Müşteri İlişkileri Yönetimi’nin Kapsamı
Müşteri odaklı stratejiler geliştiren, müşteri verilerini toplayıp analiz ederek işletme süreçlerini optimize eden geniş bir kapsam sunar.
Görsel tasarım ilkeleri, estetik açıdan etkileyici ve iletişimsel olarak etkili tasarımlar oluşturmak için kullanılan temel prensiplerdir.
Görsel tasarım ilkeleri, görsel bir tasarım planlanırken, tasarımda hangi ögenin nasıl kullanılması gerektiğine ilişkin temel bilgileri sağlayan kural niteliğindeki saptamalardır. Görsel tasarım ögeleri ise, tasarım sürecinde varlık gösteren her bir unsurdur.
Görsel tasarım ilkelerinin, görsel tasarım ögelerinden bağımsız düşünülemeyeceği bakış açısından hareketle, çalışmanın bu noktasından itibaren görsel tasarım ilkeleri, görsel tasarım ögeleri bağlamında tanımlanacaktır.
Nokta ve Çizgi
Nokta ve çizgi bir tasarımın en temel elemanlarıdır. Her çizim muhakkak surette nokta ile başlamakta, noktalardan oluşmaktadır. Hatta tek başına noktalarla oluşturulmuş tasarımlar da bulunmaktadır. Bu şekilde kullanıldığında, görsel anlatımda nokta farklı şekillerde düzenlenebilmektedir;
Çizgiler ise en basit hâliyle tasarımı meydana getirmektedir. Çizgiler, tasarımda kullanım şekillerine göre izleyicide farklı psikolojik algılar yaratmaktadır. Çizgi; düz ya da kıvrımlı, kalın ya da ince, sürekli ya da kesik, grenli ya da keskin özelliklere sahip olabilmektedir. Düz, yatay ve dikey çizgiler izleyicide durağanlık etkisi bırakırken, kıvrımlı, çapraz, kesikli çizgiler hareket algısı uyandırmaktadır.
Çizgilerin, tasarımda sayfayı çerçeveleme, bölme, konuları farklılaştırma, tek bir sayfayı farklı amaçlar için bölme, sınırları belirleme, sayfa planlama ve ölçülendirmesinde rehberlik etme (grid) gibi pek çok farklı işlevi de bulunmaktadır.
Renk ve Ton
Renk, insan hayatını kolaylaştıran bir kavramdır. Yaşamda farklı renkler bulunmasaydı; insanoğlu sadece siyah ve beyaz renklerle dolu bir dünyada yaşıyor olsaydı, yaşanılası bir ortamdan söz etmek büyük ölçüde mümkün olmayacaktı. Renklerin, insan yaşamındaki etkileri o kadar büyük önem taşımaktadır ki zihnimizi ne kadar zorlarsak zorlayalım, renksiz bir hayat düşlememiz son derece zor olacaktır.
Renkleri anlamlandırabilmenin ilk koşulu, renklerin nasıl oluştuğunu bilmektir. Bu bağlamda düşünüldüğünde renklerin tamamen bir ışık oyunu olduğunu söylemek olanaklıdır. Eğer ışık yoksa renk de yoktur. Dünya üzerinde var olan her bir nesne, oluşum, güneşten ya da etraftaki herhangi bir kaynaktan gelen ışığı belirli oranlarda soğurup belirli oranlarda yansıtmaktadır. Her bir renk, ışığa belirli kırılma açıları vermektedir.
Renklerin Dalga Boyu Tablosu
Bunu sağlayan da nesnelerin sahip olduğu kendilerine has olan pigment yapılarıdır. Nesneler, taşıdıkları renklerin pigment yapıları doğrultusunda ışığı belirli dalga boylarında soğurup, belirli dalga boylarında yansıtmaktadır. Örneğin bir gazetede gördüğümüz sarı renk, diğer bütün renklere ait dalga boylarındaki ışığı soğurur ve sadece sarı renge ait dalga boyundaki ışığı yansıtır. Söz konusu dalga boyunda ise sarı renk ortaya çıkmaktadır.
Renk, ışık ile ilgili bir kavram olduğu için ışığın şiddetine göre renklerin algılanmasında da farklılar yaşanmaktadır. Bu bağlamda rengin üç boyutu bulunmaktadır.
