Öde Zekâtını, Kurtar İmanını
Zekâtı ödemek; mala mülke tapmaktan, serveti putlaştırmaktan temizlenmektir. Servet tekelimizdeyse, şirk hemen tepemizdedir.
«Yâ-sîn Sûresinin konusu “yeniden diriliş”tir. Hz. Peygamber'in onu hassaten ölmek üzere olan insanlara okuma-hatırlatma tavsiyesi, bu ana tema bağlamında anlaşılmalıdır (Ebu Davud ve İbn Hibban)».
1. Ey Efendi / ey Nebî / ey Olgun insan!
2. [Şuna] şâhittir ki bu hikmet dolu Kur’an,
3. Sen, kesinlikle [elçilik vazifesiyle] gönderilenlerdensin.
4. Dosdoğru yol üzerindesin / salt Ona kulluk etmektesin.[1]
5. [Hikmetin ana kaynağı olan bu Kur’an],
Kısım kısım indirildi [sana], sonsuz kudret ve merhamet sahibi tarafından.
6. [Sebebi], gâfil[2] bir toplumu [küfürden] caydırasın diyedir;
Bu ikaz, o ilgisizlerin hem kendilerine hem de önderlerinedir.[3] (15/4. 35/24). 32/3. 53/56
7. Aslında, Kavl’in[4]/ Kur’ân’ın hak olduğunu ekserisi biliyorlar;
Lâkin, [hasetlerinden ve kibirlerinden ötürü][5] iman etmiyorlar.[6]
8. Hâliyle, geçirdik biz de boyunlarına halkalar; (34/33)
Bu halkalar, çenelerine kadar dayanmaktalar.
Bu yüzden, boyunlarını eğememekte / Allâh’a kul olamamaktalar.[7]
9. Önlerinden ve arkalarından da birer set çektik;
Böylece, [kalp][8] gözlerini âdetâ perdeledik;
Artık görememekteler; [görüşlerini engelledik].
10. Kendilerini caydırsan da caydırmasan da (onlar açısından)[9] fark etmez;
[Tasmalarından kurtulmak istemedikçe],[10] hiçbiri hiçbir zaman imana gelmez.
11. [Allâh’a] adayabilirsen adarsın sen ancak, sadece şunları:
Bu Zikr’e[11] / bu Kur’ân’a, [gönüllerinden gelerek] tâbî olanları;
Ve insanların görmedikleri yerlerde de Rahmân’a saygılı davrananları. 21/49. 35/18. 50/32-33. 67/12
Bağışlanma ve pek değerli bir ödül[12] vaadiyle, [doğru yola] sevk eyle sen onları.
12. Kesinlikle biziz biz,
Ölüleri biz diriltiriz.
Sağken gönderdikleri ve geride terk ettikleri eserlerini kaydederiz;[13]
Biz her şeyi, “İmâm-ı Mübîn”de[14]/ “Temel Kitap”ta muhafaza[15] ederiz.
[1] Âyetteki “sırât-ı müstekîm” kavramı, bu sûrenin 61’inci âyetinde “kulluğu sırf Allah’a hasretmek” olarak açıklanmıştır. Ayrıca bkz. 6/126;19/36; 43/43-45
[2] Gâfiller, hakikatten habersiz kimseler değiller. Aksine, haberlidirler. Lâkin hakikatlere gözlerini, kulaklarını ve kalplerini kapatarak, dünya hayatını ahret hayatına tercih eden, bu yüzden de hidâyet yüzü göremeyen kimselerdirler: 7/179. 16/104-108. Şu kesin ki, ilâhî vahiyle aydınlanmayan herkesler, gafiller sınıfına girerler. Rasül dahi, kitap ve iman nedir bilmezken (42/52), sayılmakta idi gâfillerden (12/3).
[3] Êbê’ kelimesi, evet “atalar / babalar” anlamına geliyor. Lâkin, bununla onların fikir babaları / üstatları / liderleri kastediliyor. Êbê’ kelimesini, ataları / dedeleri diye çevirmek, atalarının da ikaz edildiğini söyleyen 23/83 ve 27/68 ile çelişmektir. * Bir de bu âyet, genellikle “Ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir” diye çevrilmiştir ki, diğer bazı âyetlere bakıldığında bu tercüme doğru değildir. Çünkü Hz. İbrahim, çok önceleri o bölgeye peygamber olarak gönderilmiştir. Necm 56, bu iddiamızın bir delilidir: “Bu (Kur’an da), önceki uyarılar [örneğin size arkadaşınız / çağdaşınız Muhammed’den önce gönderilen dedeniz İbrahim’in sahifesi -87/19-] gibi bir uyarıdır.” {Bkz: Kur’an Yolu, V/176. «Necm’in 56’ıncı âyetini, “Bu, önceki uyarılar gibi bir uyarıdır” şeklinde de çevirmek mümkündür.»
[4] Kavl, Kur’an’dır: 28/51; 37/23-31.
[5] [2/90, 109. 4/54 ve 27/14]. * Neml 14: “Kendileri de bunların hak olduklarını kesin olarak bildikleri hâlde, sırf zalimliklerinden ve büyüklük taslamalarından ötürü onları inkâr ettiler.”
[6] Hak olduğunu bilmeye bildiler. Lâkin bazıları küfrettiler / bilgilerinin üstünü örttüler (2/89). Bazıları ise iman ettiler / bildiklerini izhar ve ilân ettiler (5/83).
[7] M. İslâmoğlu
[8] [22/46]
[9] (M. Öztürk). M. Öztürk, çeviriye (onlar açısından) ibaresini eklemekle, yanlış anlaşılmaya müsait bir problemi çözmüştür.
[10] [8/21-23]
[11] Zikir, Kur’an’dır: 3/58. 7/63, 69. 12/104. * RA’D 28: “Onlar, inanan ve gönülleri Allah´ın zikriyle / Kur´an´ıyla tatmin bulan kişilerdir. Dikkat edin! Mü’minlerin gönülleri yalnız Allah´ın zikriyle / yani salt Kur´an´la tatmin olur.”
[12] M. Z. Duman
[13] “Kim iyi bir uygulamaya öncülük ederse, kendisine hem o davranışın hem de kıyamete kadar onu örnek alan kimselerin sevabı verilir. Yine kim kötü bir uygulamaya öncülük ederse, kendisine hem o davranışın hem de kıyamete kadar onu örnek alan kimselerin günahı yüklenir” (Müslim, “İlim”, 15, “Zekât”, 44, 69; Müsned, IV, 362).
[14] «“İmâm-ı Mübîn / Ana Kitap” ibaresi, 1- “Delil niteliği taşıyan, öncü, kendisine uyulan kitap”, 2- “Levh-i Mahfûz” ve 3- “Amel Defterleri” gibi manalarla açıklanmıştır (İbn Atıyye, IV, 448).» {Kur’an Yolu Tefsiri}
[15] “İhsâ” kelimesi, bir Hadîs-i Şerif’in diğer varyantında “hafiza” diye geçmektedir. Öyleyse “muhafaza” anlamına gelmektedir. Bkz: Buhârî, Deavât, 68, VII, 169; Müslim, Zikr 6, III, 2062