Duygularımızı Pazara Çıkaralım
Tanrı Duyar Hiç Değilse / Duygularımızı pazara çıkaralım, bir köle gibi aşağılayalım mesela. / Açık arttırmada ucuza satalım.
Çirkinliklerini bir yağlı boya tablosunun arkasında saklamış vicdanların, böbürlenişini kimler görebiliyor?
Bu dünyadan bir parça olduğuma inandırmalıyım kendimi.
Onca hengamenin neresine kilit atabilirim, bilmiyorum.
Her yolu, denemeliyim diyorum.
Sonra, sonra beni durduran şeyler oluyor.
Her yolu denemenin de makul yolları olmalı diyorum.
Bana da ayrılmış olduğuna inandığım bir yerler olmalı, arıyorum...
Bütün çabalarımın görünmezliklerine rağmen.
Deniyorum, her şeyi, herkesi, deniyorum.
Hiçbir kalıba sığmayan ve hamuru çoktan kurumuş bir varlığın, yontulması mı icap eder, kalıpları ona göre biçmek mi?
Bilemiyorum.
Bütün alışılmışların dışında olmak, evet alışılmışların dışında olmak hali suç mu, düşünüyorum!
Aidiyet hissedememenin verdiği yabancılığı nasıl savabilirim, bilemiyorum.
Yaşamı zorlamak böyle bir şey olmalıydı.
Zorluyorum.
Yaşamak için yanlış mı yapmalı?
Yanlışlara göz mü yummalı?
İnsanca yasamak için bunlar mı gerekliydi?
Hummalı bir gidiş var, şu anlamını bulamamış alanda?
Yitirilen hiçbir şey geri dönmüyorken, neyin çabasını veriyor törpüsünü kaybetmiş hırslarımız?
Peki ya, korunmak için nereye sığınacak bunca çirkinliklerle mücadele eden kalpler?
Susarak mı?
Asırlardır bıkmadık mı hala!
Yersiz suskunlukları, toplum olarak hep çok iyi başarmadık mı?
Susmayı denemek, daima tek çözüm yolumuz olmadı mı?
Onlarca vicdani muhasebeyi susarken nerede sakladık?
Onca vebali nereye gömebildik?
Fışkıran belaları biz kendi ellerimizle bugünlere taşımadık mı?
Kirlenmiş ruhların, gölgesi altında iken, başka neyi bekliyorduk?
Onca kirli ruh ile neden yaşamak zorundaydık?
Tamam susalım, yitirilmiş onca değerden sonra, zaten susalım!
Biz susalım, olan biten ne varsa yutalım Sindirelim son bir kez daha.
Ne var ki yine kurtulamayacağız!
Hiç düşündünüz mü, susanı kim sindirecek?
Hayır, hayır susmak bir çözüm değil!
Susmak bir çözüm değil!
Yaşamın ve yaşının ve nihayet fıtratının da dışına çıkmaya mecbur kalmak, nasıl bir zulüm, biliyor mu bunu kimseler?
Zulmü, süslü bir elbise gibi giymek nasıl bir şey, giyenler biliyor mu bunu?
Çirkinliklerini bir yağlı boya tablosunun arkasında saklamış vicdanların, böbürlenişini kimler görebiliyor?
Acziyetinin inkarını, yaptığı eziyetlerle ortaya koyanların vereceği hesaptan haberi var mı?
İyilikleri kendi yaratmış da omuzlarını taşıyamamanın verdiği ağırlığın altında ezilen o gülünç övgülerini nasıl saklayabilirler?
Yüzü, gözü kanla yıkanmış yasaların, Tanrı'ya ettikleri iftiralarla, nasıl hesaplaşacaklarını da hiç düşündüler mi?
Hayır, hayır bütün bunlar, bunlar baş döndürücü.
Ve korkunç!
Bütün bu çirkinlikler, mide bulandırıcı.
Masum yüzleriyle iyilik bekleyenleri, reddedemeyen kardan temiz, pamuktan hafif yürekleri nasıl karşılayabilir dünya?
Dünya'nın kalbi bu denli masum, bu denli geniş olabilir mi?
Hayır değil.
Dünya yorgun, dünya çok yorgun.
Bütün baş ağrılarımızın nedeni başka ne olabilirdi bilemiyorum.
Biliyorum çatlayacak beynim yere dökülecek, daha ne kadar kaldırabilecekse varlığım her haliyle tükeneceği günü bekleyecek.
Ölüm ise muazzam bir davet.
Ne var ki, kararı kendi elinde olan bir davet.
Biliyorum ne ölüm vakitli gelecek ne kimselere ibret olacak.