Kırmızı, sarı ve mavi olmak üzere, doğada üç ana renk pigmenti bulunmaktadır. Ara renkler bu üç ana rengin ikili gruplar hâlinde kendi aralarında karıştırılmaları sonucunda elde edilmektedir. Ara renkler, kırmızı ve mavinin karışımıyla elde edilen mor; mavi ve sarının karışımıyla elde edilen yeşil; kırmızı ve sarının karışımıyla elde edilen turuncudur.
Ana ve ara renkler standart renk dizinini oluşturmaktadır ve standart renk dizini renk diski ile gösterilmektedir.
Tasarımlar şekillendirilirken tamamlayıcı ve komşu renk uyumlarına büyük oranda dikkat edilmektedir. Bu sayede doğada var olan uyum yakalanır ve estetik algı sağlıklı bir şekilde işletilmiş olur. Dolayısıyla renk diski, tasarımcılar açısından önemli bir referanstır. Tasarımcılar, renk seçimlerinde, renk diskinde yer alan renk uyumları dışında da belirli kriterleri dikkate almaktadırlar. Bunlar:
Baskı tekniğine ve baskı tekniğinde kullanılan renk sistemine göre renklerin çeşitli sınıflandırmaları bulunmaktadır:
CMYK Renk Sistemi: Genellikle ofset baskı teknolojisinde kullanılan bir renk sistemidir. C (Cyan – Mavi), M (Magenta – Kırmızı), Y (Yellow – Sarı) ve K (Key – Siyah) düzeneğinden meydana gelmektedir. Ofset baskı sisteminde bu dört rengin en az örtücü olandan, en örtücü olana doğru bir sıralamayla üst üste basılmasıyla istenen diğer tüm renkler (yaldız, gümüş ve floresan gibi özel renkler hariç) elde edilmektedir. Ofset baskıda manuel şekilde boya karıştırma risklidir. Bunların en doğru şekilde karışımı için Pantone firmasının aynı adlı katalogları bulunmaktadır. Böylece her bir rengin en ideal karışım oranı yakalanabilmektedir. Kurumsal firmalar, kurum kimlik çalışmalarında, renklerin yanlış kullanımını önlemek amacıyla, kurumsal renklerinin pantone kodlarını da belirlemektedirler.
RGB Renk Sistemi: Red (Kırmızı), Green (Yeşil), Blue (Mavi) renklerinden oluşan bu üçlü düzenek, bilgisayar ekranlarında kullanılan ışık temelli bir renk düzeneğidir. Ofset baskı tekniği ile basılacak tasarımlarda ekran görüntüsünün RGB formatında olması nedeniyle, ekrandaki iş ile baskıdan sonraki iş arasında belirgin farklılıklar görülebilmektedir. Bu bağlamda Pantone kataloglarından destek alınmaktadır.
Bu iki ana renk sisteminin dışında da kullanılan renk uzayları (HSB, Lab Color vb.) bulunmaktadır, ancak en sık kullanılan ve bilinenleri CMYK ve RGB’dir.
Renklerin Psikolojik Etkileri
Renkler, insanlar üzerinde çeşitli fizyolojik ve psikolojik etkiler yaratmaktadır. Tüm bu etkiler, içinde yaşanılan kültüre göre dalga boylarına bağlı olarak farklılıklar göstermektedir. Dolayısıyla her bir renk farklı toplumlarda farklı etkiler gösterebilmektedir. Bu bağlamda, renklerin kültürel etkileri doğrultusunda, reklam ve pazarlama sektörü de renklerin söz konusu etkilerinden büyük oranda faydalanmaktadır.
Bugüne denk renklerin insanoğlu üzerinde yarattığı etkilere ilişkin pek çok araştırma yapılmış ve renklerin en çok dalga boylarına bağlı olarak değişen etkiler gösterdiği tespit edilmiştir. Renkler, dalga boylarına göre sıcak ve soğuk renkler şeklinde bir ayrıma tutulmaktadır.
