasına göndermelerin dizinin ana konusu ve yer yer alt metni şeklinde karşımıza çıkan kibir, büyüklenme anlamlarına geldiğini bize gösteren belki de şu ana kadar çekilmiş en iyi kurgusal ya da gerçekçi yerli dizimiz.
Netflix adlı dijital platformun bugüne kadar Türk dizileri yapacağım diye yerli kanallardaki Türk dizilerinden daha kötü diziler çekmesi de ayrı bir soru işareti. Bu dizi onlardan bin kat daha iyi ve orijinallik açısından diğer dünya dizileriyle de kıyaslanabilecek kalite kapasitesinde olduğunu düşündüğüm bir dizi…
Yapay zekânın İstanbul’un fakir bir mahallesinde torna tesviye işçisi olarak çalışan, insanların gözünde sevilen, sayılan, dürüst, sözünün eri bir vatandaşı seçmesiyle başlayan hikâyemiz; telefon, internet vb. kitle iletişim yollarıyla Gökhan adlı şahsın kendisine gelen mesajlarla seçilmiş kişi olduğunu, Allah’ın onu bir dava ile görevlendirdiğini göstererek başlıyor. Aynı zamanda bulunduğu askeri bölüğün terör saldırısına uğramasıyla şans eseri sadece kendisinin kurtulup “Gazi” olduğunu öğrendiğimiz Gökhan ara ara geçmişe dönütler yaparak Allah’ın kendisini bunun için ölmekten kurtardığını düşünmektedir. Yapay zekânın kendisine sunduğu bilgilerle birkaç mucizevi olayın içinde de başrol oynayınca iyice kendisini bu duruma kaptıran Gökhan, mahallesindeki insanları da bu duruma inandırmaktadır. Zaman zaman şüpheye düşse de çevresinden aldığı ufak yardımlarla cesaretini toplar. İnsanlar artık ona “Semavi” diyorlardır. Gücünü semadan alan, göklerden yani Allah’tan alan manasında…
Burada gözümüze çarpan ayrıntı Semavi’nin etkilediği insanların sosyo-ekonomik durumu ve kitle psikolojisi açısından nasıl hareket ettikleri olacaktır. İstanbul’un kenar mahallesi diyebileceğimiz bu yerde insanlar toplumun ekonomik olarak alt seviyesi dediğimiz fakir insanlardır. İçlerinde birikmiş olan sosyal sorunlar ve açığa çıkmayı bekleyen çaresizlik, nefret, değersizleşmenin verdiği özgüven kaybı adeta Semavi’nin ortaya çıkmasıyla toplumun diğer katmanlarından alınacak bir öç duygusuna dönüşür. Aslıda bu mahalle örneği Türkiye’nin genelinde gettolaşmış pek çok yerin bir temsilidir.
Semavi’nin bu durumu tabi ki yöneticilerin de dikkatini çeker. Onu kendi yanlarında görmek ve destekçisi olduklarını belirtirler. Aslında amaçları onun oluşturduğu ve etkisi altına aldığı insanların kendilerine siyasi bir sorun çıkarmalarını istememeleridir. Semavi bu durumu kabul etmez. O saf dürüstlüğü temsil ediyordur. Allah’la kimsenin arasına girmesine izin vermek istemez.
Eylemler, polise karşı direnişler, hayır kurumu oluşturup toplanan parayla ihtiyaç sahiplerine yardımlarda bulunmalar… Bir şekilde engellenmeye çalışılır. İşlerin iyice kızışıp devlete karşı kaşıya geldikleri bir anda “KUBRA” adlı yapay zekânın kurucuları Berk ve ekibi Gökhan’la temasa geçerek yetkililere Robin Hoodvari madik attıktan sonra ortadan kaybolur ve ona inananlarla beraber yer altına çekilir. Birinci sezon biter. İşte burası dizinin ya da hikâyenin kırılma noktasıdır. İkinci bir sezon çekmek zorunda kalmasalardı Gökhan nam-ı diğer Semavi yapay zekâ bile olsa Allah’ın teknolojiyi kullanarak kendisini iyilik ve doğruluğa vesile kıldığını düşünecek ve son hamlesini de yaparak bir halk kahramanı olacaktı. Ne yazık ki demek isterdim ama demiyorum. İkinci sezonla beraber adeta toplumcu realitesiyle beraber dizi adını aldığı “KUBRA” ismiyle müsemma bir tavra evrilerek son bulacaktır.
Yapay zekânın bilgi düzeyinde devletin her kanalına sızması, bu sayede şantaj boyutunda bilgilere sahip olmak ve Gökhan’la Berk’in güçlerini birleştirmesi sonucunda arka arkaya olaylar patlak vermeye başlamıştır. Yine burada aklımıza bir soru daha gelmektedir: KUBRA acaba günümüzde devletin içine sızmaya çalışanlara mı bir göndermedir? Semavi’nin istekleriyle geçmişte üzerini kapattıkları vukuatlarıyla gündeme gelen siyasiler birer birer koltuklarını kaybetmektedir. Semavi ve Berk gücünün zirvesindedir. İstedikleri her şeyi yaptırabilmektedirler. Kibirlenmek ve gururlanmak artık onlar için ilahi bir sonuçtur. Semaviye inanlar bir taraftan yaşananları heyecanla destekleseler de bazı çatlak sesler bir şekilde susturuluyordur.
Her firavunun bir Musa’sı olduğu gibi Gökhan’ın da bir düzenbaz olduğunu başından beri iddia eden komiser Kara her fırsatta Semavi’nin karşısına çıkarak onun bir yalancı olduğunu ortaya çıkarmaya çalışır. Yer yer bir şeylerin ucundan tutsa da her seferinde başarısız olur. Fakat o da davasından yılmaz. Mücadeleye devam eder. Biz izleyiciler olarak din istismarının insanları nerelere kadar götürdüğünü ve insanlara neler yaptırdığını görmeye devam ederiz.
Ona ihanet edenleri ölümle cezalandıran Semavi, birer birer en yakınlarını kaybetmeye başlar. Kara lakaplı komiser içlerine girerek Semavicileri birbirine düşürür. Sevdiklerini kaybetmenin acısıyla yanlış yaptığını anlayan Gökhan pes eder. Seçilmiş olduğu için değil, kibrinden dolayı seçilmiş olduğu düşüncesinin kendisini ele geçirdiğinin farkına varır. İnternet üzerinden canlı yayın yaparak günah çıkartır. Herkese bir yalancı olduğunu itiraf eder. Bir yapay zekâ sonucu bu duruma insanları inandırdığını itiraf eder.
Burada karşımıza çıkan son sorular şunlardır:
İnsanlar bu kadar kolay kanmak zorunda mıydı?
İnsanları böyle bir tezgâhın içine çeken asıl sebep nedir?
Ekonomik sıkıntılar mı?
Cahillik mi?
Geçmişten günümüze getirdiğimiz bağnazlık ve tutuculuk mu?
Sizce hangisi?
Bu soruların cevabını size bırakıyorum.