Açlık Felsefesi

07.04.2021 / Deneme

Her konu dönüp dolaşıp Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine dayanıyor. Ben bu oyunu bozarım.

Açlık Felsefesi

Bazı filozofların, bilim insanlarının, sanatçıların ve edebiyatçıların gerçekten sefil bir hayat sürdükleri ve çektikleri yoksunluk ve acılar sayesinde birtakım fikirler ürettikleri aşikârdır.

Bu biraz da ne kadar süre aç kalındığıyla ilgili gözüküyor. Kısa süre açlık çeken insanlar ile onunla yaşamayı öğrenen insanlar arasında bilim ve felsefe üretme açısından bir fark bulunduğunu söyleyebiliriz. Elbette açlıktan ölmek üzere olan birisi o an için muhtemelen yalnızca yiyebileceği şeylerin peşine düşmek isteyecektir; ama bunun zıttı mümkün değildir diyemeyiz. Öyle olsaydı yaşam felsefeleri uğruna ölümü göze alanları koyabileceğimiz bir konum bulamazdık. Açlığı farklı şekillerde yorumlamamızı sağlayan o kadar çok unsur var ki.

açlığı algılamak

Açlığı yenen ve yoksunluğa rağmen birtakım üretme erdemlerine sahip olanlar bir iz bırakabilirler. Açlığa maruz kalanlar değil.

Aç kalmayı göze alabilen bir insanın felsefe yapmasına ya da bilim üretmesine engel olabilecek bir güç de sanıyorum yoktur.

Birlikte bazı tarihi örneklere bakalım.

Günümüz dünyasını şekillendiren beş bilim insanı arasında sayılan Rudolf Clausius; iç savaşlar, toplumsal çöküntüler, işgaller ve maddi yetersizlikler içinde geçen bir çocukluk dönemi geçirmiştir. Hayatı boyunca yaptığı çoğu işte de başarısız olmuştur. Toplumsal baskılar ve rejim yasaklarına rağmen, büyük bir sabırla kendisini bilime adamış ve günümüze kadar ortaya çıkmış çoğu denklemi doğrudan etkileyen Termodinamiğin 2. Yasası’nı bulmuştur.

Özel Görelilik Yasası ile uzay, enerji ve yaşam konularında yeni bir çığır açan Albert Einstein’ın da çok kolay bir hayatı olmamıştır. Küçüklüğünden itibaren ailevi sorunlar yaşamış, kötü bir evlilik geçirmiş, hayatının bir bölümünde Nazi zulmüne maruz kalmış ve Zürich Akademisi’nden atıldığında posta memuru olarak çalışmaya mecbur kalmıştır.

Savaş sırasında gelişen bilimlere de verilebilecek pek çok örnek bulunmaktadır. Savaşlarda kullanılan temel araç ve mühimmatlar ile bunların üretiminde kullanılan mekanik ve teknolojik unsurların tamamını bu konuya örnek olarak kullanabiliriz. Verilebilecek örneklerin belki en tuhafı; günümüz hızlı okuma tekniklerinin bulunması ve gelişmesine sebep olan bir olaydır. İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz pilotlarının ve kule gözcülerinin, Alman Hava Kuvvetleri’ne ait uçakları erken fark etmelerini sağlayabilme amacıyla Dr. Renshaw tarafından takistoskop adı verilen bir alet geliştirilmiş olup savaş sonrasında ise bu alet ABD’de okumaya uyarlanmıştır. Öyle tahmin ediyorum ki hızlı okuma tekniklerine dair bu küçük detayı birçoğumuz duymamışızdır.

Müzik dünyasından Ludwig van Beethoven, edebiyat dünyasından Fyodor Dostoyevski, Franz Kafka, Maksim Gorki, Charles Bukowski, Virginia Woolf, Charles Dickens gibi ünlü isimler de kimi zaman açlıktan ve sefaletten kimi zaman da savaşlardan ve toplumsal kaostan nasibini almış şahsiyetlerdir.

Umberto Eco “Mutlu insanın hikâyesi olmaz” derken, yalnızca birtakım acılara maruz kalan insanlar güçlü eserler ortaya koyabilirler demek istemiş gözüküyor. Bunu tam olarak bilemiyoruz; ama şu bir gerçek ki açlık ya da savaşlar sözünü ettiğimiz şahsiyetleri; felsefe, bilim ve sanat üretmekten alıkoyamamıştır.

mutlu insanın hikayesi olmaz

Sonuç olarak tarih bize ezbere söylenen şeylere şüphe ile bakmayı öğretmektedir. Her ne kadar tarihi bilgiler net olmasa da "Aç insan felsefe yapamaz" diyen kişilerin de aynı bilgilerden beslendiklerini hatırda tutmak gerekir.