Sıcak renkler, daha çabuk algılanabildikleri ve görsel düzen içinde görünebilir olduğu için tasarım elemanları içinde kullanıldığında yakınlık hissi uyandırırken; soğuk renkler uzaklaşma hissi uyandırmaktadır. Söz konusu sınıflandırmaya bağlı olarak renklerin izleyenler üzerinde çeşitli psikolojik ve fizyolojik etkileri olduğu bilinmektedir:
Kırmızı: Üç ana renkten biri olan kırmızı, 627 – 780 nanometre ile dalga boyu en yüksek renktir. Bu bağlamda kırmızı en fazla dikkat çeken, en sıcak renktir. Ancak frekansı, 480 – 405 THz ile, en düşük olan renktir. Bu nedenle de uzak noktalardan izlendiğinde, net bir şekilde algılanamamaktadır. Tam doygun bir kırmızı elde etmek için tasarım aşamasında girilen CMYK renk değerleri C:0 – M:100 – Y:100 – K:0’dır. Reklam sektöründe özellikle ilk anda dikkati çekmesi arzulanan çalışmalarda kullanılmaktadır. Kırmızı rengin psikolojik açıdan iştah açtığı, duyguları aşırılaştırdığı; zenginliği, cinsel arzuları çağrıştırdığı; var olan öfkeyi körüklediği bilinmektedir. Ayrıca, basılı çalışmalarda kırmızı kullanıldığında, beraberinde kullanılan renklere göre daha sofistike bir görünüm elde edilebilmektedir. Tamamlayıcı ve karşıt rengi yeşil; komşu renkleri turuncu ve mordur.
Turuncu: 590 – 625 nanometre dalga boyu, 510 – 480 THz frekans aralığıyla sıcak renklerde ikinci derecede anılmaktadır. Sarı ve kırmızı rengin karışımıyla elde edilen ara bir renktir. İletişimin rengi olarak bilinmektedir. İnsanları etrafına toplama, kendine çekme özelliği bulunmaktadır. Mutluluk veren bir renktir. Tamamlayıcısı mavi; komşu renkleri, aynı zamanda rengin kendisini oluşturan sarı ve kırmızıdır.
Sarı: 565 – 590 nanometre dalga boyu; 530 – 510 THz frekans aralığıyla sıcak renklerin üçüncü derecesinde yer alan ana renklerden biridir. Soluk tonları hastalığı çağrıştırırken canlı tonları neşe ve ilham verici olarak bilinmektedir. “Geçici” hissinin verilmesi istenen tasarımlarda kullanılan bir renktir. Tamamlayıcı ve karşıt rengi mor; komşu renkleri yeşil ve turuncudur.
Yeşil: 500 – 565 nanometre dalga boyu; 600 – 530 THz frekans aralığıyla soğuk renklerden sıcak renklere en yakın olan ara renktir. Yaratıcılığın, huzurun, sakinliğin ve güvenin rengidir. Doğanın rengi olması nedeniyle “doğal” hissi verilmek istenen tasarımlarda tercih edilmektedir. Bu özelliği dolayısıyla yenilenmenin ve yeniliğin de rengidir. Tamamlayıcı ve karşıt rengi kırmızı; komşu renkleri sarı ve mavidir.
Mavi: 450 – 485 nanometre dalga boyu; 680 – 620 THz frekans değeriyle ana renklerin soğuk renklerinden biridir. Frekans değerinin yüksekliği nedeniyle mor ile birlikte uzaktan en net fark edilen renktir. Dalga boyunun düşük olması nedeniyle, güneş ışınlarının olduğu ortamda en geç solan renk olma özelliği de bulunmaktadır. Mavi rengin bu iki özelliği, açık hava reklamcılığında tercih edilirliğini artırmaktadır. Sakinliğin, barışın, sevginin, güvenin ve huzurun rengidir. Güven duygusunun verilmek istendiği tasarımlarda kullanılmaktadır. Tamamlayıcı rengi turuncu; komşu renkleri yeşil ve mordur.
Mor: 380 – 440 nanometre dalga boyu; 790 – 680 THz frekans değeriyle renk skalasının en ucunda yer alan renktir. 380 nanometreden düşük ışınlar, morötesi şeklinde adlandırılmaktadır ve çıplak göz ile görülememektedir. Bu nedenle de ruhsal enerji ve sezgilerin rengi olarak bilinir. Asaleti temsil eder. Özellikle sofistike bir etki yaratılmak istenen (pırlanta reklamı vb.) reklamlarda tercih edilmektedir. Tamamlayıcı ve karşıt rengi sarı; komşu renkleri mavi ve kırmızıdır.
Nötr Renkler: Siyah, beyaz ve gri soğuk ve sıcak renk sınıflandırmasının dışında tutulmaktadır. Bir araya geldikleri her renkle uyum sağlayabilen bu renkler özellikle tek renkli baskı teknolojisinde sıkça kullanılmaktadır. Söz konusu renklerden siyah, genellikle tasarımlardaki tipografik ögelerin rengidir. Beyaz genellikle fon rengidir. Gri ise farklı yüzdeleriyle tonlamalarda kullanılmaktadır. Siyah matemin ve asaletin; beyaz, saflığın ve masumiyetin; gri ise diplomasinin ve tarafsızlığın rengi olarak görülmektedir. Her üç renk de tasarımların başlıca renkleri olarak ön plana çıkmaktadır.
