Duygusal Yaşantılar

03.10.2023 / Eğitim / Genel

Duyguların insanın yaşantısıyla ilgili öznel bir yönü vardır. İnsanın bir duyguyu yaşaması salt ona özgüdür ve onun iç dünyasıyla ilgilidir.

Duygusal Yaşantılar

Bir insanın yaşadığı duyguları başkalarının tam olarak hissetmesi ve doğrudan bilmesi olanaksızdır. İnsanların duyguları korku, öfke ve mutluluk düzeyinde ele alınabilir. Korku doğal bir duygudur. Bir nesnenin veya olayın büyüklüğü, şiddeti, sesi veya görüntüsü insanda korku hissi oluşturabilir.

Korkunun kaynağı ortadan kalkınca korkunun kendisi de ortadan kalkar. Çünkü korkunun çoğu öğrenme yoluyla kazanılır. Bireyler arasında farklı korku durumlarının olması, kişilerin farklı öğrenme alışkanlıklarından kaynaklanır.

Her canlı, varlığını tehdit eden etkenlerden kaçınır. İnsan bilincinde bu kaçınma, korku algısıyla olur. Korku bu haliyle, kişinin varlığını, yaşamını sürdürmesine hizmet eden savunma sistemlerinin bir ön-uyarı mekanizmasıdır ve yaşamın sürdürülebilmesi için gereklidir. Korkunun aşırı olması veya kontrolden çıkması, yaşamın normal biçimde sürdürülmesini zorlaştıran bir duygu durumu oluşturur.

Bu durumda kişi, korkunun onu kaçınmaya zorlaması gereken durumlara yeterince tepki gösteremez. Bu durumda yaşamı bazı durumlarda düzenleyen ve doğal bir duygu olan korku, yaşamın düzenini bozan ve doğal olmayan fobiye dönüşür. Korkunun belli bir kaynağı ve nedeni varken, fobinin bir nedeninin olması gerekmez. Korku durumunda kişinin vücudu bazı tepkiler verir. Bu tepkilerden belli başlıları; yüzün kızarması, yüzde kaşınma ve yanma hissi, titreme, terleme, bulanık görme, nefes darlığı, ağız kuruluğu, yutkunma güçlüğü, mide bulantısı, bilinç kaybı, ani tansiyon düşüşü vb.

Öfke: İnsanın algıladığı bir tehdit karşısında sergilediği düşmanlık duygusudur. Öfke duygusu vücutta birtakım psikosomatik değişikliklere neden olur. Örneğin, tansiyonun yükselmesi ve nabız hızında artış gibi. Öfke duygusu altında olan bir insanda bu duygu kolaylıkla gözlenebilir. Öfke durumunda yaklaşık tüm kültürlerde insanlar bağırarak konuşurlar, göz bebekleri büyür, kaşları çatılır, yumruklar sıkılır, dişlerini gösterirler. Kısaca tehditkâr bir yüz ifadesi sergilerler. Genellikle kavgalar, öfkeli bir insanın söz konusu tehditkâr tutumlarını yansıtmasıyla ortaya çıkar. Öfke gösterilerinin amacı, kişinin tehdit olarak algıladığı duruma karşı koyma çabasıdır. Öfke kişinin davranışlarının kontrolünü kaybettiren bir duygu olduğu için öfkeli insanlar olayları tarafsız bir şekilde değerlendirme ve kontrol etme yeteneklerini kaybederler.

Öfke uygun dozda ifade edildiği zaman doğal bir duygudur; ancak kontrolden çıkıp da kişiyi kontrol altına aldığı ve yıkıcı hale dönüştüğü zaman kişisel ve toplumsal ilişkilerde çeşitli sorunlara yol açar ve kişinin genel yaşam kalitesini düşürür. Pek çok kişisel ve sosyal sorunun kaynağında aşırı öfke veya öfke patlaması vardır [8]. Öfke çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir. Öfkenin ortaya çıkmasına neden olan faktörler arasında; haksızlığa uğrama, engellenme, fiziksel veya psikolojik saldırıya maruz kalma, hayal kırıklığı, tehditler sayılabilir.

Kişinin öfkelenmesi durumunda aşağıdaki beş boyut birbiriyle ilişkiye girer:

  • Biliş: O andaki düşünceler ve zihinsel süreçlerdir.
  • Duygu: Öfkenin yol açtığı uyarılmadır.
  • İletişim: Öfkeyi çevreye yansıtma biçimidir.
  • Etkileniş: Öfkeli iken hayatı algılama biçimidir.
  • Davranış: Öfkeli insanın sergilediği davranışlardır.

