Satmar Tarikatı

16.05.2020 / Deneme

Bir yazı yazdığınızda hepi topu üç beş kişinin sizi anlayabilecek olması üzücüdür.

Satmar Tarikatı

Hayata oldukça pozitif bakabilen nadir insanlardan birisiyim. Bazılarının “olan her şey hayırlıdır” gibisinden ifade ettikleri bir ruh haline sahip olduğumu düşünürüm. Çoğunlukla kolay sinirlenmem, oldukça güleç biriyimdir ve birisinden nefret etme, birine küsme veya düşmanlık etme gibi huylarım da yoktur.

Dünyada ne kadar insan varsa, o kadar farklı fikirler, değişik duygular ve benzersiz mizaçlar vardır diyebiliriz; ama elbette bu farklılıklar arasında dahi tahmin edebileceğimizden de fazla kesişimler bulunabilmektedir. Farklı dinlere tabi olan, farklı coğrafyalarda yaşayan veya farklı ekonomik şartlarda yetişmiş insanlar arasında bile bu kesişimlere rastlayabiliriz.

insanlar arası kesişimler

Kendimize çok uzak zannettiğimiz ve belki bazen düşman olarak gördüğümüz toplumların hayatlarının yansıtıldığı filmlerde, bazı karakterleri kendimize yakın hissetmemizin nedeni de, işte bu küçük kesişim noktalarıdır diyebiliriz. Elbette filmlerde çok kötü bir adamı bile oldukça sevimli gösterebilecek yetenekte yönetmenlerin bulunuşunun ve olağanüstü oyunculuk performanslarının da etkisi büyüktür; fakat yine de bizde o yakınlığı hissetmemizi sağlayan duygusal yahut bilişsel bir karşılık olmasa, sırf yönetmenin yahut oyuncuların başarısı bunu sağlamaya yetmezdi diye düşünüyorum.

Geçtiğimiz günlerde, Deborah Feldman’ın 2012’de aynı isimde yayımlanan kitabından uyarlama, New York, Williamsburg’ta ultra ortodoks satmar (adını Romanya’nın satu mare kentinden almaktadır) tarikatının içinde büyüyen ve tarikat içi evlilik yapan bir kadının, daha sonra cemaatten ayrılıp, Berlin’e kaçışının ve yeni bir hayat kurma çabalarının anlatıldığı “Unorthodox” isimli mini diziyi izleyip bitirdiğimde; bahsedilmesi gereken bir konu olduğuna karar vererek bu yazıyı kaleme aldım.

Dizide kısaca, Hasidik/Dindar Yahudiler (diğer bir deyişle Ortodoks Yahudiler) arasında büyümüş genç bir kızın, tarikat içinde gerçekleşen evliliği sonucunda; yaşadığı baskı ve tıpkı geçmişte annesinin kaçtığı gibi kaçması konu ediliyor. Dizi süresince farklı olma, özgürlük, kendini gerçekleştirme kavramlarının altında, modern toplumu oluşturan unsurlar arasında batı yaşantısına ve özellikle batı müzik kültürüne ait ögelerin, eşcinselliğin ve evlilik dışı cinselliğin öne sürüldüğünü de görebiliyorsunuz.

modern toplumu oluşturan unsurlar

Size üçüncü bir seçenek sunulmamasına rağmen, genç kızın kaçması sonrasında yaptığı tercihlerin, doğru ya da masum olduğu ile alakalı hisler taşıyabilmeniz için oldukça iyi dokunuşlara sahip bir dizi olduğunu söyleyebiliriz. Final bölümünde, Esty isimli başrol karakterimizin Yiddiş dilinde okuduğu şarkıyı da bu iyi dokunuşlar arasında sayabiliriz.

Geçmişte kalmış yahut günümüze ulaşabilmiş tarikatlerin, insan aklının sınırlarını zorlayan, tuhaf kalıp ve ritüellerinin bulunduğunu birçoğumuz biliyoruz. Hatta öyle ki, dinlerin ortaya çıkış amaçlarına tamamen zıt birtakım uygulamaları olan dindar topluluklar da azımsanmayacak kadar çoklar. Genelde bu inanış ve ritüellerin tam karşısına, dinsizlik ve herhangi bir kurala bağlı olmama gibi bir seçenek koyulmaktadır. Dindar insanların birtakım acı tecrübeler ve ciddi sayılacak baskılar yaşayabileceğini hesaba katarsak, bu inançsızlık seçeneğinin insanlara ilk başta mantıklıymış gibi gelmesini normal karşılayabiliriz.

Gerçek hayatta,  Esty, Yanky ve Moishe gibi binlerce örnek bulabilirsiniz. Bir çıkış arayan; ama doğrunun ne olduğunu bulabilecek kadar bilgisi olmadığı için, açılan ilk kapıya koşmaya hazır insanlar.

açılan ilk kapıya koşmak

Baskıyı açıkça hissedemeyeceğiniz, örtük kölelik sistemine sahip, sizi çaktırmadan harcayan bir düzene tabi olmanız en güzeliymiş gibi gösterildiğinde; bunu sorgulamadan kabul edecek kadar çaresiz olabilirsiniz. Bu çaresizlik içerisinde “daha fazla ne kaybedebilirim” düşüncesi bile yaptığınız yeni hataları masum göstermeye yetecektir.

Peki, o masum zannettiğimiz tercihler değil midir, başımıza yeni işler açan?

Dünyada kendim (dinî bir tabirle ‘nefsim’) dışında herhangi bir düşmana sahip olmayışım bundandır sevgili okur.  Bilirim ki, insanın kendine ettiğini bir başkası edemez.