Doku (Tekstür)
Doku, bir yüzey üzerinde sürekli olarak tekrarlanan biçimsel düzene verilen addır. Basılı reklamlarda kâğıdın türü ve yapısı tasarımın karakterini etkileyen oldukça önemli bir unsurdur. Bu yönüyle doku, tasarımın bir parçası olarak adlandırılmaktadır. Doku, temelde, nesnelerin içyapılarının dışarı yansıması olarak bilinmektedir. İki temel doku türü bulunmaktadır:
Dokular izleyicide uyandırdıkları hisse göre ise üçe ayrılmaktadır. Bunlar sert, orta ve yumuşak dokulardır. Psikolojik etkileri bağlamında değerlendirildiğinde, yumuşak dokular sakinlik, rahatlık ve huzur; sert dokulu cisimler ise dinamizm hissi uyandırmaktadır.
Biçim
Sanat ile birlikte var olan biçim sorunu, bütün sanat eserlerinin ortak noktasını oluşturmaktadır. Biçim, çizgi, renk, açık ve koyudan oluşmuş yüzeydir ve sadece çizgilerden, sadece renklerden oluşabilir.
Tasarımlardaki biçimler birbirlerinden farklılıklar göstermektedirler. Bazı biçimler çok büyük bir düzen içinde görülebildiği hâlde, bazıları serbest hâlde bulunabilmektedir. Tasarımı yapan kişinin işi, biçimleri doğaya dayalı tasarım kurallarını göz önüne alarak iki boyutlu bir yüzey üzerinde bağlantılar kurup çizgi, renk, doku, hareket gibi temel tasarım elemanlarıyla biçimlendirebilmektir.
Her biçimin bireyler üzerinde belirli psikolojik etkileri bulunmaktadır. Bu bağlamda tasarımın niteliğine ve izleyici üzerinde yaratılmak istenen etkiye göre, tasarımcılar, kullanılan biçime de dikkat etmektedirler. Örneğin yaz günü, buz küplerini anımsatan biçimler susuzluk; böcek biçiminde bir görsel korku hissini uyandırmaktadır.
Ölçü
Tasarımlarda bir diğer temel öge ise ölçüdür. Tasarımda ölçü büyüdükçe, tasarımın da ilgi çekiciliği artmaktadır. İki tür ölçü bulunmaktadır:
Tasarım yüzeyinin ölçüsü:
Basılı ortamlarda tasarım yüzeyleri, bazı açık hava reklam ortamları haricinde, belirli ölçülere sahiptir. Bu noktada standart kâğıt ölçüleri (Bkz. Tablo 3.2) bulunmaktadır. Bunların dışında bir de standart tabaka ölçüleri vardır:
Tasarımda yer alan görsel ögelerin ölçüsü:
Tasarımlarda yer alan bir diğer ölçü birimi ise tasarım yüzeyinde yer alan görsel ögelerin ölçüsüdür. Bu noktada her bir ögenin diğerleri arasındaki boyutu, ögeleri arasındaki fark edilirlik bağlamında da etkili olmaktadır.
Yön
Tasarımda görsel ögeleri belirli bir yön doğrultusunda yerleştirmek gerekmektedir. Batı toplumlarında insan gözü, soldan sağa, yukarıdan aşağıya doğru bir seyir izlemektedir. Bu bağlamda tasarım yüzeyi üzerine yerleştirilecek ögeler, insan gözünün görme sırası dikkate alınarak, önce fark edilmesi istenenden en son fark edilmesi istenene doğru bir sıra izlemelidir. Bunun dışında tasarımda kullanılan renkler ve ögelerin ölçüleri de izleyicinin görsel algılama öncelik sırasını etkilemektedir.
Görsel Hiyerarşi ve Orantı
Birden fazla sayıda görsel ögenin yerleştirilmesi, tasarımda orantı problemini meydana getirmektedir. Tasarım yüzeyinde her bir görsel ögenin boyutsal ilişkileri gerçeğe uygun bir oranda olmak durumundadır. Aksi durumda izleyicide “gerçek” algısı yaratılamayabilir. Özellikle Yunanistan’daki Parthenon Tapınağı’nın ölçülerindeki orantının mükemmeliyetinden doğan “altın oran”, günümüzde sanatsal çalışmalarda yer alan görsel ögelerin diziliminde referans alınmaktadır.
