Ramazan Mı Kur'an Mı?

29.02.2024 / Din / Genel

Ah Ramazan günlerinde gördüğüm sevgi

Büyük bir huzurla başlayan sabah

Sonra durup durup tekrarladığım

Çocuksu çocuksu Bismillah.[1]

Ramazan Mı Kur'an Mı?

Başlıktaki sorunun cevabını şu ayet ayan beyan veriyor. Kendisi hakkında, “Sen olmasaydın felekleri yaratmazdım” denildiği zannedilen Uç Elçi Hz. Muhammed Efendimize bakın bu ayette neler deniliyor:

69 / Hâkka 44-46

44. [Muhammed], kısmen bile olsa söylemediğimiz sözler üretseydi,

Uydurduğu bu lafları bize isnat etseydi / bu Allah’ın sözüdür deseydi,

45. Biz de ondan yemini / din[2] desteğini çekerdik; vahyi ve elçiliği elinden alırdık;

46. Sonra da şahdamarını kesip kopartır / aort’unu / ana atardamarını yırtar atardık.

«Ramazan ayı Müslümanların gündelik hayatlarındaki düzenin değiştiği, zamanın farklı şekilde tanzim edildiği bir aydır. Çalışma ile ilgili herhangi bir sınırlama olmayan oruç vakti akşam ezanıyla birlikte sona erer ve üzerinde ne olursa olsun coşkuyla beklenen iftar sofraları kurulur. Eş-dost, fakir-fukara, konu-komşu ve mahalleli ile senenin diğer aylarındakiyle karşılaştırılamayacak nispette kalabalık iftar sofralarında bir araya gelinir. Gecenin bir kısmı ise ibadet ve sonraki güne hazırlık olan sahur yemeği ile geçirilir.»[3]

Kur’an, diğer aylardan birinde inseydi, Müslümanlar bu davranışları ramazan ayında akıllarının ucuna bile getirmezler ve ramazan ayında bu şekilde bir vakit geçirmezlerdi.

«Müslümanlarca sabır, ibadet, rahmet, mağfiret ve bereket ayı olarak kabul edilen, büyük bir coşku ve heyecanla karşılanan ramazanın başlıca özellikleri şu şekilde sıralanabilir:

İslâm’ın beş şartından biri olan oruç bu ayda tutulur (el-Bakara 2/183-185; Buhârî, “Ṣavm”, 1; Müslim, “Îmân”, 8).

Hz. Peygamber’in Cebrail ile karşılıklı Kur’an okumasına dayanan mukabele uygulaması, bu aya mahsus geleneklerdendir.»[4]

Nedir Mukabele?

«Mukabele, bir başkasının Kur’an-ı Kerîm’i okuyuşunu takip etmek ve bu suretle hatim indirme anlamında kıraat terimidir. Sözlükte “iki şeyi birbiriyle karşılaştırmak” anlamına gelen mukabele geleneği, Cebrail’in ramazan aylarında her gece Hz. Peygamber’e gelerek o ana kadar nazil olan ayet ve sureleri karşılıklı okuyup kontrol etmelerine dayanır. Resul-i Ekrem’in vefatından önceki son ramazanda, bu uygulama bir değil iki kere gerçekleşmiştir (Buhârî, “Bedʾü’l-vaḥy”, 5, “Bedʾü’l-ḫalḳ”, 6, “İstiʾẕân”, 43; Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 98, 99), buna “arza-i ahîre” denir (İbn Sa‘d, II, 195).» [5]

«Cebrail aleyhisselâm, her ramazan ayında o zamana kadar inen ayetleri Resulullah’a okur, o da bunları Cebrail’e tekrarlardı (bkz. ARZA).» [6]

