Eylül
Şimdi hangi helallik paklayacak beni? Hangi sözcükler bu vebalden kurtaracak? Bunca yılı, akıp giden zamanı neyle, nasıl telafi edeceğim?
Şairler şiir yazarken, âşıklar türkü yakarken ve duada bulunurken tüm yalnızlar, önce seni mi görürler? Bu yüzden mi en güzel betimlemelerde senin gözlerin esas alınır? Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor dedikleri o kişi, sen misin yoksa? Sen misin uzun yol şarkılarına sebep? De bana.
Ansızın karardı ortalık. Kimse ne olduğunu anlamadı. Karanlığın böylesi belli ki hiç hayra alamet değildi. Hiç bu denli susmamıştı börtü böcek. Nefes nefese soluk alırken yaprağındaki kelebeğe böyle söylüyordu papatya. Heyecanla devam etti anlatmaya:
Bir güzel kız vardı. Onu sokaktan geçerken görürdüm. Sanırdım ki kır bahçesinden şimdi çıkmış ve eteklerinden sağa sola çiçekler serpiştirerek ilerliyor. Bilsen nasıl kıskanırdım bu anı. Gülderviş şelalesinin suları gibi berrak ve gürültüsüzdü adımları. Hayranlıkla izlerdim olup biteni.
Gözleri gökyüzü gibi bakıyordu. Yanımdan geçerken gaflete düşüp yüzüne bakma cesaretinde bulundum bir defasında. Gülümsedim biraz. Beni görsün diye en taze yapraklarımı salladım. En güzel kokularımı yaydım bana bir defa olsun dokunsun diye. Bin bir türlüsünü söyledim doğaya ait en güzel şarkıların. Bünyeme ağır gelip dilimden düştü sözcükler sonra. Ey güzel dedim:
Şairler şiir yazarken, âşıklar türkü yakarken ve duada bulunurken tüm yalnızlar, önce seni mi görürler? Bu yüzden mi en güzel betimlemelerde senin gözlerin esas alınır? Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor dedikleri o kişi, sen misin yoksa? Sen misin uzun yol şarkılarına sebep? De bana. Sevindir ömrü üç günden ibaret olan şu garibi. Ömrübillah yüzüm bir defa gülsün.
Dizlerinin üzerine çöktü. Yavaşça bana doğru eğildi. Hızlanmıştı kalbimin atışları. Okyanus ferahlığındaki nefesini iliklerime kadar hissediyordum. Yaklaştı… Yaklaştı. Gözlerini görebiliyordum artık. Cennete açılan kapıdan içeriye bakıyormuşum gibi hissettim. En şiddetli yağmurlardan sonra çıkan gökkuşağı gibi rengârenkti bakışları. Saçlarından bir tel rüzgârın etkisiyle üzerime doğru savruldu. Kalbim duracak sandım. Sonra bulutlardan daha yumuşak elleriyle yapraklarıma dokundu ansızın. Toprağa sımsıkı tutunmuş köklerimin bağı çözüldü o anda. Sandım ki biraz sonra kıyamet kopacak ve her tarafı kırkrenk çiçekleriyle bezeyecekler.
Kendime geldiğimde her şey siyah beyaz bir sinema filminin sahnesinden çıkmış gibiydi. Anbean aklımda tutuyordum yaşadıklarımı. Filmin esas oğlanı değildim belki. Lakin sevgilinin bakışına mazhar olmuş, nefesini ciğerlerimde hissetmiştim. Bu az saadet miydi? Şimdi artık biri, beni sevgiliye kurban etmeli.