Altın oran formülü, iki boyutlu görsel sanatlarda sayfanın dokuz kareye bölünmesi ve görsel imgelerin, söz konusu dokuz kare içerisinde dengeli dağılımını esas almaktadır. Heykel, mimari gibi üç boyutlu sanatlarda ise özel bir matematiksel formül bulunmaktadır. Bu bağlamda değerlendirildiğinde, tasarım işinin, bir parça da matematik hesaplaması barındırdığı söylenebilir.
Görsel hiyerarşi, tasarım içindeki görsel unsurları vurgulanmak istenen mesaja göre ölçülendirme anlamına gelmektedir. Her tasarımda, vurgulanmak istenen görsel öge farklı olabilmektedir. Bazı tasarımlarda bir fotoğraf, bazı tasarımlarda metin vurgulanmak istenebilmektedir. Bu noktada görsel hiyerarşi kavramı devreye girmektedir. Tasarımda görsel hiyerarşi, bazen büyüklük bazen de renk oyunlarıyla gerçekleştirilmektedir. Böylece, tasarımda, izleyici tarafından en önce algılanması istenen unsurun ön plana çıkması sağlanmaktadır.
Denge
İnsan beyni, doğal estetik kodları nedeniyle gözüne hoş görünen, estetik olanı arar. Estetik algısının en önemli unsurlarından biri de “denge”dir. Bu nedenle tasarımlar mutlaka dengeli bir şekilde tasarlanmalıdır. Bir tasarımda denge iki farklı şekilde oluşturulabilmektedir.
Simetrik Denge:
Birebir kusursuz dengenin sağlandığı, tasarımda her iki tarafta da aynı boyut ve özelliklere sahip ögelerin yer aldığı denge türüdür. İnsan bedeni ve yüzü, tam olarak simetrik bir denge içindedir. Tasarımda özellikle katı kurallar, resmiyet, diplomasi gibi özellikler vurgulanmak isteniyorsa simetrik denge kullanılmaktadır. Simetrik denge, izleyicide durağan bir etki bırakmaktadır.
Asimetrik Denge:
20. yüzyıl sonrası özellikle postmodern sanat akımlarının ortaya çıktığı dönemlerde yaygınlaşan asimetrik denge ise, optik ağırlık merkezine dayalı olarak gerçekleştirilmektedir. Optik merkez, geometrik merkezden farklı bir noktada yer almaktadır. Asimetrik denge, izleyicide rahatlık ve hareket hissi yaratmaktadır.
Tipografi
Tipografi, reklam tasarımının olmazsa olmaz bir ögesidir. Tipografi, bir tasarımda metin ögelerinin nereye, nasıl, ne şekilde yerleştirileceğinin kurallarını ortaya koyar. Tipografik ögeler olmadan tasarlanan bir reklam, çok büyük iletişim eksiklikleri barındırmaktadır; okunaksız biçimde kurgulanmış bir tipografik öge ise tasarımın bütününü yok edebilmektedir. Bu nedenledir ki masaüstü yayıncılık alanında çalışan bir tasarımcı, öncelikle tipografinin nasıl kullanılması gerektiğini öğrenmek durumundadır.
Tipografik iletişimin kökeni, Mısırlılara dayanmaktadır. İlk alfabe Mısır uygarlığı tarafından bulunmuştur. Ancak söz konusu bu alfabe, resim ve harflerin birleşiminden oluşmaktaydı. Çeşitli uygarlıklar, Mısırlıların bulduğu alfabeyi geliştirerek değiştirmişlerdir. Zamanla farklı farklı alfabeler türemiştir. Bugün ise dünyada 50 kadar alfabe kullanılmaktadır.
Tipografinin temeli harflerin biçimine dayanmaktadır. Harflerin biçimi ise geliştirilen alfabelerin, geliştirildiği uygarlıkların kullandıkları yazım araçlarına bağlı olarak oluşturulmuştur. Kalemin ya da fırçanın ucunun şekli, kâğıda dökülen harfin şeklinde de değişiklik yaratmaktadır. Bu şekilde de serifli (tırnaklı) (serif gibi, harf yapılarının çeşitli bölümleri resim 3.9’da gösterilmektedir) gibi farklı özelliklere sahip, pek çok yazı karakteri oluşmuştur. Tipografik karakterler belirli sınıflandırmalarla birbirlerinden farklılaşmaktadır.