«Arza, her yıl ramazan ayında, o zamana kadar nazil olan ayet ve sureleri Cebrail’in Hz. Peygamber’e, onun da Cebrail’e okuması manasına bir terimdir. Arz, arza ve aynı kökten gelen mu‘âraza, sözlükte “okumak, ezberden okumak, göstermek, kitapları karşılaştırmak” gibi manalara gelir. Hadislerden öğrenildiğine göre, Allah’ın iki elçisi, Kur’an-ı Kerîm’i birbirlerine okumak (mukabele etmek) üzere ramazan ayında her gece bir araya gelmekteydi. Her yıl bir defa yapılan bu karşılıklı okuma işi, Arza-i Âhîre diye anılagelen son karşılaştırma, Hz. Peygamber’in vefat edeceği yıl iki defa olmuştu.»[7]

“İnsan ve Kur’an, ikizdirler” sözü, Hz. Ali’nin sözüdür. Bu söz, bahsedeceğimiz meselenin özüdür.

«İnsanları en doğru yola ileten Kur’an’dır (17 İsrâ 9). Kur’an’ın ana konusu Allah ve insandır. Kur’an Allah'ı ve insanı tanıtır. Allah'ın emir ve yasaklarını, helal ve haramlarını, öğüt ve tavsiyelerini hüküm ve sınırlarını, iman, ahlâk ve ibadet kurallarını, iman edip sâlih amel işleyenlerin mükâfatlarını, inkâr ve isyan edenlerin ahiretteki cezalarını, ibret alınması için geçmiş kavimlerin kıssalarını ve ahiret ahvalini anlatır. İnsanın kendisine, Yaratıcısına, insanlara, çevreye ve diğer varlıklara karşı görevlerini bildirir.»[8]

«Bütün insanlara, bu son vahye inanıp bağlanmaları emredilmiştir (el-Bakara 2/136-137; Âl-i İmrân 3/84-85). Vahyin, Allah tarafından gönderildiğini inkâr edenler ve onu alaya alanlar kâfir olarak nitelendirilmiş ve cehenneme atılacakları bildirilmiştir (en-Nisâ 4/140; el-Müddessir 74/24-26). Vahiy, Allah’ın dilediği emir, hüküm ve bilgileri peygamberine bildirmesi anlamında terimdir. Şu ayetlerde (en-Nahl 16/2; el-Mü’min 40/15), peygamberlere indirilen vahyin “ruh” diye anılmasının sebebi vahyin insanları, mecazi manada ölüm demek olan bilgisizlik ve imansızlıktan kurtarıp onların gerçeği bulmasına yardım etmesi hikmetine bağlıdır.» [9]

«Tilâvet, sözlükte “okumak, tâbi olmak” anlamında bir mastar olup aynı kökün tülüvv (tilvün) mastarı da “izlemek, peşi sıra gitmek, uymak” demektir (Lisânü’l-ʿArab, “tlv” md.). Bir kelâmı ve özellikle Kur’an’ı okumayı ifade eden tilâvet terim olarak “Kur’an-ı Kerîm’i hem okumak hem de emir ve yasaklarını, teşvik ve uyarılarını hayata geçirmek suretiyle Allah’ın kitabına uymak” şeklinde tanımlandığı gibi “manasını anlamak ve gereğince davranmak üzere onu tertîl üzere dikkatlice okumak” şeklinde de tarif edilir.» [10]

«Tertil, bir metni okurken onu yavaş yavaş, acele etmeksizin, tane tane, manasının ve her bir harfinin [her bir meselesinin] hakkını vermek suretiyle okumak demektir.»[11]

Tilâvet, kıraatle eş anlamlı gibi görünse de hem okumak hem de uyarılarına uymak suretiyle “Allah’ın indirdiği kitabı izlemek” manasına gelmektedir. (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “tlv” md.; bk. KIRAAT). Bakara suresinde yer alan (2/121) “hakka tilâvetih” ifadesi, İbn Mes‘ûd, İbn Abbas, Mücâhid b. Cebr, İkrime el-Berberî, Hasan-ı Basrî, Katâde b. Diâme gibi müfessirlerce okunan ilâhî kitaba uymak, onunla hakkıyla amel etmek, helâlini helâl, haramını haram kabul etmek, kastedilen mananın dışında başka bir şekilde yorumlamamak, manasını düşünerek tane tane, hakkını vererek, huşû içinde [yaratıcıya derin bir saygı çerçevesinde] tefekkür [ayetlerden hayata dair fikirler edinerek] ve tedebbür [kendisini ayetlere göre çekip çevirerek] okumak şeklinde yorumlanmıştır (Taberî, I, 519-521; Fahreddin er-Râzî, IV, 32; Fîrûzâbâdî, s. 14).» [12]

Şu fikri, beynimize ve kalbimize yerleştirmemiz gerekmektedir:

Cenabı Hak katında değerli olan ramazanın kendisi değildir. İnişi ramazan ayına denk düşen Kur’an’ı Kerim’dir. Rabbimiz bizden, Kur’an’ı baş tacı ve hayat rehberi edinmemizi istemektedir:

5 Mâide 48

Sana da geçmiş vahiylerden geriye kalanları doğru hâle koyan,

Onlardaki problemleri ortadan kaldıran / onları koruyup kollayan,[13]

Bu Kitabı / Kur’an’ı indirdik biz, Hak / hakikat / asıl olarak;

Aralarında hükmet onunla, Allah’ın indirdiği yasalara uyarak!

Sana gelen bu Hak’tan / bu esas / bu Ana Kitap’tan ayrılma!

Sakın ha! Onların hevalarına / kafadan uydurduklarına uyma!

Sizden her biriniz için, bir şeriat / bir yol belirledik;[14]

Bir de o Hak Yolu uygulama yöntemleri[ni öğrettik].

Mevzuyu şu şekilde özetleyelim:

Müzzemmil suresinin son ayetinde bildirilen gecelere mahsus Kur’an tertilini, ramazan ayı dışında da olsa yerine getiren herkes, o gecesini Kadir Gecesi’ne çevirir. Ramazan ayında da olsa, sahur vakitlerini istiğfarsız ve Kur’an ayetleriyle irtibatsız geçiren kişiler ise, zamanlarını boşa geçirir. 

Zira, Kur’an’dan ilhamsız ve Kur’an’la irtibatsız geçen ramazan günleri bize bu hayatta hiçbir değer katmaz. Kendilerinin ikizleri olan Kur’an’dan bu hayatta ayrı kalanların, ilahî katta hiçbir “kadir”leri / hiçbir kıymetleri kalmaz.   



[1] Yavuz Bülent Bakiler, ‘Ah Ramazan Günlerinde Gördüğüm Sevgi’

[2] 9/12-13

[3] T. D. V. Ansiklopedisi

[4] TDV İslâm Ansiklopedisi, 34. cilt, 433-435

[5] Bkz. TDV İslâm Ansiklopedisi, 31. cilt, 100-101, [MUKABELE] Müellif: NEBİ BOZKURT

[6] TDV İslâm Ansiklopedisi, 42. cilt, 443-447, YUSUF ŞEVKİ YAVUZ

[7] 1991 TDV İslâm Ansiklopedisi, 3. Cilt, 446-447, ABDÜLBAKİ TURAN

[8] Dini Kavramlar Sözlüğü, İ. Karagöz

[9] TDV İslâm Ansiklopedisi, 42. cilt, 443-447, YUSUF ŞEVKİ YAVUZ

[10] TDV İslâm Ansiklopedisi, 41. cilt, 155-157, [TİLÂVET] Abdurrahman Çetin

[11] Bkz. İbn Kuteybe, Tefsîru Garîbi'l-Kur'an, 262

[12]  TDV İslâm Ansiklopedisi, 41. cilt, 155-157, [TİLÂVET] Abdurrahman Çetin

[13] «Vemüheyminen aleyh: “Yürürlükte kalan hükümlerini, içeriğine dâhil ederek koruyan.» {A. Tekin}

[14] «Şir’a: Yol/sistem. Minhâc: Hayat tarzı/yöntem.» {Kur’an Anlaşılsın Diye, 27 (dipnot), YEKDER}