Öfke durumunda vücut çok hafif bir tepkiden hiddete kadar değişen farklı yoğunlukta tepkiler verir. Öfke de diğer duygular gibi fizyolojik ve psikolojik yani psikosomatik değişmelere neden olur. Öfke anî bir duygu olarak gelişmez; aksine bir süreç şeklinde ortaya çıkar.

Bu süreçte insanın psikolojik yapısında şu durumlar yaşanır:

  • Fiziksel veya psikolojik uyaran(lar) duyguyu harekete geçirir, stres ve gerginlik başlar, vücut enerjisini arttıran adrenalin salgısı artar.
  • Kalp ve nabız sıklığı artar, kan basıncı dolayısıyla tansiyon yükselir, vücut ve zihin “savaş ya da kaç” tepkisi için hazırdır.

İnsanın fiziksel ve psikolojik sağlığını olumsuz yönde etkileyen öfkenin kontrol altına alınması ve yönetilmesi gerekir. Araştırmalar, öfke duygusunu yanlış biçimde boşaltmanın saldırganlığı daha çok arttırdığını ve öfke kontrolünü sağlamada hiçbir yararı olmadığını göstermektedir. Öfke yönetimi için en uygun yöntem, öfkeyi neyin tetiklediğini bulmak ve kontrol altına almaya çalışmaktır.

Mutluluk: Bir ihtiyacın tatmini sağlandığında ya da hedefe ulaşıldığında duyulan hoş bir duygudur. Yaşamdan alınan uzun süreli tatmin duygusudur. Kişi yaşamdan ne ölçüde pozitif duygular alıyorsa o ölçüde mutludur. Bireyin ihtiyaçları ve amaçları sürekli değişir. Ulaşılan amaçların yerini yeni amaçlar, giderilen ihtiyaçların yerini başkaları alır. Mutluluğun kaynağı insan sayısı kadar farklıdır. Kimileri mutluluğu maddî bir alanda, kimileri manevî derinlikte arar. Kimileri ise mutluluğu hem maddî hem manevî alanda edinilebilecek bir ruhsal hal olarak görür. Mutluğun ancak manevî alanda gelişmekle elde edilebileceğini düşünen eski Yunan düşünürleri mutluluğu erdemin ödülü olarak görmüşlerdir. Peki mutluluk nasıl elde edilir? Yukarıda ifade edildiği gibi mutluluk kişinin kendine ve topluma karşı görevini ifa etmekten kaynaklanan bir hoşnutluk ve esenlik halidir. Dolayısıyla mutluluğun işlevsel yönü, kişinin kendine ve topluma karşı görevini yerine getirmenin sonucunda elde edilen bir duygu olmasıdır.

Mutluluk duygusunun yaşanmasını sağlayan faktörlerden bazıları şunlardır:

  • Sükûnete (durulum) ulaşmış bir psikolojik durum,
  • Kişinin sadece kendisini değil, toplumun diğer fertlerini de yücelten bir değerler sistemi,
  • Kişinin kendini değerlendirmesinde gerçekçilik,
  • Çevredeki insanlarla dostluk ve fedakârlık temelinde yürüyen iyi ilişkiler,
  • İnsana ve insanla ilgili her şeye karşı duyulan içten samimî bir sevgi.

Mutluluğu sadece maddî faktörlerde arayan bu bakış açısı, manevî bir hal, yaşamdan elde edilen bir hoşnutluk durumu olarak gören bakış açısı tarafından reddedilmektedir. Manevî mutluluğu maddî hazzın önünde gören anlayışa göre ruhun dünyaya gelme amacı mutlu olmak değil, tekâmül etmektir. Mutluluk ise bir amaç değil, bir sonuçtur.

Mutluluk maddî değerlerle elde edilemez; maddî değerler geçicidir. Devamlı mutluluk kalıcı olmalıdır. Araştırmalar mutluluğun yaşla ilgisinin olduğunu göstermektedir. 70-90 yaşları arasındaki insanlar üzerinde yapılan bir araştırmada, en çok mutlu oldukları yaşların hangisi olduğu sorulmuştur.

Araştırmaya katılanların yüzde ellisi, 25-45; yüzde yirmisi, 15-25 yaşlarının en mutlu yaşlar olduğunu bildirmişlerdir. Çocukluk ve son yetişkinlik evrelerinde mutlu olduklarını söyleyenlerin oranı daha düşük çıkmıştır. Bu insanlardan, ömürleri boyunca mutlu olduklarını söyleyenlerin oranı ise çok düşük çıkmıştır.