Geleneksel Yazılar
El yazılarının yuvarlak ve organik yapısına sahip olan bu karakterlerin serifleri dirsek biçiminde ve eğimlidir. Yuvarlak biçimlerdeki incelme ekseni diyagonaldir, ince ve kalın hatlar arasında çok az bir kontrast söz konusudur. Bu yazı karakteri, geleneksel ve tarafsız olması istenen tasarımlarda tercih edilmektedir.
Geçiş Dönemi Yazıları
Bu gruba giren yazıların ince ve kalın hatları arasında geleneksel yazılara göre daha belirgin bir kontrast vardır. Serifler yataya daha yakın bir eğimdedir. Yuvarlak biçimlerdeki incelme ekseni dikeye yakındır. Harfler, Barok döneminin etkisiyle daha genişlemiştir. Düz metinlerde kullanılabilen bir yazı tipidir.
Modern Yazılar
Modern yazılarda ince ve kalın hatlar arasındaki kontrast üst sınırdadır. İnce hatlar, çizgi hâline dönüştürülmüştür. Yuvarlak biçimlerdeki incelme ekseni dikey konumdadır. İnce hatlarla aynı kalınlıkta ve yatay bir çizgi görünümündeki serifler, gövdeye dik bir açıyla bağlanırlar. Harflerin anatomisinde geometrik kurallar ağır basar.
Kare Serifli Yazılar
Bu gruba giren yazıların ortak özelliği, seriflerinin kare ya da dikdörtgen biçiminde olmasıdır. Şerifler, harf gövdesine dik bir açıyla bağlanır. İnce ve kalın hatlar arasındaki kontrast azaltılmıştır. Bazı karakterlerde bütün hatlar aynı et kalınlığınadır.
Serifsiz Yazılar
Serifsiz yazılarda bulunan hatlar aynı kalınlıktadır. Yuvarlak hatlardaki incelme ekseni daima dikey konumdadır. Geometrik bir anlayışla tasarlanmışlardır. Modern tasarımlar için uygundur.
Gotik Yazılar
Gotik yazı geleneğinin ilk örneği 15. yüzyıl Almanya’sında yaygın olarak kullanılan “Textur” yazısıdır. Gotik sanatının karakteristik özeliklerini taşıyan bu dar ve uzun yazılarda, yuvarlak unsurlar yok edilmiştir. Anatomisinde kesik uçlu kalemlerin etkisi görülür. Gotik dönemi, tarihsel bir unsuru yansıtan tasarımlarda kullanılabilmektedir.
El Yazıları
El yazılarındaki serbest ve akıcı biçimsel özelikler temel alınarak tasarlanmışlardır. El yazıları stilindeki karakterler, daha dişil özellikler göstermeleri nedeniyle, özellikle kadınlara yönelik gerçekleştirilen tasarımlarda kullanılmaktadır. El yazısı tipi fontlar büyük harf dizilimli metinlerde kullanılmamalıdır. Bu durumda tasarım okunaklılığını kaybetmektedir.
Tipografik karakterler, aynı zamanda tasarıma da karakterini veren başlıca unsurlardandır. Doğru seçilmiş bir tipografik karakter, tasarımın izleyiciye en iyi şekilde anlatılmasını; izleyici tarafından da tasarımın en doğru şekilde anlaşılmasını sağlamaktadır. Her yazı karakterinin kendine has bir kimliği bulunmaktadır. Konu örneğinde, çocuklara yönelik gerçekleştirilen bir tasarımda “Old English” yazı tipi seçilmesi, söz konusu tasarımın hedef kitlesine hiç uygun olmayacaktır. Basılı reklamın analizinde, tasarımda kullanılan tipografik ögeler, tasarımın hedef kitlesini belirtmesi bağlamında da önemli birer referanstır.
Doğru seçilmiş bir yazı karakteri hem okunaklı hem de okutur olmalıdır. Okunaklılık yazı karakterine ve harflerin büyüklüğüne bağlı iken; okuturluk, tasarımın tüm ögelerine bağlı olarak şekillenmektedir.
Tipografik Ögelerin Kullanımında Dikkat Edilmesi Gereken Ögeler
Tipografik ögelerin kullanımı, tasarımın genelini etkilediği için dikkat edilmesi gereken pek çok ayrıntı bulunmaktadır. Tipografik ögelere ilişkin birincil düzeyde dikkate alınması gereken söz konusu bu noktalar şu şekilde sıralanabilmektedir: