Bir Devrin Sonu: Patrona Halil İsyanı
Osmanlı'da zaman zaman çıkan isyanlardan biri olan Patrona Halil İsyanı, şüphesiz İstanbul’daki en şiddetli isyanlardandır.
Atabeg, Selçuklular’da hükümdarların küçük yaştaki ‘’melik’’ adı verilen erkek çocuklarının eğitim ve öğretimi ile ilgilenip devlet yönetimine katkıda bulunan resmi görevlilere verilen unvandır.
Atabeg, Selçuklular’da hükümdarların küçük yaştaki ‘’melik’’ adı verilen erkek çocuklarının eğitim ve öğretimi ile ilgilenip devlet yönetimine katkıda bulunan resmi görevlilere verilen unvandır.
Selçuklu sultanları uç eyaletlerini aile fertleri arasında paylaştırırken henüz küçük yaşta olan melikleri hem askerî ve idarî alanda eğitim almalarını hem de devlet yönetimde tecrübe kazanmalarını sağlamak için kumandanlar arasından bir atabeg seçmişlerdir. Atabeg olan kişiler yanlarında bulundukları meliklerin eğitim-öğretimiyle ilgilenir, eyaleti onun adına yönetirlerdi. Sadece hükümdarlar değil onların yanı sıra önemli merkezlerde bulunan melikler de kendi çocuklarına atabeg tayin ederlerdi.
Atabegler diğer Selçuklu devlet adamları gibi gulâm sisteminden gelmekteydi. Gulâm; sarayda hükümette ve orduda görev alan köle ve esirlerdir. Bu kişilerin köleliği sanıldığı gibi kötü değildir. Girdikleri saraylarda yükselerek çok önemli görevlere gelebilir, devlet yönetimine katılabilirlerdi. Atabegler, ancak belirlenen şekilde eğitim ve terbiyelerini alan becerisi yüksek gulâmlar arasından seçilirdi. Gulâm sisteminin yanı sıra sultanların çevresinde bulunan emirlerden de atabeg seçildiği olurdu. Atabegler donanımı olan kişilerdi, bir kişinin atabeg olabilmesi için güvenilir olması, idari ve askeri tecrübeye sahip olması, ilmi yeterliliğe sahip olması gibi esaslara bakılırdı.
Türkiye Selçuklularında sultan atabeği (atabeg-i mu’azzam) ve melik atabeği (atabegü’l-melikî) olmak üzere iki ayrı atabeg bulunmaktadır. Bu iki atabegliğin görevleri birbirinden farklıdır. Sultan atabegliği, melik atabegliğinden farklı olarak merkezde daha önemli bir memuriyettir, dîvân-ı a’lâ üyesidirler. Bu dîvânda alınan bütün kararlarda sultan atabeglerinin kabulü gerekmekteydi. Gerektiğinde ordunun başında bizzat savaşa katılabilme yetkileri vardı. Vezir hariç bütün devlet adamlarına emir verme yetkileri vardı. Sultan atabegleri protokolde vezirden sonra gelen en önemli devlet adamı idi. Merkezdeki atabeglerin, atabek kavramının tamamen dışında kalan bir görev alanları oluşmuştu.
Atabegler zamanla meliklerin eğitim-öğretiminde katkıda bulunan devlet adamı statüsünden çıkmıştır. Zaman içerisinde güçlenen atabegler, dîvân-ı saltanata katılan önemli bir siyasi kurum haline gelmiştir. Özellikle Suriye, Irak ve Azerbaycan gibi bölgelerdeki bu atabegler, devletin seyrinde önemli rol oynamışlar, hatta kendi devletlerini kuracak kadar güçlenmişlerdi.
Büyük Selçuklularda atabeg ya da vezir denilince akla ilk Nizâmü’l-mülk gelmektedir. Nizâmü’l-mülk, Sultan Alp Arslan ve Sultan Melikşah’ın dönemlerinde devlet yönetiminde etkili olmuştur. Atabeg unvanını kullanan ilk kişidir. Alp Arslan Malazgirt Savaşı’ndan sonra oğlu Melikşah’ın devlet işlerinde tecrübe kazanması için Nizâmü’l-mülk’ü görevlendirmiş ve ona bu unvanı vermişti. Ancak Nizâmü’l-Mülk’ten sonra bu unvanla birlikte verilen görevler, yüksek devlet memurluğuna dönüşmüştür. Nizâmü’l-Mülk’ün hem Sultan Alp Arslan hem de onun oğlu Melikşah üzerinde büyük etkisi olmuştur.
Alp Arslan’ın kardeşi Süleyman ile giriştiği taht kavgası sırasında Alp Arslan’ın yanında yer aldı. İdari ve siyasi yetenekleriyle onun dikkatini çekti. Alp Arslan tahta geçtikten kısa bir süre sonra da Vezir Kündürî’yi azledip onu vezirlik makamına tayin etti. Gerçek adı Hasan b. İshâk et-Tûsî’dir. O dönem Abbâsî halifesi el-Kâim bi- emrillah ona ‘’Nizâmü’l-mülk’’ yani “devletin düzeni” lakabını vermiştir. Kendi isminden çok lakabıyla meşhur olmuştur. Malazgirt Savaşı hariç Alp Arslan’ın bütün seferlerine katılmıştır.
Uzun süren vezirliği sırasında devlet yönetimine fazlasıyla hâkim ve etkili olmuştur. Ailesini, yakın çevresini ve gulâmlarını devletin önemli kademelerine getirmesi devrin bazı devlet adamlarını rahatsız etmiştir.
Kur’ân-ı Kerîm ve hadis âlimidir. Devrin önemli âlim, edip ve şairlerinin sohbet meclislerine katılıp hitâbet yeteneğini geliştirmişti. İdari kabiliyeti, cömertliği ve bilgeliği ile halkın hukukuna özen gösterir, insanların zulüm ve haksızlığa uğramaması için çalışırdı. Devlet kapısının şikâyetçilere daima açık olmasını isterdi. Âlimlere saygı gösterir, onları koruyup gözetirdi. Nizâmü’l-mülk, Türk İslâm unsurlarını birleştirerek daha düzenli bir yapı oluşturmuştur. Askeri iktâ sistemi onun gayretleriyle Büyük Selçuklu Devleti’nde ilk defa 1073 yılında uygulanmaya başlanmış, 1087 yılından itibaren ise ülkenin her yerinde yaygınlaşmıştı. Tarım topraklarını iktâ bölgelerine ayırarak gelirlerini askerlere tahsis etmesi, ülkenin refah düzeyinin yükselmesini sağlamıştır. Sultan Alp Arslan ve Melikşah zamanlarında birçok savaşta önemli rol oynayan Nizâmü’l-mülk orduya çok önem vermişti. Onun düzenlemeleri ve tedbirleri sayesinde Büyük Selçuklu Devleti’nin ordusu Orta Çağ’ın en güçlü ordusu haline gelmiştir. Sâmanî ve Gaznelilerin devlet teşkilatını esas alarak, merkez divan ve saray teşkilatlarını tesis etmiş, İslâm geleneklerine uygun biçimde mahkemeler kurmuştur. Büyük Selçuklular’la Abbasiler arasındaki münasebetlerin olumlu seyir etmesinde önemli rol oynamıştır. Sultan Alp Arslan ve Melikşah ile son zamanlarına kadar uyum içinde çalışmış, Melikşah zamanında ise gücü zirveye ulaşmıştı.
Nizâmü’l-Mülk’ün İslam eğitim tarihinde de önemli bir yeri vardır. Başta Bağdat olmak üzere çeşitli şehirlerde kendi adına nisbeten ‘’Nizâmiye Medreseleri’’ diye adlandırılan ilk resmi eğitim kurumlarıyla ilmin gelişmesi için çabalamış, medreselere kitaplar ve araziler bağışlamıştır. Tarihe medrese yaptıran ilk vezir olarak geçmiştir. Şii-Batınî düşüncesinin sakatlığını ortaya koymaya çalışmış, Sünniliği yayıp güçlendirmek için uğraşmıştır.
Irak Seçlukluları’nda atabeglik müessesesinin niteliği değişime uğramıştır. Irak Selçuklu Sultanı Mahmud, oğullarından Alp Arslan’ın atabegliğine meşhur atabeg İmâdüddin Zengî b. Aksungur’u tayin etmişti. Musul Valisi Porsukinin öldürülmesiyle İmâdüddin Zengî’ye ayrıca Musul ikta edildi, Zengî daha sonra devletin içinde bulunduğu karışık durumdan yararlanarak bağımsız hareket etmeye başlamış, 1127 yılında kendisine iktâ edilen ve Musul’da tarihe Zengîler veya Musul merkezli olduğu için Musul Atabegleri adıyla geçen çok güçlü bir atabeglik kurmuştu.
Bizanslılarla ve Haçlılarla mücadeleler etmiş, hatta Haçlılar arasında büyük korku salmıştır. Faydalı işlerin yanı sıra zararlı işler de yapmıştır. Adaletli olduğu için halk tarafından seviliyor, Haçlılara karşı kazandığı zaferler sebebiyle büyük saygı görüyordu. Harap vaziyetteki ülkenin toprakları onun zamanında mamur hale gelmiş ve nüfus artmıştı. Musul’da kaldığı sürede kendine ve ailesine özgü kurduğu bu devlet genişlemiş, kendisi bölgede büyük bir hükümdar konumuna gelmişti. İmâdüddin Zengî, Ca’ber Kalesi’ni kuşattığı sırada kölesi tarafından öldürülünce onun ölümü ile birlikte Musul Atabegliği oğulları arasında paylaştırıldı. Tabi oldukları Büyük Selçuklu Devleti’nin 1157’de yıkılışı ile Irak Selçuklu Devleti’nin iç karışıklıklara düşmesi, Kuzey Irak’a hâkim olan oğul Nureddin Mahmud Zengî’nin bağımsızlığını ilân etmesiyle sonuçlandı. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan Mısır’a kadar çok geniş topraklara sahip olan bu atabeglik, Nureddin Mahmud’un zamanında en parlak dönemini yaşamıştır.